HDP’nin, Kürdistan İslami Hareketi Azadî ile sağlanan "Kürdistan Seçim İttifakı" sonrasında HDP’nin Van milletvekili adayı olarak gösterilen Azadî Hareketi Genel Sekreteri Adem Özcaner; “HDP çok renkli ve çok sesli bir yapıdan oluşuyor. İslami camiayı da kuşatan bir tavır var artık. Bizimle birlikte çok farklı siyasal oluşumları kapsayan bir yapıya kavuştu. Biz, Kürdistan sorununun çözülmesi için İslami hassasiyetlerle ve Ümmetçi bir anlayışla siyaset yapıyoruz. HDP ile 7 Haziran’da yeni bir güne doğacağız!” dedi.

 

Malumunuz herkes sizi Azadî Hareket ile tanıyor. HDP adaylığınız haliyle sürpriz oldu? Adaylık süreciniz nasıl gelişti?

Kürdistan’da bugüne değin, tüm toplumsal kesimlerimizin temel arzusu olarak dile getirilen ancak çeşitli nedenlerle gerçekleşmeyen politik farklılıklarımızı koruyarak “milli ittifak”ı gerçekleştirmek için başta DBP olmak üzere ÖSP, DTK, DDKD siyasi parti ve hareketleriyle birlikte "Kürdistan Seçim İttifakı"nı gerçekleştirdik. Bu ittifak çerçevesinde AZADÎ Hareketi olarak,  "Kürdistan Seçim İttifakı" için kontenjan talebimiz ve bu hususta herhangi bir pazarlığımız olmadı. Ancak, sembolik de olsa Hareketimizi temsilen bir kişilik kontenjan önerisine, yetkili organlarımızın değerlendirme ve konsensüsle aldığı kararlar neticesinde olumlu yanıt verildi. Azadî Hareketi adına yapılan müzakerelerin ardından yetkili kurullarımızın önerisiyle Hareketimizin genel sekreteri olarak ben önerildim. Şu an da Van adayıyım. Azadî Hareketi adına aday olduğum için de meclise girersek İnşallah Azadî Hareketi adına siyasi mücadelemi sürdürmeye devam edeceğim. Ama elbette ki Kürt hareketinin bileşenleri ve bloğu içinde yer alan Kürdistani hareketler ve Türkiyeli demokratik hareketler gibi biz de HDP ile “Türkiye’ye demokrasi Kürdistan’a statü” için işbirliği halinde kendi programımıza uygun bir siyaset yapmaya çalışacağız.

 

Sizin Azadî Hareketi’nden HDP’ye katılımınız öncesinde, bu hareketin geçmişini dinlemek istiyoruz…

Elbette… Biz siyasette yeni değiliz, bizim siyasal serüvenimiz eskiye dayanıyor. Biz 1990 yıllardan bu yana defakto siyaset içindeyiz. STK’larda, cemaat çalışmalarında, sosyokültürel ve eğitim çalışmalarında bilfiil yer aldık. Hareketimizin birçok kurucu ve yetkili şahsiyetleri hem bireysel olarak hem de çeşitli siyasal oluşumların içerisinde özgün siyasal etkinliklerde bulunmuş şahsiyetlerdir. Haliyle siyasetin de içindeydik. 2000’li yıllardan sonra da aktif siyasete atıldık. Ben aynı zamanda, Hareketimizin kurucularından da olan bazı arkadaşlarımızla birlikte Hak-Par’ın da kurucularındanım. Rahmetli Abdulmelik Fırat’la birlikte yer aldık bu oluşumda. 2000’li yıllardan itibaren siyasal zeminde de Kürt siyaseti ile tanıştık. Türkiye’deki antidemokratik baskılar ve Kürdistan'daki cemaatlerin yoğun bir şekilde Türk İslami akımlardan etkilenmiş olması Kürdistan’da kendi öz dinamikleri ile yerel bir siyasi İslami hareketin oluşmasına olanak vermedi. Doğal olarak da biz siyasal mücadelemizi daha çok Kürt siyasi hareketleri içinde edinmeye çalıştık. Bireysel tutumumuzu kendimiz dar çerçevede sürdürmeye ve daha farklı alanlarda gerçekleştirmeye çalıştık. Bu çalışmalarımız sonrasında 2012 yılında ilk kez siyasi temsiliyet adına bir İnisiyatif ile yola çıktık. Diyarbakır’da yapılan kuruluş kongremizde Kürdistan’da ilk kez, İslami camiayı temsil iddiasıyla sivil, legal, şeffaf ve demokratik mücadeleyi esas alan siyasal bir oluşuma sahip olduk. Hareketimiz 2 yıl İnisiyatif hukukuyla siyasi çalışmalarını sürdürdü. DBP, DTK ve diğer siyasal yapılarla ortak çalışmalara da imza attık. Yine, Kürt ulusal kongresinin çalışmalarında aktif bir şekilde yer aldık. Güney Kürdistan’da hazırlığı yapılan Ulusal Kongre Hazırlık Komitesi’nin 21 kişilik parti olmayan tek bileşeniydik. Bugüne kadar o kongreyi gerçekleştiremedik ama hala o komitede çalışmaktayız. 2014 yılında 2 yıllık inisiyatif hukuku ile yapılan çalışmalardan elden ettiğimiz olumlu neticeler bizi yeni bir evreye getirdi. 2014 Eylül’ünde de, Hak, Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslami Hareketi / AZADÎ Hareketi ile yeni bir yapısal dönüşüme evrildik. Hareketimizi, program ve tüzüğümüzle partileşmenin ön adımı olarak ilan ettik. Ama partileşmeyi yakın bir zamanda gerçekleştirmeye yönelik bir karar almadık, partileşmeyi kesinleştirilmiş bir hedef olarak değil, sadece bir perspektif olarak programa koyduk. Siyasal konjonktürün icap ettirmesi durumunda da elbette partileşmeyi de gündemimize alabileceğiz.

