Hem bir buçuk yıllık bir dönem hem de yoğun bir 2014 yılını geride bıraktınız. Ekonominin de sıkça konuşulduğu 2014 yılı Van TSO ve Van için nasıl bir yıl oldu?

Aşağı yukarı 18 aya yakın bir süredir biz Van’da ekonomi yönetiminde payımıza düşen ölçüde farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Tabi bizim ilimizin sahip olduğu ekonomik performansa baktığımız zaman çok iç açıcı bir fotoğraf yok. Bu genel çerçeve içerisinde 2014’ün de hakikatten yerel ekonomik kalkınmaya katkı sağlayacak düzeyde geçtiğini söylemek mümkün değil. Dolayısıyla bu beklentilerimizi ve taleplerimizi hiç ara vermeden çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Ne gibi çalışmalar bunlar?

Türkiye ekonomisi içerisindeki yeri ve bölgesel dengeler açısından bakıldığı zaman 2014 yılının bir takım müdahaleler olması gereken bir yıl olması en büyük beklentimizdi. Tabi bu gerçekleşmedi. Bu çerçevede baktığımız zaman bizim hem deprem sonrasındaki ekonomik krizi aşmak hem de Türkiye’nin bölgesel anlamdaki ekonomik krizi aşmak için bir takım önerilerimiz ve girişimlerimiz vardı. Bunların başında da vergi terkini vardı. Özellikle deprem sonrası tahakkuk eden vergilerin terkin edilme yerine ertelenmesi yerel ekonomik krizi çözmek için bir somut çıktıyı yaratmayacağını ve ekonomik krizi daha da derinleştireceğine dair anlayışa sahibiz. Bunu aşabilmenin yolu da özellikle gelir ve kurumlar vergisi bazında terkin gerçekleştirilmesi yönünde birtakım çalışmalarımız oldu. İş dünyamızın özellikle bilmelerini isterim ki biz Van TSO yönetimi olarak Vergini terkini konusunda ilgili bütün Bakanlıklar nezdinde gerekli tüm girişimleri yaptık, yine görüşmede fayda olacağına tüm kurum, kuruluş ve kişilere konunun önemini ifade ettik. Bütün bu çalışmalar bir ay önce değil göreve gelmeden başladığımız ve göreve geldikten hemen sonra dile getirdiğimiz bir konudur.

Uzun süredir dile getirdiğiniz bu terkin konusu son zamanlarda ‘siyasi rant’ ve benzeri şekillerde adlandırıldı. Neden?

Kamuoyunda özellikle son zamanlarda konuşulan ve bizleri de üzen tartışmalara çok fazla girmeden şunu saygıdeğer iş dünyamıza açıkça ifade etmek isterim. Vergi terkini tüccar ve esnafımıza özellikle bu kadar zor durumda oldukları bir dönemde müthiş bir katkı sağlayacaktır. Bu asla hiç kimse tarafından siyasete alet edilecek bir konu değil ve olmamalıdır da.

Peki, vergi terkini neden yapılmıyor? Siyasi bir mesele mi bu? Söz konusu Van olduğu için mi yapılmıyor?

Şimdi deniliyor ki Kocaeli depreminde vergi terkini yapılmadı. 1999 Kocaeli depreminde vergi terkini yapıldı. 30.12.2001 tarih ve 24626 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4731 sayılı kanun ile bu hak Kocaeli depreminde zarar gören tüccar ve esnafa verildi. Dolayısıyla bu vergi terkini hayatımızı olumlu etkiler gibi bir beklenti vardı ama bu yolda bir ilerleme kaydedilmedi. Bu çabalar nihayetlenmedi de. Beklentiyi sürdürüyoruz. Bunu siyasi bir amaçla asla yapmıyoruz, yeter ki vergi terkini olsun bunu kim sağlarsa sağlasın.

Peki, ileriye baktığımızda siz Van TSO olarak ne görüyorsunuz. Bizi neler bekliyor?

