Geçtiğimiz günlerde haber yazarken değerli bir büyüğüm “Haber yazarken lütfen artık bu deprem kelimesi ile başlamayın” diye bir ricada bulunmuştu. Haklıydı, deprem 2011 yılında olmuştu, yıl 2013 biz hala ‘meydana gelen deprem’ ile başlıyorduk cümlelerimize. Haksız değildi dolayısıyla. Gerçekten de artık depremi konuşmanın anlamı yok. Lakin, bazı iyi şeyleri aktarırken de depremde ve sonrasında işin hakkını verenleri halka yansıtmak için yazmak gerekiyor şu ‘deprem’ kelimesini. İşte bunlardan birinden bahsetmek istiyorum sizlere. Uzaklardan Van’a gelip, Van’da sağlık sektöründe hizmet veren iki kardeşin yaptığı kutsal bir mesleği yazmak niyetindeyim. Van’ın tek özel diyaliz merkezi olan Van Özel Diyaliz Merkezi’ni ziyaretimden yansıyanları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir anda karar verilmiş ve plansız bir şekilde yapılmış bir ziyaret benimki. Geçtiğimiz günlerde Van  Valisi Münir Karaloğlu’nun da ziyaret ettiği ve takdirle karşıladığı bu sağlık kuruluşunu bir de kendim ziyaret etmek istedim. Hem bu işletmenin sahipleri ile tanışmak hem de kendim görmek istedim bu merkezi. Bir gazeteci değil de bir vatandaş olarak gittim. Doktor ve aynı zamanda merkezin müdürü olan Selim Özbilir ve Ziraat Mühendisi Eray Özbilir’in kurduğu merkezi enine boyuna dolaştım. İlk önce beni çok sıcak bir şekilde karşılayan iki genç yatırımcı ile konuştum, sonra da bu büyük sağlık kompleksini gezdim. Gerek devlete bağlı gerekse de diğer sağlık komplekslerini de yakinen biliyorum. Eksilerini de artılarını da iyi bildiğimi için bu diyaliz merkezini diğerlerinden ayrı kılan şeyleri kaleme almak istedim. Hemen paylaşayım gözlemlerimi: Haber-Yorum: Ömer Aytaç AYKAÇŞehrivan ÖZEL Saat öğleden sonra 14.00 civarı. Eski kedili kavşak denilen bölgede bulunan Özel Van Diyaliz Merkezi’ne girmek için hızlı adımlarla ilerliyorum. Hava soğuk mu soğuk, arabadan iner inmez vakit kaybetmeden merkeze girmek için adımlarımı hızlandırıyorum. Nihayet varıp hemen kapıyı açtığım gibi sıcak ve sessiz bir ortama giriyorum. Aslında biraz garipsiyorum ilk başlarda. Çünkü çok da olağan olmayan bir sessizlik olmadığını farkediyorum. Ayağıma galoşları geçirince yanlış bir zamanda mı geldim demekten de alamıyorum kendimi. Malum, randevusuz ve ani bir kararla geliyorum. Bekleme salonunda sessizce bekleyen hastaların yanında hızla ilerleyip danışmadan Doktor Selim Özbilir’i soruyor ve sekreterin tarifi ile hemen yanına çıkıyorum. Doktor Selim Bey’i tam da hastalar ile ilgilenirken görüyorum. Koridora çıkıp hemen sıcak bir şeklide karşılıyor beni. Kısa bir tanışma merasiminden sonra odasına geçiyoruz. Merak ettiğim için böyle bir ziyarette bulunduğumu söylüyor, merkezi gezmek istediğimi belirtiyorum.  Özbilir, merakımı anlamış olsa gerek “İsterseniz size gezdireyim kompleksimizi deyip” beni davet ediyor. Memnuniyetle karşılayıp hemen çıkıyoruz, diyaliz odalarına girmeden bana hızlı bir şekilde merkezi gezdiriyor Özbilir, ama daha çıkar çıkmaz makamın, koridorların ve tedavi odalarının temizliği dikkatimi çekiyor. Her yer pırıl pırıl ve hijyen kokuyor adeta. Hızlı hızlı bakındıktan sonra diyaliz hastalarının olduğu devasa salona gidiyoruz. 300 hastanın tedavi edilebileceği bir odayı görüyoruz. Yataklarda hastaların tedavileri devam ediyor. İçeride adeta çıt yok. Biz içeri girer girmez Özbilir beni beklemeden hemen her gün tedavi etiği hastalarına koşuyor ve sıcak bir şekilde “Bugün nasılsın bakalım amca” diyor. Davranışlarında bir parça bile yapmacıklık yok, tedavi gören hastalarla iletişimi oldukça samimi. Bir an beni unutmuş olduğunu hatırlıyor ve özür dileyerek başlıyor bana merkez hakkında bilgi vermeye, “2005 yılında kurduk biz Özel Van Diyaliz Merkezi’ni. 39 artı 2 ruhsat kapasitesi ile çalışıyoruz. 