 

İçinde yer aldığınız ve kısa sürede önemli aşama kateden Azadi Haraketî de tüzüğünde partileşme vardı. Neden partileşmeyip siyasete HDP’de devam dediniz?

Biz Türkiye’deki antidemokratik uygulamalar neticesinde Kürdistan ismiyle bir partileşme sürecine giremedik ancak cemaat, STK ve benzeri yapılanmalara dönüşmemek için de program ve tüzüğü olan parti hükmünde bir siyasal harekete dönüşme kararı aldık. Partileşme kararı bir perspektif olarak kalınca da biz Kürdistan’daki önemli yapılanmalarla birçok zeminde siyasal konularda bir araya geldik. Bunun sonucunda sadece 7 Haziran’da değil 2014 yerel seçimlerinde de teklifler aldık ama hazır olmadığımız için belediye seçimlerinde ittifak yapmadık ancak desteğimizi sunduk. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Kürt hareketinin ortak adayı olan Selahattin Demirtaş’a destek verdik. 2012’den yani kuruluş tarihimizden bu yana sürdürdüğümüz diyalog ve ittifak çaba ve çalışmalarımızın sonucunda da 7 Haziran seçimleri için aktif yaklaşım sergilememiz sonucunu doğurdu. Kürt hareketi adına DBP ve DTK’nın ittifak teklifini yetkili organlarımızca bir kaç ay boyunca müzakere ettik. Nitekim DBP, DTK, DDKD, ÖSP gibi oluşumlarla "Kürdistan Seçim İttifakı" çerçevesinde HDP çatısı altında ittifak kararı aldık. Bu açıdan biz 5 hareketle birlikte HDP’de Kürdistan Seçim İttifaki olarak yer alıyoruz.

 

Neden HDP, neden başka bir parti değil?

Bildiğiniz gibi biz HDP ile ittifakımızı bir deklarasyonla kamuoyuna duyurduk. Burada bir mutabakat metni vardı ve 12 maddeden oluşuyordu. Biz bu maddeler üzerinden anlaşarak ittifak kararı aldık. Neden HDP? Çünkü İslami camiayı da kuşatan bir tavır içindeydi. Bizi de görmek istiyorlardı. Ayrıca, Azadî Hareketi’nin temsil ettiği İslami camianın da adaylarının olmasını istiyorlardı. Zaten, bizim olmasını istediğimiz İslami camianın çoğu da cemaatsel örgüte sahip. Bir kısmı da AKP’yle işbirliği içinde. Haliyle bizim HDP dışında ittifak yapacağımız başka bir parti de yok. Sivil çalışmalar düzeyinde var ama siyasal temelde yok. Bizim 2012’deki kuruluş deklarasyonumuzdan sonra kurulan Hüda-Par, Hak-Par ve diğer bazı Kürdistanlı partilerle diyaloglarımız devam etmekte ama bugün itibariyle ortak siyasal bir platformda buluşmuş değiliz. Daha da önemlisi HDP, en önemli ve başat bileşeni olan Kürt Hareketiyle, Türkiye Cumhuriyeti ile Kürtlerin ve Kürdistan'ın geleceğine dair müzakereler yürütmekte olduğuna göre Azadî Hareketi olarak bu süreçte yer alarak tarihsel ve milli görevimizi daha iyi icra edebiliriz. Sonuç olarak bize, seçimlerden sonra ayrılıp Hareketimizi temsil etmek dahil olmak üzere gayet olumlu önerilerle gelen HDP’nin yaptığı teklifi Azadî Hareketi olarak olumlu karşıladık. Hareketimiz, İslami camianın temsil kabiliyet ve liyakatine sahip adaylarla ve hakkaniyete uygun şekilde temsil edilmesi koşuluyla ki, bu meyanda bir çok isim de önerdik, anti demokratik yüzde 10 barajının aşılması için ittifaka katıldı. Şu anda İslami camiadan 25 aday var ki bu adayların 15’i de başörtülü bayan. HDP barajı aşınca da İslami hassasiyeti olan bu isimler mecliste temsilci olarak yer alacaklardır. Bunlar iki taraf için de kazanım.