Ben şöyle düşünüyorum, önümüzdeki 10 yıl içerisinde Türkiye’nin başına bela olabilecek meselelerden bir tanesi bölgeler arası gelişmişlik farkının oluşmasıdır. Bu şu anda pek göz önünde görünmüyor ancak önümüzdeki 10 yıl içinde bu devamlı konuşulacaktır. Özellikle hükümet edenler bölgesel arası gelişmişlik tüm Anadolu’ya eşitlikçi bir yaklaşım çerçevesinde hayata geçirecek stratejik çalışmalara ihtiyaç var. Biz şu anda bunu söylüyoruz. Bakın Marmara Bölgesi’nde gayri safi hasılat 24 bin dolar, Van’da ise 3 bin 800 dolar ise bunu izah edecek bir mekanizma yoktur.

“BÖLGEDE EKONOMİK OLAĞANÜSTÜ HAL İLAN EDİLMELİ”

Fotoğrafın en ilgi çekici noktalarından bir tanesi burada, Türkiye’de bölgeler arasındaki gelir farkının tekabül eden kısımdır. Türkiye’de kişi başı milli gelir 11.000 dolar civarında iken, bölgemizde bu oran 3 bin 800 dolara civarındadır. Bizim de tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda şöyle bir iddiamız var. 30 yıla yakın burada Güvenlik gerekçeli olağanüstü hal ilan edilmiş. Şimdi bu 30 yılın yaratmış olduğu bir ekonomik, sosyal ve kültürel bir tahribat var. Uyuşturucu ve silah kaçakçılık suçunu bir tarafa bırakıyorum, sınıra yakın bir il olmamızdan dolayı çaydır, karpuzdur, kividir bunun gibi ticarete konu olan ürünleri getirdikleri için kaçakçılık suçu ile suçlanan ciddi bir potansiyel var bölgemizde. Yine araç mezarlıklarının oluşturulması gibi süreçler var. Şimdi bunların tedavi edilmesi gerekir. Çünkü böyle bir durum başka bir yerde yok. Ama maalesef ki bölgemizde bu var. 300 kilo karpuz, 500 kilo çay için insanlar burada fişlenmiş, yargılanıyor ve araçlarına el konulmuş. Peki, ne olacak bunlar? Bunlara bir şekilde müdahale edilmesi gerekiliyor. Biz bunu politikacılara söylüyoruz. Elbette ki barış süreci olsun, dağdan inmeler olsun ama o dönemlerde burada oluşan bir tahribat var. 25-30 yıllık böyle bir süreçten sonra yeni adımlar atılmış dolayısıyla artık bir normalleşme süreci var ama bu normalleşme sürecinde tedavilere de ihtiyaç var. Bir kere burada 15 yıllık bir ekonomik olağanüstü hal ilan edilmesi gerekmektedir.

Olağanüstü hal mi?

Evet. Yıllarca güvenlik ve diğer açıdan bir olağanüstü hal uygulandı şimdi de ekonomide uygulansın. Ekonomi için yoğun bir çalışma yapılsın. Bakınız az önce bahsettiğim tahribat sadece 20-30 yılın tahribatı… Peki, ya öncesi? Cumhuriyet 90 yaşında. Hadi son 10-12 yılı iyiye doğru bir iyileştirme olarak görebiliriz. Peki, önceki 80 yılı ne yapacağız. O dönemdeki ihmallerin 12 yılda yapılanlarla iyileştirildiğini hiç kimse söyleyebilir mi? Böyle bir şey olmaz kimse iddia edemez. O yüzden şimdi Cumhuriyet burada en iyi şeyleri ve en iyisiyle burada 10 yaşındadır. Yani Batı’daki bir çalışamaya göre burası aynı değil, Biz bunu şimdiki vekillere ve Hükümet yetkililerine de bunu söyledik. Son 10-12 yılda bölgeye gelen yatırım çok fazla bunu kabul etmek gerekir, ancak bölgeler arasında ki gelişmişlik farkı o kadar fazla ki aradaki farkın bu sürede kapanması için yatırımların ve kamu kaynaklarının daha kısa sürede ve çok daha fazla aktarılması gerekmektedir. Bu anlamda eğer ki biz sadece 10 yıl içerisinde yapılanlar üzerinden bir değerlendirme yaparsak, bu bizi bir yere götürmez. Asıl yanılgı bu olur.

Bölgenin durumunu konuşmuşken, özellikle 30 Mart seçimlerinde farklı siyasi politikalardan bahsediliyordu. Denildiği gibi devlet elini Van’dan çekti mi? Van bu anlamda sizce de siyasi politika için pazarlık konusu edildi mi?

