HDP Genel Başkan Yardımcısı Van Milletvekili Nazmi Gür, NATO'nun ve NATO üyesi ülkelerin özellikle Irak ve Suriye'deki gelişmeler konusunda sınıfta kaldığını savunarak, Kürtlere yapılan küçük çaplı silah yardımlarının da sorunun çözümünü kolaylaştırmadığını, tam tersine Kürtleri yegane hedef haline getirildiğini söyledi. NATO'nun IŞİD'ı tehdit olmaktan çıkarmak için daha etkin bir mücadele yaparak Kürtlerle doğrudan işbirliği yapması gerektiğini vurgulayan Gür, "Kürtlerden kastım IŞİD’e karşı bugün en önde mücadele eden başta PKK olmak üzere PYD, Peşmerge ve bütün güçleri kastediyorum" dedi. NATO'da alınan kararların yaşama geçmesinin en azından Türkiye açısından zor göründüğünü kaydeden Gür, "Nedeni de 49 yurttaşının IŞİD'ın elinde olması" dedi.

Nazmi Gür, çözüm süreci açısından da son derece önemli günler yaşandığını vurgularken, müzakere evresinde her iki tarafında atacağı somut adımların son derece önem kazandığını kaydetti. Gür, hükümetin üzerinde çalıştığı yol haritasında arzuladıkları şeyin de, resmi müzakerelerin başlaması ve Abdullah Öcalan'ın içinde bulunduğu cezaevi koşullarının, demokratik, şeffaf bir müzakereye evrilmesi için ona uygun hale dönüştürülmesi olduğunu söyledi. Gür, ayrıca süreci izleyecek, tarafların karşılıklı adımlarının somutlaştırılması için destek olacak, bir gözlemci heyetin oluşturulması gerektiğini vurguladı.

HDP'li Nazmi Gür'ün RS FM'e yaptığı açıklamalar şöyle:

- NATO zirvesinde, IŞID ve Irak konuları da gündeme geldi, zirvede alınan kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gür: Özellikle Irak ve Suriye'deki gelişmeler konusunda NATO ve NATO üyesi ülkelerin sınıfta kaldığını söyleyebilirim. Çünkü IŞİD sadece orada Kürtlere veya Irak'ta, Suriye'de ki halklara bir tehdit oluşturmuyor, lokal bir tehdit değil. IŞID gibi bir örgüt bütün bir NATO uygarlığını, demokratik değerleri hedef almış ve nihayetinde de büyüdükçe ve kontrolü her iki ülkede hem Suriye'de Rakka merkezli hem de Musul merkezli Irak'ta kontrolü sağladıkça ve güçlendirdikçe etrafına, etrafındaki komşulara, devletlere ve nihayetinde de Batı'ya dönük bir meydan okuma ve bir tehdit unsuru haline dönüştü. Bu yönüyle baktığında çok sonuç alıcı görmüyoruz bu alınan kararları.

“KÜRTLER HEDEF HALİNE GETİRİLİYOR”

Baştan itibaren ABD'nin hava desteği, İngilizlerin ve bir kısım Batı ülkesinin küçük çaplı silah yardımı Kürtlere, sorunun çözümünü kolaylaştırmıyor. Tam tersi Kürtleri iyice bir hedef haline getiriyor, yegane hedef haline getiriyor. Bazı ülkeler IŞID'ın doğrudan hedefi olmamak için dolaylı yardım gönderiyorlar, bazı ülkeler tersini yapıp önemli kararlar alıyorlar ve Kürtleri destekliyorlar. Bu yaklaşım da NATO içinde iyi bir birliğin sağlanamadığı anlamına geliyor. Esasında bir askeri örgüt olan NATO'dan özgürlükçü, demokratik bir yaklaşım zaten beklenemez.