 

Siz de bahsettiniz belli hassasiyetleriniz var. Bir kere Kürdistani bir yaklaşımınız ve İslami hassasiyetiniz var. Bu noktada ne oldu da HDP’ye katkı sunalım dediniz? Sizi ortak paydada buluşturan bir vizyon mu yoksa barajı geçsin meclise girsin diye mi HDP’desiniz?

Azadî Hareketi’nin temel amaçları programında var. Geçmişte nasıl bu hassasiyetlerle siyaset yaptıysak bundan sonra da yapacağız. Biz Elbette Kürdistani’yiz elbette Kürt halkının geleceğini kendi eliyle belirleme taraftarıyız. Kürtlerin bütün milli, demokratik, İslami ve insanı haklarının iade edilmesi, bunun elde edilerek Kürdistan’da bir statü oluşturma amacını hedefliyoruz. Türkiye’de ve Ortadoğu’da siyaset, sadece demokratik siyasal hedefleri programa almakla olmuyor. Maalesef demokratik kültür mazisi olmayan yada yetersiz olan coğrafyamızda demokratik dönüşüm için bu hedefleri siyaset sahasında gerçekleştirmek için mutlaka dirayetli ve uzun erimli siyasi projeler üretmek ve en önemlisi de halk katmanlarına hem bireysel hem de kolektif olarak temel aktör oldukları ya da olmaları gerektiğini empoze edebilmemiz gerekiyor. İşte bizim bu ittifakımız da bu yönde çok önemli ve cesaretle atılmış bir adım. Soğuk savaş döneminden kalma ideolojik refleks ve alışkanlıklarla, komplo teorileri üzerinden sürdürülen tartışmalar maalesef Kürdistan'da milli ittifak arzu ve taleplerinin gerçekleşmemesinin de en büyük nedeni. Biz Azadî Hareketi olarak, daha önceki HDP projesine şerhimizle birlikte, bu projede yer alan Kürdistani oluşumlar ile Kürdistan'da kalıcı ve stratejik ittifaklara kapı aralamak amacıyla herhangi bir komplekse girmeden, kontenjan pazarlığı yürütmeden, nereden ve kaçıncı sıradan aday gösterilme müzakereleri bile yapmadan sadece ve sadece tüm Kürt siyasal partilerini de hedefleyen her türlü şiddeti dışlayan, barışçıl ve demokratik bir seçim süreci için 12 maddelik mutabakat metninde ısrarımızı koruyarak ittifak kararı aldık. Bizim HDP ile seçim ittifakına girmiş olmamız bizim onların programlarını kabul ettiğimiz anlamına da gelmiyor. Biz, 12 maddelik mutabakat ile bir aradayız. Her ittifak bileşeni kendi parti ve hareket program ve konsepti çerçevesinde politika üretecektir. Biliyorsunuz seçimler,  partilerin kendilerini denediği, seçmenlere dönük kendilerine temsil yetkisi verilmesi için çalışmalar yürüttüğü ve ispat ettiği dönemler. Biz de HDP ile yaptığımız ittifak çerçevesinde, ortak politik hedefleri gerçekleştirebilmek için işbirliğinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Ki, hem kuruluş amacımız hem de dördüncü yılına girmekte olan Hareketimizin geçmiş pratikleri işbirliklerini, ittifakları ve ortak platformları belirgin şekilde önemsediğimizi göstermektedir. İttifak, bizim programımızla çelişmiyor bilakis elzem kılıyor. Kürtlerin milli taleplerinin mücadelesini vermek, Türkiye’deki demokratik çevrelerin ve rejimin mağduru durumunda olan kesimlerle işbirliği yapmayacağımız anlamına gelmiyor. Biz evrensel değerlere inanan yapıyız. Bizim İslami hassasiyetimiz ümmet perspektifi ile bakmamızı da zorunlu kılıyor. Biz de bize dayatılan Kürt sorununu çözerek aynı zamanda tüm halkların ortak meselelerine de el atmak istiyoruz. Haliyle ezilen ve Türkiye’de muhalif olduğuna inandığımız HDP ile ittifak yapmada bir beis görmedik. Elbette en geniş kapsamda düşündüğümüzde bizim uzun vadede İslami hassasiyeti olan tüm İslami camiayı kuşatan bir proje sorumluluğumuz var. Bunun için de güçlü olmamız lazım. Bizim diplomatik ilişkilerimizi Türkiye, Ortadoğu, Avrupa ve dört parça Kürdistan’da güçlendirmemiz lazım. Bu noktada önümüze gelen tüm meşru ve siyasal fırsatları değerlendirmemiz lazım. Bu bizim siyasi başarımızı da gösterecektir. Yani HDP ile yaptığımız bu ittifak hem gücümüze güç katmıştır hem de Kürdistan davasında ihtiyaç duyulan boşluk ve birlikteliği de doldurmuştur. Bu hem HDP, hem Kürdistan halkına kazanç getirecek.

 

HDP ile bu birlikteliği sonuna kadar götürebilecek misiniz?

HDP ile uyuşacağımız noktalarda beraber hareket edeceğiz. Bunun için de çok çabalayacağız. Demokratik bir işleyiş için çabalayan bir partiyle çalışmak zor olmasa gerek.