Mevcut iktidar Van ile ilgili hayal kırıklığını en üst perdeden ifade etti. Ama bu hayal kırıklığı kente karşı bir önyargıya dönüşmemelidir. Devletin de hükümetin böyle bir lüksü yoktur. Ben böyle olduğunu düşünmek istemiyorum. Kaldı ki hükümetin de devletin böyle bir düşüncesi olamaz. Devletin burada Valisi var, kurumları var, çalışanları var. Kimsenin böyle bir yaklaşımı olması mümkün değil.

Önemli projeler durunca bunlar hissedildi ama...

Hiç kimse, başta devlet politikaları olmak üzere kentleri politik çıktılarına göre değerlendiremez. Bu bir kere ayıptır. Van tarihi boyunca iktidarı takip etmiş bir kent de değil zaten. Van çok dinamik ve sürekli değişen bir şehirdir. Sürdürülebilir bir iktidar isteniyorsa ona göre politika gerçekleştirecekler... Biz hükümetin yatırımlarına ve hükümete karşı değiliz. Ama hükümetin de bazı şeyleri görmesi gerekiyor. Özellikle bölgesel gelişmişlik farkları ve bu toplumun yıllardan bu yana geldiği ve şu an içinde bulunduğu durum gibi…

Sadece vergi terkini değil. Bunun gibi önemli meselede çözüm konusunda sıkıntılar yaşadık. Sizce hükümete derdimizi yeterince anlatamıyor muyuz? Ya da temsilcilerimiz mi bu işi yapamıyor? Vekillerimiz ya da yerel yöneticilerimiz…

Biz vekillere neden yüksek maaş veriyoruz, enerjilerini kentin sorunlarına daha yüksek vermeleri için. Helali hoş olsun, hatta maaşları artsın, 50 bin lira, 100 bin lira maaş alsınlar. Bir vekile en iyi araba, en iyi ev ve iyi bir maaş verilmesi gerekiyor. Ama enerjilerini ciddi anlamda kentin sorunları için harcasınlar. Kentin menfaatlerini kişisel beklentilerin önüne koyabilecek bir anlayış içerisinde olmaları gerekmektedir. Yani buradaki temsiliyet gücü bireysel çıkarlar için kullanılırsa, bu olmaz. İşte hepimizin bu hastalıktan kurtulması gerekiyor. Yani şimdi bir saray tartışmasıdır gidiyor. Eğer ki ülkeyi iyi bir noktaya götürebilecek bir irade varsa, 1 değil 100 tane saray yapılsın. Ama biz o noktada değiliz. Yani neden bizim bir valiliğimizin, büyükşehrimizin, meslek odamızın ilk onda olmasın bu kötü bir şey mi? Ama bunu yaparken de hükümetin de doğruyu görmesi ve bu doğruların iyi bir şeklide aktarılması gerekiyor.

Neden aktaramıyoruz sizce?

Bizim en büyük sorunlarımızdan bir tanesi lobiciliktir. Biz Van lobisi altında kente bir şeyler kazandıramıyoruz. Hep bireysel bir öne çıkma veya siyaseten yer edinme çabası var. Bizim Ankara’da sorunları ortaya koyabilecek bir iradeye sahip olmamız gerekir. Birbirimizi sevmeyebiliriz ama bir birimize tahammül etmeliyiz. Bizim örnek olarak eğitim sıkıntımız var mı? Evet var. Biz Türkiye’de 76’ncı sırada yer alıyoruz. Bu yüzden bu anlamda tüm konular ele alınmalıdır. İşte ben iyiyim ama benim kentimin eğitim durumu 76’ncı sıradır. Böyle bir şey olamaz. Kentin eğitim durumu 76’ysa, benim durumumda 76’ıdır diğer alanlarda da biz 76’ncı sıradayız. Bu her alanda böyledir. Benim siyasetçimde bu anlamda 76’ncı sıradadır. İşte bu yüzden eğer ki iyi bir fikir ortaya atılmışsa Onu sahiplenip yüceltmek lazım. İşte filan kesin fikridir. Kimin fikri olursa olsun bizim bu iyi fikri savunmamız lazım. Benim vekilim iyi bir şey yapıyorsa benim buna sahip çıkmama lazım. Örneğin, Sayın Mustafa Bilici Başbakan’a bir rapor sunmuş. Bu çok önemli bir şeydir ki bizde buna destek veriyoruz. Bu kendisinin görevidir ve bu görevini fevkalade iyi bir şekilde yerine getirmiştir. Adam Van’ın sorunlarını dosya halinde Başbakan’a sunmuş bizim kalkıp burada bunu eleştirmemiz doğru olmaz. Bunu herkesten beklememiz lazım. Önümüzde de Karadeniz lobisi gibi güçlü bir örnek var. Sanırım Karadeniz illerinin durumu ile Van’ın arasındaki farkı bu şekliyle yorumlayınca aradaki fark görülebiliyor…

