Vayy, hocam gelmiş. Kaymaksız mı hocam? 

- Evet Mesut, şekersiz ve kaymaksız. 

 

Burası çoğunlukla tek başıma kalmak istediğimde geldiğim,  tıkış tıkış, çoğunlukla sigara dumanıyla kaplı, kışın ocağın orta yerinde  yanan sobanın etrafında tanımadığım insanlarla dip dibe oturduğum samimi bir yerdi. İğne atılsa görülmeyecek kadar kalabalık bir günde yine buradaydım. Etrafım masalarla ve insanlarla doluydu. Biraz dikkat kesilsem hepsini duyabilecektim. Farklı masalarda farklı farklı sohbetler dönüyordu. 

 

- La Mahooo, Merkez'deyim, Merkez'de... Duymuyor ki konuştuğumu.. 

- Neyse n'aptınız düğün işini?  

N'apacağım ki? Babası olmaz dedi. İşim yokmuş. Kız beni seviyor. Alıp kaçıracağım Allah'ıma dinime.. 

- Oğlum kız kaç yaşında ki? 18'inde değilse polis bela olur başınıza.. 

 

*** 

 

- Bir, iki, üç, dört... 

- Zar tutuyon, değilse bir insan böyle zar atamaz. 

Hahaha, hırboya bak sen, yenilen pehlivan güreşe doymazmış, düşeş geldi hahaaa... 

 

*** 

 

Tüm masalar ya tavla oynuyor ya da boş boş konuşuyordu. Hemen yanı başımdaki masa henüz boşalmıştı ki oldukça üzgün görünen biri gelip dolduruverdi o masayı da. Telefonda konuşuyor, karşısındakine bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu. İyice kulak kesilmiştim. 

 

- Akşam 6'da işten çıkıyorsun. Geldim seni bekledim. Belki ben gitmeden son kez görüşürüz diye. Kırk dakika beklemişimdir. Seni görmeyince evinin olduğu yere geldim. Kalbim yine eskisi gibi atıyordu. Çok özledim seni. Günahımı alıyorsun diyorum, bazen insan çok şeye mecbur kalır. Gülüşlerinin altında hüzünler barındırır.  Paylaşılan şeyler var aramızda. Bunlar silinemez, unutulamaz, sen git dedin diye ben gidemem. Sen bitiriyorum diyorsun ben bitiyorum. Peki sen beni bu kadar severken , her şeyden çok isterken nasıl bitireceksin... Alooooaloo... 

 

*** 

 

Derdi büyüktü anlaşılan. Telefonu yüzüne kapatılmış olacak, iyice derin bir hüzne kapılmıştı. Mesut'la göz göze gelip elimle 2 çay işareti yaptım. Çaylar Hızır gibi yetişti. Elimle o gencin masasını işaret edip bir tanesini oraya bırakmasını söyledim. Mesut dediğimi yaptı. 

- Teşekkür ederim. 

- Anlaşılan mevzu derin.. Anlatmak istersen dinlerim. Kalkınca da unutabilirim. Olur mu? 

 

Halinden belliydi, yüzme bilmeyen birinin  denize düşmesi gibi çaresizce kendi okyanusundan çıkmak istiyordu. 

- Abi, içimde o kadar büyük bir sevda ateşi var ki, hem yandım hem kavruldum. Biz hiç kavuşamadık birbirimize. İkimizde kaçtık birbirimizden ama hep ya o beni yakaladı ya da ben onu yakaladım. Hiç bırakamadık birbirimizi. Yasaklarda, yalanlarda sevdik. Çok istedik, farklı zamanlarda farklı dünyanın insanlarıyla olduk. Biz her zaman birbirimizi düşündük. Rüyalarımızda karı koca olduk.sorumlu olduklarımız hep farklıydı. El ele tutuşup rahatça dolaşamadık. Dedim ya sorumluluklarimiz farklı diye. Biz aynı günahın iki ortağıydık onunla. Şimdi, şimdi benden kaçıp gitmek istiyor. Biliyorum yapamaz o. Bensiz kanadı kırık kuş gibidir. Bir babasına bir bana güvenir. Ben onun arkasındaki koca dağım. Ben onun için hep "keşke"yim. Yanındayken en mutlu , ayrıyken en hüzünlü olan odur. O bensiz yapamaz ki. Çok kızdı bana. Artık bu günaha dayanamıyor ve istemiyormuş.  

- Peki sen? Sen istiyor musun?  

- Ben... Ben eğer şu an nefes alıyorsam, yarına dair tek bir umudum varsa  sebebi odur. İnsan yarına kavuşmak için dua eder ben onu görmek için ederim. İnsan yaşadığı için mutlu olur, ben onun için yaşamaya mutlu olurum. Sabah onunla kalkıp her gece onunla yatıyorum. Her an, her saniye gözleri gözlerimin önünde. Nefesi ensemde. Bana desen ki ölüm mü yakın yoksa o mu? Ben o derim. 

- Vay be, işin zormuş be kardeşim,belli ki birbirinizi çok seviyorsunuz. Kendinize kötülük etmeyin. Bak seneler geldi geçiyor. Sevin kardeşim, sevabıyla günahıyla sevin. Kusur aramadan, noksan bulmadan sevin. Onun içinde senin adına zerre sevda varsa o zaten hep senindir. 

- Öyle mi diyorsun abi? 

- Öyle tabiki. Neyse sıkma canını , telefonum çalıyor, ben bir bakayım şu arayana dönünce devam edelim..... 

 

Döndüğümde yoktu. 

 Ya gizli sevdasına gitmişti ya da bilinmezliklerine 

 

*** 

 

Nice insanlar, nice sevdalar ve nice ayrılıklar. Merkez çay ocağı kim bilir daha ne hikayeleri içinde biriktiriyor..  

 

*** 

 

FORMÜL 

 

Bir ekmek,  

Bir su, 

Bir de sen. 

... 

Biraz oksijen, 

Biraz hidrojen, 

Bolca sen. 

... 

Az insan, 

Az sıkıntı, 

Çokça sen. 

... 

Keşke, 

Bir gelsen 

Hiç gitmesen...