 

Önümüzde Türkiyelileşme programı olan bir HDP var. Bu sizin çıkış noktanıza uyuyor mu? HDP hedefinizdeki Milli Birliği sağlayacak mı? HDP doğru bir yolda mı?

HDP’nin Türkiyelileşmesi bizim siyasal programımızla birebir örtüşmüyor. Fakat bu, bizim işbirliği yapmayacağımız anlamına gelmez. HDP zaten Türkiyelileşme projesini saklamıyor ve bunu resmen de açıklamış. Bu proje, Türkiye’nin mevcut rejimini savunmak, anayasasını savunmak, faşizan ve inkârcı yapısını kabul etmek değil ki. Türkiyelileşme, en temel eleştiri ve muhalefetimize neden olan Kürtlerin statüsü konusundaki muğlaklığına rağmen, Kürtlerle birlikte tüm etnik unsurları içinde olduğu kuşatıcı bir proje demek. Dikkat edin siyasal mücadelesini sürdüren ve rejimden yana siyaset yapan merkez partileri ‘Türkiyelileşme’ ifadesini kullanmazlar onlar sadece ‘Türkiye’ ve ‘Türk’ ifadesini kullanırlar. Onlara göre Türkiye’de Türklerden başka kimse yoktur. Ama Türkiyelileşme kısa vadede emellere ulaşmak için konulan şeffaf bir projedir. Bu da bizim gibi diğer partilerin de beraber çalışmasına bir beis de değil. HDP’nin de kendisini inkar edecek bir koşul da değil.

 

Kürdistan’da Milli Birlik diyorsunuz. Kafanızdaki Kürdistan’ın ve bu milli birliğin tasviri nedir?

Bizim şu an önerdiğimiz şey Kürtlerin kendi kaderini belirleme hakkıdır. Bu dört parça Kürdistan’ı elbette kapsar ama her parçanın da kendi öznel koşulları ve içinde bulunduğu farklı rejimler var. Biz Kuzey Kürdistanlı bir yapıyız ve burada siyaset üretme çabası içindeyiz. Diğer parçalardaki kazanımların da yanındayız ve her türlü desteği vermeye de hazırız ama temelde Kuzey ölçeğinde siyaset yapan bir yapımız var. HDP’nin Kürdistan halkına yönelik bir özerklik talebi var. Bu anlamda onların da temel hak ve özgürlük talepleri var. Bu yönüyle kısmi eksiklikler olsa da talep hususunda HDP ile bir örtüşmeden bahsedebiliriz. Bu açıdan ileriki süreçlerde halkımız Kürdistan adına iradesini özerklikten, federasyondan ya da farklı bir yapıdan yana koyarsa buna olsa olsa bir rızamız olur, itirazımız olamaz. Ama biz Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkını sadece bir tek projeye bağlamıyoruz. Eğer bütün dünya hakları, uluslararası toplum statüden sadece devleti anlıyorsa biz onu öneririz. Ama daha alt bir öneri üzerinde bir konsensüs sağlanırsa gerek Kürtler, gerek Türkiye’deki halklarla beraber daha farklı bir statüyü de tercih edebiliriz.

 

Bu anlamda şu sıralar dillendirilen başkanlık sistemi ile gelen bir bölgesel yönetimler bütünü bu talebinizi karşılıyor mu?

Şimdi bunu kimin söylediğine bakmak gerek? Bu devlet mi söylüyor, hükümet mi? Çünkü ortada Kürtlerin 1923’ten bu yana tüm haklarını gasp eden ve haksız muamele yapan Türkiye cumhuriyeti devletidir. Bu devlet de, tekçi, retçi ve inkarcı politikalar üreten bir devlet. Haliyle bu noktada herhangi bir partinin söylemleri bizi tatmin etmez. Önemli olan bu noktada devletin politikasıdır. Devlet Kürtlere yönelik tavrını değiştirmedikçe bir hükümetin bize vereceği vaatlerin çok karşılığı yoktur. Ama anayasasıyla güvenceye alınmış demokratik bir ülkeye dönüşürse ülke Kürtlerle birlikte diğer halklar da yeni bir gelecek oluşturabilir. Bunun öncülüğünü de sadece bir iktidar partisi değil tüm partiler vermelidir. Onların beraber vereceği halkın da rızasının içinde olduğu bir karar elbette de saygı duyulması gereken bir karardır. Ama biz Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin eşit temelde paylaşıldığı bir yapıdan yanayız. Bu bölgesel yönetim de olur özerk bölge de olur, bunun hiç bir önemi yok. Bu, o gün oluşturulan yeni anayasanın, projenin, devlet yapısının içeriği ile ilgilidir. Bu bizi diğer devlet ve halklarla eşit kılıyor ve eşit bir yetki veriyorsa bu bizi tatmin eder.

 

Peki, meclise girdikten sonra kafanızda nasıl bir HDP var? Şu an herkes barajı geçip daha güçlü bir muhalefet olan HDP’nin politikasını merak ediyor… AK Parti’ye karşı CHP ve MHP ile işbirliği yapan bir HDP görebilir miyiz?