“ETKİN MÜCÜDELE İÇİN KÜRTLERLE DOĞRUDAN İŞBİRLİĞİ GEREKİYOR”

Ama en azından NATO üyesi ülkelerin ve bizatihi NATO'nun IŞID belasını sonlandırmak, engellemek ve nihayetinde bir tehdit olmaktan çıkarmak için daha aktif bir rol, deha etkin bir mücadele, Kürtlerle de doğrudan işbirliği gerekiyor. Kürtlerden kastım IŞİD'a karşı bugün en önde mücadele eden başta PKK olmak üzere PYD, Peşmerge ve bütün güçleridir. Bu yönüyle de baktığımızda aslında Kürtleri desteklemek bir bakıma demokratik değerleri, demokrasiyi korumak anlamına geldiğini belirtebilirim.

"NATO'DA ALINAN KARARLARIN YAŞAMA GEÇİRİLMESİ TÜRKİYE AÇISINDAN ZOR"

- ABD bir çağrıda da bulundu 'öncü güç', 'koalisyon' oluşturulması konusunda, Türkiye'ye de bu yönde çağrılar var. ABD Başkanı Obama ile Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesi de oldu. Türkiye'nin bir takım çekinceleri de var; siz bu çekinceleri nasıl değerlendiriyorsunuz, Türkiye ne yapmalı bu aşamada?

Gür: Musul'un işgaliyle birlikte Türkiye Musul Başkonsolosu ve 49 yurttaşımız IŞID tarafından rehin alındı. Aslında burada rehin alınan 49 kişi değil Türkiye Cumhuriyeti'nin iradesi ve politikası oldu. Aslında şu anda rehin olan ve rehin muamelesi gören NATO üyesi de olan Türkiye'dir ve AKP hükümetidir. Bunu böyle görmek gerekir. Çünkü şu da gösteriyor ki NATO'da alınan kararların yaşama geçmesi, uygulamaya geçmesi en azından Türkiye açısından son derece zor görünüyor. Nedeni de 49 yurttaşının IŞİD'ın elinde olması. Şimdi Türkiye, özellikle hükümet IŞİD'e terörist bile diyemedi.

“49 REHİNİN TÜRKİYE'Yİ DURDURAN BİR ETKİSİ VAR”

- Terör listesine aldık denildi ama…

Gür: Diyemediler, listeden çıktı çıkmadı bir muamma orası. Tabi şunu biz saygıyla karşılıyoruz. 49 insanın ikisi bebektir, üçü kadın, yaşamı bizim için her şeyden üstündür. Biz biran önce onların yakınlarına Türkiye'ye kavuşmalarını elbette çok isteriz. Onların biran önce kurtulması için de her türlü diplomatik çabanın ve sabrın gösterilmesi gerektiğini anlayışla karşılıyoruz. Fakat öte yandan rehin alma hikayesini sadece 49 insanı rehin almak değil, Türkiye'nin bundan sonra kendilerine dönük bir koalisyonun içinde doğrudan IŞiD'ı hedef alacak bir mücadelenin içinde olmaması için IŞiD tuttu. Bu yönüyle baktığımda IŞID'ın dış politika açısından yaklaşımı ve Türkiye ile karşılaştırdığımızda daha uzun erimli bakıyor onlar işe. Bu NATO'da alınan son kararlar ve elbette ki, IŞiD'ı bu 49 rehineyi bırakma konusunda daha ketum davranmaya itecek. Nihayetinde şu anda Türkiye açısından, Türkiye'yi durduran bir etkisi var. Öyle görünüyor ki, Türkiye bu çekingenliğinin 49 yurttaşının elinde olmasına bağlı.

“TÜRKİYE'NİN ORTADOĞU POLİTİKASI YANLIŞ”

- Türkiye'nin çekinceleri anlatılırken, mezhep savaşları da olabilir, çözüm sürecinin olumsuz etkilenmesi gibi değerlendirmeler de olmuştu. Siz ne dersiniz?

