PEKİ, VAN’IN VEKİLİ KİM OLSUN?

 

Malum önümüz siyaset.

Seçim sathı mahalline de girdiğimiz şu sıralar iki şey hararetle tartışılıyor.

Birisi Cumhurbaşkanlığı, diğeri milletvekilliği seçimleri… Ankara’da ittifaklar üzerinden ciddi hesaplar yapıladursun, kentlerde milletvekilliği noktasında yoğun kulisler dönüyor.

Mesele milletvekilliği olunca, şu sıralar özellikle sosyal medyadan sıkça paylaşılan (ne kadar sahih bilmesem de) bir temsiliyet kriterini ben de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bazı maddeler altına da yorum yapmadan edemedim. İdare ediverin.

 

***

 

Osmanlı Devletinde Mebus (Milletvekili) Olma Kriterleri:

1-Milletvekili adayı, aday olacağı şehirde uzun süreli oturmuş, yaşamış olmalı, halkın mizacını iyi bilmeli. Bir şehirde oturmamış veya çıkıp gideli uzun zaman olmuş adamların bir kere iyi olup olmadığı bilinemez.

(Yani son yazılarımda dile getirdiğim gibi öyle ‘turist’ gibi vekil olmaz. Vekil dediğin seçildiği kentin yabancısı olmaz!)

2-Şehre yarayacak her türlü kanunu ve o şehir halkının saadetini icap edecek şeyleri düşünüp beğenmeye ve böyle bir arayan toplamaya muktedir olmalıdır.

(Tüm yasama dönemini Van için tek kelime etmeden, teklif vermeden bitiren isimlere ithaf olunur)

3-Devletin şan ve şerefini düşünmeyecek kadar cahil olmamakla birlikte, sefih de olmamalıdır. Çünkü kendi malı kendine teslim edilemeyen sefih bir adama bu gibi vazife verilemez.

(Sefihlere verilmeyeceğinden şüphemiz yok da fazlasıyla uyanık olanlardan çekiniyoruz.)

4-Hükümetin kanunsuz ve haksız işlerini yüzüne beraber söylemek hususunda kimseden korkup çekinmez ve ölmekten bile kaçınmaz, dünya için kimseye müdane etmez olmalıdır.

5-Parayı görünce her şeye boyun eğecek kadar bağrı yufkalardan ve parayı çok sevenlerden olmamalıdır. Yoksa milletin menfaati zayii olmak ihtimali ziyadeleşir ve memleketi açık açık uçuruma sürekler.

6-Memuriyetini muhafaza etmek ve başka bir menfaatini korumak için şuna buna yüzsuyu dökmüş (ağlamış), kendisine haksızlık edenlere göz kırpmış, kendisi haksızlık etmiş olmamalıdır.

7-Rüşvet almış, para ile onun bunun hakkını satmış, mahvetmişlerden de olmamalıdır.

(Konuşmak istemiyorum)

8-Halk içerisinde zulmü, işkencesi olanlardan olmamalıdır.

9-İki sözlü, ikiyüzlü adamlar da milletvekili olamaz.

(Biz ne çok sözlüler gördük…)

10-Şunun bunun ayıbını arayan, daima iki kişi arasındaki gizli sırları anlamaya çalışan, hiç yoktan tertip türetenler de aday gösterilmemelidir.

11-Milletvekilliği bittikten sonra kendini idare edecek bir işi veya zenginliği olmayanlar da aday gösterilmemeli. Çünkü bu özellikleri olmayan kişiler hükümetin ayıbını örtüp boyun eğmeye mecbur kalırlar.