Biz doğrusu fantastik bir politika yapmıyoruz. Yüzyılları bulan bir hak ve dava mücadelesi veriyoruz. Bunu kimi zaman silahla verdik, kimi zaman yazdıklarımızla, yaptığımız müziklerimizle verdik. Kimi zaman da başka partilerde ve bağımsız adaylarla verdik. Bugün de bunu siyasal bir parti ile veriyoruz. Demokratik imkanlar neticesinde oluşturulan araçlarla bunu yapıyoruz. Açıkçası şu an bizim siyasette kullandığımız üslup ve yaklaşımlar çok da tercih ettiğimiz üslup ve yaklaşımlar değil. Mevcut egemen ve tekçi rejimin partilerin bize dayattığı tercihlerdir. Ama bazı kazanımlar için bu gerekli bir tutum… Örneğin AKP ile Kürt hareketi zaten yıllardır bir işbirliği yapıyor. Çok isteyerek ya da kendi tercihleri ile olmuş bir şey değil. Ama halkımız AKP’yi iktidar yaptı ve DBP ve HDP’yi de bu noktada temsilci olarak gösterdi. Bunların da masa üzerinde müzakere etmesi gayet doğaldır. Yarın kurulabilecek bir koalisyonda HDP’nin de olması gayet tabidir. Türkiye’deki konjonktür, bunu istemesek de önümüze getirecektir. "Kürdistan seçim ittifakı" HDP, bu noktada bir koalisyon ortağı da olabilir güçlü bir muhalefet de olabilir. Her iki durumda Türkiye iktidarına talip hükümetlere hem muhalefetle hem de işbirliği ile katkı sunacaktır. HDP’de bu noktada niceliği ile değil niteliği ile Türkiye siyasetine bir renk katacaktır. Bunun için de elbette gerçekçi ve demokrasiyi kendisine görev edinen bir ya da bir kaç partinin olması gerekir. Bunun kim olduğunun bizim için önemi de yok. Bugün AKP var yarın olmayabilir veya başka parti olur. AKP’nin bugün olması bizim tercihimiz olmadığı gibi kaderimiz de değildir.

 

Peki ya şimdiye kadar getirilen çözüm süreci? İki partiden birinin olmaması barış sürecinin bitmesi anlamına gelmez mi? HDP’siz veya AK Parti’siz…

Kürt siyasal hareketi, belki kendisine en uzak, en yabancı siyasal bir paradigmayı temsil eden AKP ile bir işbirliği içindedir. Ve bugüne kadar bir bütün olarak güçlü bir sonuç alınmasa da çözümde masadan iki taraf da kalkmış değil. Bu da birbirleriyle işbirliği yapabilme ve karşılıklı kazan kazan formülü ile bir müzakere sürdürebilindiğini gösteriyor. Bu her an bitebilir de. Biterse kıyamet de kopmaz. Böyle olursa elbet de buna alternatif yollar üretilecek. Hayat, boşluk kabul etmez.

 

Yani?

Biz Azadî Hareketi olarak, silahlı mücadeleye son verilmesi, onurlu bir barışın inşası çerçevesinde demokratik milli hakların anayasayla güvenceye kavuşturulması için tarafların müzakerelerle masada çözme eğilimindeyiz. Haliyle demokrasi mücadelesini bundan sonra her şekliyle zorlamamız ve her yolu denememiz lazım. Takdir edersiniz ki demokratik yollarla bu süreci tamamlamak zaman almaktadır. Bu sadece halkı ikna etmekle olmuyor. İç ve dış dengeler, uluslararası arenanın tutumu gibi birçok dengeyi gözeterek uygulayabilirsiniz. Bu açıdan Kürt hareketi tüm agresifliğine rağmen aklıselimden ve barıştan yanadır. Hala bir agresiflik varsa da, bu, devletin antidemokratik uygulamalarından ve masada kimi zaman bazı önerileri elinin tersiyle itmesinden kaynaklanmaktadır. Ve bu bizi kimi zaman güç durumda bırakmaktadır. Buna rağmen mevcut çözüm süreci başarıyla sürmektedir. Tabi riskleri barındırdığı gibi daha şeffaf ve hukuka uygun bir şekilde sürdürülmesi en doğru olanıdır. Zor değil anayasa güvencesi herkesin garantisi olacak. Böyle olacak ki Kürtler bir daha aldatılmasın ve yarı yolda bırakılmasın.

 

Tüm bunların konuşulması için bir baraj ve bunun aşılması gerekiyor. Baraj konusunda ne düşünüyorsunuz?