Van’ın bir dönem tek gündem maddesi olan Van’ı terk etme mevzusu vardı. Ciddi anlamda Van terkediliyor mu?

Terketme günü birlik bir karar sonucu değil. Sizin gitmeye niyetiniz varsa zaten kendinize orada bir altyapı oluşturacaksınız. Bugün karar verseniz 1 yıldan önce gidemezsiniz zaten. Kaldı ki toplumsal anlamda bir iyileşme var. Çok ciddi bir değişim dönüşüm varsa bunun sancısız olacağını düşünmek hayaldir. Birileri kendi tercihleriyle farklı yaşam alanlarına geçiyor olabilirler. Ama toplu terketme falan yok. Hele de gelip bu bu bahane ile “Van’ı terkediyorum” diyen işadamı da yok. Giden adam da Van’da zengin olan adamdır. Van dışında da böyle bir zenginlik bulamazlar. Haraç meselesine gelince İstanbul’da haraç yok mu? Devletin bu bir güvenlik sorunudur. Devletin buna tedbir alması lazım. Van’da çete yok mu? Şimdi bu bir zafiyetse bunu tartışabiliriz. Ama bunu kentsel bir politikaya dönüştürmek yanlıştır. Kimsenin Van’ı terk ettiği yok. Bunu çok doğru bulmuyorum. Eğer böyle bir sorun varsa bunun da başvurulacağı makam da bellidir. Devlet de bu kentte olan biteni biliyorsa günü geldiğinde tedbirini de alacaktır elbet. Ama bunu spekülasyona dönüştürüp kent üzerinde korku salmak da ihanettir.

Peki, siz niye bu konuyla ilgili demeç yokken hedef oldunuz?

Siyasetçiler kendilerine bir hedef seçerler ve bundan rant elde ederler. Herhâlde biz iyi bir hedeftik...

Siyasetçiler demişken… Sizinle ilgili merak edilen konulardan biri de adaylığınız. Aklınızda bir siyaset var mı? Bu dönem bir vekillik adayı olur mu?

Böyle bir düşüncemiz de konuşmamız da yok. Şu anda görevimizin başındayız. Böyle bir görünürlük derdimiz de yok. Bakıyoruz siyasetçiler hazırlıklara başladı ve bu anlamda büyük paralar harcanıyor. Şunu da söyleyeyim aday değilim ama böyle bir şey olsa bile bunun için 1 lira bile bu yolda harcamam. Bu halka yönelik bir temsiliyet olacaksa bu para ile değil halkın isteği ile olmalıdır. İsmimiz lanse ediliyorsa da bu halkın teveccühüdür. Ama halk kendisini etkin şekilde temsil edecek kadroları tahlil etmelidir. Biz de Kürtler olarak büyük bir değişim dönüşüm yaşıyoruz. Bundan sonra artık Türkiye’de eskisi gibi olmayacak. Bütün bunları çok iyi analiz etmemiz lazım. Ben bir Kürt olarak kendimi bu sürecin dışında tanımlayamam ama merkezi hükümet nezdinde temsiliyet önemlidir. O yüzden 4 iktidar vekilinin sorumluluğu büyüktür ama muhalefetin de kent adına fikirlerinin bulunması gerekiyor. Niye Kürtlerin suya, yola, ekonomik refaha ihtiyacı yok mu? İktidar temsiliyetinin yanında güçlü yerel yönetimlere de ihtiyacımız var haliyle…

(RÖPORTAJIN DEVAMI YARIN)


RÖPORTAJ: ÖMER AYTAÇ AYKAÇ-ŞEHRİVAN ÖZEL

Editör: TE Bilisim