Gür: Biz baştan itibaren Türkiye'nin Ortadoğu politikalarını sayın Davutoğlu'nun şahsında hep eleştirdik, karşı çıktık. Son üç yıl içerisinde özellikle Suriye konusunda Türkiye doğru bir politika, bir yaklaşım göstermedi. Suriye'deki iç savaşın neredeyse tarafı oldu. Türkiye ile birlikte Batı'nın Suriye içinde yürüttüğü iç savaş boşa çıktı. Esad hala yerinde rejim hala yerinde duruyor. Buna karşılık yeni güçler çıktı ortaya. IŞID gibi El Nusra gibi El Kaide bağlantılı diğer örgütler sünni örgütler. Esasında IŞID'ın bölgede Rakka ve Irak'ta bu kadar güçlenmesini sağlayan etkenlerden biri de Türkiye'nin bu yanlış mezhepçi dış politikasıdır. Bu mezhep çatışmasını da körükleyen bir yaklaşıma dönüştü.

“MEZHEP SAVAŞI TÜRKİYE’YE DE SIÇRAYABİLİR”

Umarım hükümet Sayın Davutoğlu güdülen yanlış politikanın farkına varmış olsunlar. Böyle büyük bir risk var. Biliyorsunuz IŞID öncelikle İslami kurumlara, İslami değerlere saldırdı, camileri ve kutsal olan mekanları, Ezidilerin, Hıristiyanların ve diğer halkların kutsal mekanlarını bir daha yapılmayacasına yerle bir etti, ortadan kaldırdı. Aynı şekilde Şiilerin kutsal mekanlarını da yerle bir edilmesi konusunda önemli açıklamalarda bulundu. İşte korkulan bu. Irak'ta bir mezhep çatışmasının başlaması, ateşin bütün Ortadoğu'ya yayılması anlamına gelecek ki, bunun Türkiye'nin sıçramamasının hiç bir nedeni yoktur. Bu da Türkiye'nin uyguladığı yanlış dış politikanın sağladığı bir durum, bir politik durum, bir stratejik durum. Bundan Türkiye'nin kendisini kurtarması gerekiyor.

ORTADOĞU HALKLARIYLA DOĞRUDAN DİYALOG

- Ne yapmalı Türkiye, somut olarak ne karar almalı size göre?

Gür: Somut olarak Türkiye'nin özellikle de Ortadoğu'da ki bütün halklarla eşit mesafede olduğunu beyan etmesi, bütün inançlara, bütün düşüncelere, bütün dinlere eşit yaklaştığını, mezhepçi ve dinci bir yaklaşım içinde olmadığını, ulusalcı, ırkçı bir yaklaşım da olmadığını açıklamalıdır. Başta Kürtler olmak üzere Ortadoğu halklarıyla doğrudan bir diyalog, onlara kucak açan bir politika, yaklaşım nihayetinde demokrasi ve demokratik değerleri savunan bir dış politika yaklaşımı Türkiye açısından çok daha uygun olur ve bu aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel güç olma rolünü de yerine getirmesi konusunda da önemli işlev görür. Örneğin Rojava'da, Rojova Kürdistan'ın da Kürtlerle doğrudan bir işbirliği demokratik Suriye'nin geleceği açısından son derece önem taşıyor. Suriye'de demokrasi güçlerinin başta Kürtler olmak üzere, Ermeniler, Asuriler ve diğer bütün halklara ait demokratik bütün kurumların değerlerin bir arada olması ve Türkiye'nin bunu savunuyor olması Suriye'deki iç savaşı bitirmeye dönük önemli bir adım olacak. Yine, Irak'taki mezhepçi yaklaşımı terk edip, Irak'ı bir bütün olarak görmek, Irak'taki bütün dini inançları, mezhepleri, halkları eşit gören, onlara eşit muamele eden bir dış politika Türkiye'yi bölgesel rolünü iyi yerine getiren bir güç haline dönüştürür. Bizim söylediğimiz budur.