Kürdistan seçim ittifakının da yer aldığı HDP’nin baraj geçmesi sadece HDP’nin kendi siyasal programının başarıya erdirmesi demek olmayacaktır. Aynı zamanda ilk defa Türkiye’de sivil demokratik zeminde başkaldıran, tabuları yıkan, inkarcı ve retçi politikaları yıkan çok sesli ve renkli bir ittifak partisinin başarısı olacaktır. Dolayısıyla bu basit bir başarı olmayacaktır. Bu Türkiye’de yeni bir sürecin başlamasına vesile olacaktır. Bu hem bir HDP projesi olarak başarı sayılacak, hem de Kürdistan halkı kendisine daha çok güvenerek bir sayfa açacak. Hem de demokrasi adına tüm halklar kazanacak. Çünkü Türkiye’de devrim niteliğinde yeni bir süreç başlayacak. Şu an HDP’nin barajı geçmesi elbette güç ve zordur. Çünkü parti ile girilen bir seçim var. Yüzde 6’larda seyreden bir oy potansiyelini yüzde 10’a çıkarmaya çalışan bir parti var ve bu olursa dünyada örneği olmayan bir başarı olacak. Güçlü bir şekilde meclise gidecek bir HDP hem Kürdistan mücadelesine katkı sunacak hem de yeni bir anayasanın oluşturulması ve mevcut tekçi anlayışın kırılmasını da sağlayacak. Bu bir koalisyonla da olabilir muhalefetle de. Artık Kürtler de Türkiye standartlarında bir hizmet görecek. Kürtler de İstanbul’da yaşayan insanlar gibi hükümetlerin hizmet ve projelerinden faydalanmış olacaktır. Umut ediyorum ki biz, 7 Haziran’da barajı geçeceğiz.

 

Barajı geçmeme ihtimali de var? Barajı geçmezse bir infial olur mu?

Biz Azadî Hareketi olarak Türkiye’de mevcut ve ağır aksak da olsa gelişen demokratik anlayışın varlığına binaen silahlı mücadeleyi gerekli görmüyoruz. Biz silahlı mücadele ve şiddeti reddediyoruz. Doğal olarak hangi ortamda ve koşulda olursa olsun şu anki sivil siyasal mücadele zemininin asgari düzeyde de olsa imkanlar verildiği müddetçe devam etmesinden yanayız. HDP de bu anlayışlı kuruldu ve bunun üzerine mücadele vermekte. Bu açıdan baraj geçilmezse bir ayaklanma ya da başka bir şeyin başka göstermesi mümkün mü? Bunun cevabını vermesi gereken PKK’dir. Ancak PKK zaten uzun süredir silahı susturmuş ve silahı bırakmaya yönelik bir çaba içindedir. Ağır ve aksak da olsa sürdürülen müzakerelerin önemli adımlarından biri bu zaten. Böyle bir anlayışa sahipken kolay kolay savaş, başkaldırı ve ayaklanmaya başvurulacağını düşünmüyorum. Bugüne kadar HDP zaten yüzde onluk anti demokratik baraj engelinden dolayı, bağımsız adaylarla girdiği halde siyasi mücadelesini sürdürüyordu. Barış ve Çözüm süreci de bu şartlarda başladı. Öcalan esirken, aldığı oy oranına göre düşük sayıda temsilcisi meclise gidebilen ve Türkiye’ye karşı silah kullanmayan bir PKK varken bu noktaya gelindi. Yani 7 Haziran’da düşük bir ihtimal olan baraj geçmeme ihtimali düşünüldüğündü sivil siyasetin bir şeklide devam edeceğine ya da etmesi gerektiğine inanıyorum. HDP ve diğer Kürtlerin de bu yönde bir yaklaşım sergileyeceğine inanıyorum...

 

Peki, sizce Kürtler neden hala tam anlamıyla HDP’yi desteklemiyor? Neden hala HDP’ye baraj sorunu yaratan ve AK Parti’ye oy veren bir Kürt seçmen çoğunluğu var?

Şu an Cumhurbaşkanı seçimimde Demirtaş’ın aldığı oyları düşündüğümüzde AK Parti Kürtlerin temsiliyetini yitirmeye başlamıştır. Yani kritik eşik aşıldı artık. 7 Haziran’da aşılacak yüzde 10 barajı da desteğin yüzde 70’lere vardığını gösterecektir. Hem psikolojik üstünlük, hem siyasi üstünlük de haliyle bir kazanım getirecektir. Bu da seçmenin, Kürdistan seçim ittifakı ve demokratik Türkiyeli oluşumları bünyesinde barındıran HDP’nin yanında yer almasını sağlayacaktır. Fakat bugüne kadar AKP’nin Kürdistan’da üstünlüğünün sürmesi tüm Kürt partilerinin katı seküler, sol ve laik temelde bir mücadele vermiş olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzde 90’ların üstünde muhafazakar ve dindar olan bir halkta tabii kırılmalara sebep oluyor. Kürt hareketinin laik refleksleri kimi zaman din karşıtı ve maalesef dini ötekileştiren reflekslerin gösterilmesine neden oldu. Biliyorsunuz ki Kürt halkı muhafazakar bir halk. Bu da parti seçiminde negatif etki yaratıyordu. Ama son zamanlarda Kürt hareketleri halkın bu hassasiyetlerini de gördü. Ki, HDP'nin aday profilleri de bu hassasiyet ve bilinçle belirlenmiş bulunmaktadır.

 

HDP bu hassasiyetleri dikkate alıyor mu artık?