(Bizde birçok zaman milletvekilliği iş daha çok kazanç fırsatı olarak görülüyor ya o da ayrı…)

-Mehmet Zeynelabidin Efendi. Meclis-i Mebusan Konya Milletvekili-

 

***

 

Hit olmuş bu paylaşımı görünce de bir zaman Sadi Şirazi’nin ‘Bostan’ adlı kitabında kaleme aldığı ‘Dara ve At Çobanı Hikâyesi’ni hatırlayıverdim. Onu da paylaşmadan edemeyeceğim. Çünkü özellikle Osmanlı dönemi kriterlerinin 1 numarasındaki halkının mizacını iyi bilen vekile örnek olacağı kanısını taşıyorum. Anlatılan Pers Kralı Dara bir başka ifadeyle Darius’un hikâyesidir. Şîrazi der ki:

 

Dara’nın bir sürek avında askerlerinden uzaklaşıp ayrı kaldığını duydum. Bir at çobanı, koşarak ona doğru ilerliyormuş. Adamı tanımayan Daranın kalbine kuşku düşmüş ve kendine; “Bu gelen, düşmanlarından biri olsa gerek. Yanıma varmadan okumla onu öldüreyim.” demiş. Yayını germiş, okunu hazırlamış, biraz daha yaklaşsın diye beklemeye koyulmuş. Bunu gören çoban uzaktan seslenerek; “Ey İran’la Turan’ın şahı, ey ulu Dara; kem gözler senden ırak olsun. Ben düşman değilim. Efendimin atlarını besleyen basit bir çobanım ve işim yüzünden buradayım.” Haykırışları duyan Dara rahatlamış ve gülerek; “Hey düşüncesiz adam, sana mübarek bir melek yardım etti. Yoksa öldüğün gün, bugündü.” Çoban da gülerek karşılık vermiş; “İnsan iyiliğini gördüğü efendisine hiç kötülük düşünür mü? Haddimi aşarak size, doğru yolu göstermek ve bu bağlamda öğüt vermek istiyorum. Dostuyla düşmanını ayıramayan sultan, acizdir. Büyükler, küçüklerini bilmeli. Siz, beni sarayınızda defalarca gördünüz; atları, meraları sordunuz. Şimdi ben muhabbet ve hürmetle geliyordum yanınıza. Ancak siz beni tanımadınız. Oysa ben, şu yüzlerce at içinde istediğiniz özellikteki atı hemen bulup çıkarırım. Demek ki çobanlık, akıl-fikir işidir. Siz de benim gibi olun, sürünüzü iyi tanıyın, onları her türlü tehlikeden koruyun.” Bu öğütler Dara’nın çok hoşuna gitmiş ve hemen oracıkta çobanı ödüllendirmiş. Utanmış kendinden ve içinden; “İnsan, bu öğütleri kulaklarına değil, kalbine yazmalı. Bir ülkede hükümdarın tedbiri, çobandan daha aşağı olursa, oranın yıkımıyla kırımı yakındır.” diye geçirmiş.

 

***

 

Bu minvalde, gelecek dönem için nasıl vekiller istediğimiz konusunda fotoğraf netleşmeye başlıyor diye düşünüyorum.

Bakmayın siz çobanın halkı ‘sürü’ şeklinde örneklemesine, aslında Kral’a derin göndermeler var bu cümlelerde. Tabi anlayabilene. E kral da anlamış olacak ki hikâyenin sonunda çıkaracağı dersi çıkarmış.

 

Hem Osmanlı dönemi mebus kriterleri, hem halkını tanımayan yöneticinin içine düştüğü ahval örneği ile bir kez daha anlıyoruz ki: Bizi bilmeyen isimlerin bizim milletvekilimiz, temsilcimiz, mebusumuz olma şansı, imkânı yoktur! Kimlerin bizim vekilimiz olamayacağını bu noktada iyice netleştirmiştik.

 

***

 

Bu dönem ihtiyacımız olan vekillere gelince:

 

-Bir kere eliyle bırakmış gibi mazbatayı alır almaz bu kentin çözüm bekleyen sorunları ile acilen ilgilenmelidir. Bu noktada, bir yol haritası yoksa biz kendisine dosya şeklinde sunmaya hazırız.

 

-Son 15-20 yılı Van milletvekillerine bakıyorsunuz birçoğunun mecliste söz alma sayısı, Van’a dair konuşması, soru önergesi, araştırma önergesi neredeyse yok gibi. Böyle olmaz, el kaldırıp el indiren vekil kotamızı doldurduk.