ÇÖZÜM SÜRECİ TÜRKİYE'NİN BÖLGESEL ROLÜNÜ PEKİŞTİRİR

- Çözüm süreciyle ilgili, Öcalan'ın HDP heyetleri aracılığı ile verdiği mesajlar var, yeni Hükümet'in de öncelikleri arasında yer aldı.? Başbakan Ahmet Davutoğlu da çözüm süreciyle ilgili 2015'in final yılı olmasını istediklerini söyledi. Çözüm sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendirirsiniz?

Gür: Çözüm süreci açısından son derece önemli günler yaşıyoruz. Bir taraftan sayın Öcalan'ın açıklamaları, heyetimiz biliyorsunuz Öcalan ile görüştü önemli mesajlar söz konusu, bir taraftan da Hükümet'in ilk kez olmak üzere ciddi yaklaşım göstermesi, hükümet programında çözüm sürecine yer verilmesi ve diyalog sürecinden yeni bir aşama olan müzakere sürecine evrilme konusunda bir hazırlığının olması bizim açımızdan önemlidir. Bu Türkiye'nin büyümesine, Türkiye'nin bölgesel rolünün pekiştirilmesine önemli bir katkı sağlar, çözüm sürecinin bu evreye gelmesi.

MÜZAKERE EVRESİNDE ADIMLAR ÖNEMLİ

Müzakere evresi demek artık çözüme giden yolun iyice açık hale gelmesi anlamına gelir. Bu durumda müzakereler başlarken her iki tarafında atacağı somut adımlar son derece önem kazanıyor. Umarım, Kürtlerin, Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu anayasal ve yasal adımlar atılır. Öte yandan da PKK'nin 30 yıldır sürdürdüğü silahlı mücadelenin demokratik mücadeleye evrilmesiyle Kürtler ve Türkiye'de yaşayan bütün halklar ve diğer kesimler özgür demokratik bir ülkede yaşamış olurlar.

CEZAEVİ KOŞULLARI MÜZEKAREYE UYGUN HALE GETİRİLMELİ

Biz son derece önem veriyoruz bu çalışmaya. Bu ayın sonuna doğru, bir yol haritası çıkaracak hükümet. Biz henüz vakıf değiliz hükümet ne düşünüyor, yol haritasında nelere yer verecek ama bizim arzuladığımız şey şu. Birincisi resmi müzakerelerin başlaması, ikincisi sayın Öcalan'ın içinde bulunduğu cezaevi koşulların demokratik ve şeffaf bir müzakereye evrilmesi için ona uygun hale dönüştürülmesi.

- Ev hapsi gibi mi?

Evet. Hem örgütüne serbest erişimi hem dışarıdan ona ulaşmak isteyenlerin serbestçe ona ulaşması hem de müzakere sürecinde ihtiyaç duyduğu bütün mekanizmaların kurulması gerekiyor.

GÖZLEMCİ HEYET OLUŞTURULMALI

Bu mekanizmaların en önemlisi de bir üçüncü tarafın gözlemci bir heyetin oluşturulması, tarafsız bir heyetin oluşturulmasıdır. Bu da bir bütün olarak süreci izleyecek, tarafların performansını ölçecek, tarafların belki de karşılıklı adımlarının somutlaştırılması için destek olacak. Bir de böyle bir mekanizmanın kurulması çözüm sürecini başarıya ulaştırır. Evet ben de inanıyorum, 2015 yılı aynı zamanda bir seçim yılı. 2015 yılına kadar müzakerelerin güçlü ve pozitif yönde evrilmesi, 2015 seçiminden sonra da alınan kararların, çıkarılacak yeni yasaların, yeni bir demokratik anayasa ve yasaların Kürt sorununun kökten çözümünü getirir ki, bu da başlı başına Türkiye'yi Ortadoğu da güçlü ve önemli bir rol üstlenen ülke konumuna getirecek. Bizim bütün çabamız budur.


Kaynak: RS FM


Editör: TE Bilisim