Elbette. Bu nazara alındı ve yeni siyasi üsluplar geliştirildi. HDP’de bugün dindar kesimlerin, İslami hassasiyeti olanların da yer alması bu dönüşümün bir tezahürüdür. Ama dışardan bakınca HDP hala sol tandanslı ve tüm kesimlerden oluşan ortak bir çatıdır ve hala seküler temelde duruyor. Bunun için HDP’nin değil İslami yapılanmaların kendi dinamikleriyle siyasallaşmaları gerekiyor. Eğer bu yapılırsa halk da neden egemen rejimden yana olan AKP’ye destek versin? Biz bu alternatifleri üretmedikçe ne HDP bizi tatmin edecek ne de biz AK Parti’den kurtulacağız. Bugün itibariyle elde ettiğimiz kazanım HDP çatısı altındaki ittifakımızdır ama inanıyorum ki Kürtler ya HDP’yi dönüştürecek ya da kendileri siyasal örgütlenmeleri üst düzeye çıkarıp daha kuşatıcı olurlar. Bu da, bölgede AKP’nin gitmesini sağlayacak ve çok sesli, çok renkli, çoğulcu demokratik siyasetin önünü açacaktır.

 

Konu burada tam da Diyanetle ilgili HDP üzerinden yürütülen konuya geliyor. HDP halen bu konu üzerinden dinsizlikle, zerdüştlükle seçimde hedefe konuldu? Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz?

Elbette ki HDP’nin Diyanet ile ilgili düşüncesi doğrudur ama doğru bir üslupla dile getirilmiyor. HDP’nin bu konuda ne istediği programında belirtilmekte ama bunu siyasete, oy devşirmeye malzeme edenler kötü niyetle kullanmakta. Bu belden aşağı bir politik ithamla dönüştürüldü ve bununla HDP barajın altında bırakılmak isteniyor. Kürtleri sürekli kendilerine mecbur bırakmaya çalışıyorlar ve bunu da Kürtlerin dini hassasiyetleri üzerinden yapıyorlar. Ki bu geçmişten geliyor. Bugün sekülerliği ile hedef ettikleri HDP’ye karşı dini ve diyaneti kullanırken geçmişte İslami hassasiyetli ile bu rejime karşı da kullandılar. Bu anlaşılıyor ki devletin kirli politikalarının bir yansımasıdır. Bu tür suni gündemler belden aşağı politikanın sonucudur ve karşılığı yoktur. Zaten kimse diyanetin kaldırılmasını istemiyor. Biz Diyanet Teşkilatı’nın kaldırılmasını istiyoruz. Diyanet Kaldırılmaz çünkü diyanet din demektir. Bu açıdan HDP’den önce biz İslami hassasiyete sahip olanlar zaten bunun kaldırılmasını isteyen ve mücadelesini veren insanlardık. Bugün biz de bunu istiyoruz HDP de. Dinimize hakaret eden, dinimizle çelişen bir kurum olduğu için biz Diyanet’e karşıyız. Dinin toplumsallaşması için Diyanet gerekmektedir ama mevcut teşkilat bunu karşılamıyor. Çünkü tekçi, retçi, inkarcı bir devletin asli kurumlarından biri de Diyanet’tir. Kürtlerin anadilini tanımıyor, Kürtlerin kendi cami ve medresesinde kendi dinini öğrenmesini ve okumasını tanımıyor. Diyanet hala Türkler için, Hanefi mezhebi için kullanılıyor. Bu İslam ile çelişiyor, Hz. Muhammed’in sünneti ile çelişiyor, insan hakları ile çelişiyor. Biz de antidemokratik zıt bir kurumu savunmamızın anlamı yoktur. Diyanet İşleri’ni kaldırmakla YÖK’ü kaldırmak arasında bir fark yoktur. Bütün bunlar kaldırılmalı ama milletin ihtiyacını gidermek için yeniden yapılandırılmalı ve özerk yapılarla yeniden hizmete konulmalı.

 

 Biraz da Van’dan konuşmak gerekirse… Van adayısınız? Van’a dair kafanızda ne var? Şimdiye kadar nasıl bir fikir edindiniz?

Azadî Hareketi adına milletvekili kontenjanı üzerinden aday gösterildiğimizde Van üzerine bir adaylık hususu yoktu, biz Azadî olarak ne kontenjan ne de seçim bölgesi pazarlığı yapmadık. Ama bu öneri bize geldiğinde ben bunu memnuniyetle karşıladım. Çünkü Van Kürdistan’ın her yönüyle kadim bir şehridir. Aynı zamanda birçok ilin göçünü alan güçlü ve benim ikinci memleketimdir. Ailemin büyük kısmı uzun yıllardan beri burada yaşıyor. Ben de bir dönem Van’da yaşadım. Bu açıdan yabancı değilim adaylığımdan da gayet memnunum. 7 Haziran’da başarılı da olursak Van halkına, ihtiyacı olan hizmetleri yapmaya yönelik çabaları da vereceğiz. Öncelikle Van’ın öz kimliğine kavuşmasını sağlayacağız. Van’ın kültürel ve tarihi kimliğini kazanmasını sağlayacağız. Ve yıllardır ihmal edilen temel hizmetlerini tamamlanmasını ve gerekse de deprem ve diğer ekonomik nedenlerden kaynaklı halka mağduriyet yaratan sorunları giderebilmek için mücadele edeceğiz.