-Hüseyin Çelik’ten başka hiçbir bakanımız olmadı. Buna hem zayıf lobimiz elvermedi, hem de zayıf siyasetçilerimiz. Haliyle her dönem kentin en önemli sorunlarında hep başka kentlerin vekillerinden bir şeyler bekledik. Ama gördük ki olmuyor. Yani bizim güçlü siyasetçilerimiz olmazsa Çevre Yolu da çözülmez, yeni stadyum da yapılmaz! Bu anlamda Kürtçe bir deyiş olan ‘Başkasının kuzusu bize koç olmaz’ (Berxê xelkê ji meriv re nabin beran) der başka da bir şey demem.

 

-Dara’nın hikâyesinde olduğu gibi bizi her gün görürken, bu halka ihtiyacı varken hatırlayan sonra meclise gittikten sonra bizi unutan bir vekil istemiyoruz. Vekil dediğin kentini de, kenter de tanıyacak. Bizler siz gidip programdan programa geldiğinizde sizi tanımazlık ediyor muyuz hiç? Nerde görsek tanıyoruz hâlbuki! 

-Yeni dönem vekili Particilik yapmayacak mesela. Her kesimin yani 1 milyonun vekili olacak. Biliyoruz ki bu kentin toplam 8 vekili var. Yani hangi partiden olursa olsun yeni dönemde vekiller gerçekten ‘Van’ odaklı çalışmalı. Diğer partilerle iyi geçinmeli. Tüm vekiller iş birliğine katkı sunması lazım. Buna Valilik, Belediye gibi yerel kurumlarla çalışma konusu da dâhil.

 

-Kendi görev alanı dışına çıkmayacak. Vekil olabilirsiniz ama yerel dinamiklere, onların görev alanına müdahale etmekten vazgeçin. Kadrolaşmaları belirlemeyin. Her gelen vekilin kendi kadrolarını oluşturması bu kentin doğru düzgün bir hizmet alamamasına da neden oluyor.

 

-Halkın problemini meclise taşımak var. Bir de halkın problemini görmek var. Gelip problemi kendisi görecek. Halkın içine girecek. Onlarla onların her anlamda anlayacak bir isim olarak ellerini sıkıp dertlerini dinleyecek. Bugün kentteki birçok atama ile gelen yönetici bile bunu rahatlıkla yapıyorsa Vanlı neden yapmasın.

-Eskimemiş, sicili temiz, halkın benimseyeceği, en ufak şüphe duymayacağı birisi olması gerekiyor. Bunun için partisinin onu sevmesi gerekmiyor, halkın benimsemesi gerekiyor. Halkın itimat ettiği aday yok mu? Var. Nasıl yok. Nihayetinde halkı peşinden sürüklemeli.

-Bize gelip 3’üncü köprüyü ya da 3’üncü havalimanını anlatan, öven değil Van’a yapılacak olan 2’inci havalimanını konuşabilen, Kuzey Van Demiryolu’nu hayata geçirebilecek isimler lazım! Öbür türlü diğer hizmetleri bizim ağzımızı sulandırmak için anlatmanın ne gereği var. Ya da bizim neyimiz eksik?

 

***

 

Neticeye gelmek gerekirse. Çok uzun bir liste yapıp “Böyle bir insan yok” yorumu yaptırmak istemiyorum. Aslında bizim istediğimiz vekil tipi bellidir. Biz ne fiziksel özellik, ne güzellik ne de yakışıklılık beklemeden diyoruz ki:

Bizi temsil edecek ismin derdi Van olsun, Van’ın derdi ile dertlensin, bu dert ona hizmet ettirsin. Başka da bir şey istemiyoruz. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

Zaten 21 Mayıs tarihinde de bizim tüm bu temennilerimizin ciddiye alınıp alınmadığını hep birlikte göreceğiz.

Eğer yine bu halkın beklentileri, bizim yazıp çizdiklerimiz havada kalacaksa.

O zaman işi şansa bırakıp gelen isimlerin hizmet etmesi için dua etmekten başka bir şey yapamayacağız maalesef!

Allah yardımcımız olsun!