 

Bu noktada vergi terkini, sınır kapısı, ekonomik kriz gibi sıkıntılar var. HDP’nin de bunu konuşmaya başladığını görüyoruz? Siz bu sorunlar için neler yapacaksınız?

 Her parti gibi "Kürdistan Seçim İttifakı" bileşenlerini bünyesinde barındıran HDP de iktidara talip. Biz, salt marjinalliğe ya da muhalefete talip değiliz. Tüm herkesin temsilciliğine talibiz biz. Bu açıdan elbette ki iktidarlaşmayı hedef edinen bir ittifak partisi olarak halkın tüm politik, siyasal, iktisadi konularını göz önünde bulunduran bir yapıda olmamız gerekiyor. Biz demokrasinin yanında ekonominin de geliştirilmesinin çabasını vereceğiz bu noktada. İşçinin, köylünün, emeklinin, öğrencinin ve tüm mağdur kesimlerin ihtiyaçlarını gidermeye dönük bir çaba içinde olacağız. Van da bundan nasibini alacak. Van’da özellikle işsizlik ve ekonomik istikrarsızlık ve bundan kaynaklanan sıkıntılar bir kader olmadığı gibi yanlış politikaların sonucudur. Bu durum imkansızlıktan kaynaklanmıyor. En basitinden 90 yıldır Kürt halkı burada yaşadığı için ötekileştirilmiş ve bunun bedelini de her gün yaşamış. Şu an 600 köy var ama su sorunu olmayan, yol sorunu vermeyen köy neredeyse bulamıyorsunuz. Mevcut yeraltı ve yerüstü kaynakları da kullanılmamış. Mevcut hükümetler bilinçli olarak geri bırakmış. Bu açıdan hem öz kimliğine geri dönebilmesi hem de kendi kültürel ve sosyolojik zenginliğini yaşayabilmesi için bizim bir yasal mücadele vermemiz gerekiyor. Bunun için mevcut turizm kaynaklarının açığa çıkartılıp işler hale getirilmesi, tarım ve hayvancılık imkanlarının geliştirilmesi, sınır ticareti ve ülkeler arası geçişlerin devreye konulması, gümrük düzenlemelerinin yapılması, kapıların açılması, ülkeler arası ticaretin daha az maliyet ve vergi ile yapılması, deprem gibi nedenlerle ortaya çıkan vergi borçlarının silinmesi ve ekstra ayrıcalıklar tanınması Van halkının ekonomik standarda kavuşması için alması gereken hizmetler. Bunun için sadece ve sadece bölgedeki ekonomik usulsüzlükler, peşkeş çekilen ihaleler, yerine getirilmeyen ve Van’ın gerçekliği, ekolojisi ve tabiatı ile uyuşmayan yatırım projelerini bir kenara atmakla kalmayacağız, istihdamın sürekli bölge dışına çıkarılmasının da önünü alarak güçlü bir ekonomik büyümenin olmasını sağlayacağız. Çok derin projeler değil sadece mevcut hükümetlerin art niyetle uyguladıkları ekonomik projelerin ortadan kaldırılması bile Van’a ciddi bir güç sağlayacaktır. Çünkü ekonomik istikrar adına dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Buralarda güçlü merkezi iktisadi bir yapı sağlanmalı. Kürdistan’a yönelik pozitif ayrım yapan bölgesel düzenlemeler oluşturulursa, sadece yerel yönetimlerin yeni yetkileri ile bile Van’da da kısa sürede güçlü bir ekonomik büyüme sağlanabilir. Bir taraftan merkezi düzeyde elde edilen vergi gelirleri, bir taraftan yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, bir de büyük sermaye grupları ekonomik kazanım sağlarsa bu noktada güçlü bir bölgesel kalkınma elde ederiz.

 

Son olarak Van halkına neler söylemek istersiniz?

Haktan, hukuktan, adaletten yana olan tüm insanların 7 Haziran’da seçim ittifak çatısı HDP’yi tercih etmelerini ve tüm herkesin kazanacağı bir başarının elde edilmesine yönelik desteği sunmasını istiyoruz. HDP başarırsa başta Kürtler olmak üzere ötekileştirilen, mağdur edilen tüm toplumsal kesimler kazanır. Kürdistan’da özgürleşmenin kapısı aralanır, Türkiye’ye demokrasinin gelmesi için güçlü bir temsiliyet kazanılır. Bu vesileyle Vanlıları ve tüm herkesi HDP’yi desteklemeye ve oy vermeye çağırıyorum. Antidemokratik yüzde 10 barajını aşmaya çağırıyorum bu halkı. İnşallah, Allah’ın izni, takdiri ve kudretiyle de kazanan taraf biz olacağız!


RÖPORTAJ: ÖMER AYTAÇ AYKAÇ - ŞEHRİVAN ÖZEL

Editör: TE Bilisim