41 makinamız var, bunların 40’ı aktif. Ama yerimiz 50 makinaya da uygun. Zaten en fazla da 50 olabilir. Şu anda kapasitemizin 3’te biri ile çalışıyoruz hasta kapasitesine bakıldığında. Yaklaşık 300 hastaya kadar alabiliriz, bizim ise şu anda 100 hastamız var. Onun dışında sağlık ve diğer personeller ile birlikte 25 kişi ile çalışıyoruz burada. Hastalarımızı evinden alıp evine bırakıyoruz. Günde 2 seans yapıyoruz ve her seansımız yaklaşık olarak 4 saat sürüyor. İki doktor ve bir dâhiliye uzmanı ile hizmet veriyoruz. Geriye kalan tüm çalışanlarımız da diyaliz teknikeri. Sertifikalı hemşirelerimiz sürekli hastalarımızın başında ve birebir ilgileniyorlar hastalarla. Buna ek olarak da yardımcı personeller var yine. Bu personellerimiz de hastalara, kahvaltı yemek ve benzeri hizmetler sunuyor. ” “DEVLET HASTANELERİ İLE AYNI İŞİ DAHA ÖZEL TEDAVİ UYGULAYARAK YAPIYORUZ” Bunları söyledikten sonra devam ediyoruz Özbilir ile hastaların yanından geçerek diyaliz merkezini gezmeye. Her bir hastanın başında bir hemşire var. Titizlikte hiç kusur yok. Hijyen ve gerekli tedbirler konusunda ciddi önlemler alındığı apaçık belli. Çalışanların giyim kuşamından, hastalar ile ilgilerinden rahatlıkla anlaşılıyor bu durum. Hastalığa gelince; ‘böbrek yetmezliği’. Öyle kolay bir hastalık değil haliyle. Ömürden her geçen gün 1 yerine  götüren bir rahatsızlık. Bu durumda olmak tabiata bile aykırıyken, bu hastaların içinde olduğu durumu düşünmek bile tedirgin ediveriyor insanı. Ama Doktor Selim’in önünden geçtiği her hasta sıcak bir gülümseme ile karşılıyor kendisini. Herkes ile bir şeklide birkaç kelam ediyor Özbilir, aralarındaki sıcaklık ise o küçük gülümsemelerde gizli. Özbilir’in bu anlamda çok iyi bir empati kurduğunu anlıyorum oracıkta. Sağlık hizmetinin kalitesinin hayranlığı, hastaların durumunun burukluğu ile çıkıyoruz merkezden. Özbilir beni suların arıtıldığı ve bir çok işlemin yaptığı bir merkeze götürüyor.  Orada yapılan titiz çalışmaları anlatıyor tek tek sonra. Tüm merkezi geziyor, yapılan her çalışma hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Sonra yine Özbilir’in makamına geçip sohbetimize devam ediyoruz. Daha oturur oturmaz, gezerken aklımı kurcalayan soruyu hemen soruyorum doktora; “İsminiz dışında sizi devlet hastanelerinden özel kılan nedir? Neden siz?”. Özbilir hemen başlıyor, anlatmaya, “Biz devlet hastaneleri ile aynı işi yapıyor, aynı fiyat üzerinden hizmet veriyoruz. SGK onlara da seans başına bize de aynı ücreti ödüyor. Ama devletin maliyeti daha yüksek. Çünkü devlet ihaleler ile yüksek maliyete malzemeler alıyor birincisi. Bir diğeri devlet maliyet hesaplaması yaparken bunun içine elektriği, suyu, personel maaşını katmıyor, belki makinaların yıpranma payını katmıyor. Böyle düşününce devletin maliyeti daha yüksek. İşte bu noktada işi neden özele bırakmıyorsunuz demeden alamıyor insan kendini. Üstelik biz bu işi daha kaliteli olarak yapıyoruz. Hastanın yaşam ömrü uzuyor böyle olunca da. Hasta normal merkezlerde tedavi görürken 5 yıl yaşıyorsa burada tedavi gördükten sonra 8-10 yıl yaşıyor örneğin. Çünkü bir kişinin diyalize girdikten sonraki ömrü 3’te 1 oranında azalıyor. Hal böyleyken diyalizin kalitesi de bunu etkiliyor. O yüzden bu süreyi uzatmak da özel hizmetten geçiyor. Onu da biz yapıyoruz işte.”  DEVLET İLE ÖZEL’İN FARKI NE? “Peki, sizi onlardan farklı kılan ne?” diye sormam üzerine de Özbilir, “Diyaliz hassas ve üzerinde titizlikle durulması gereken bir tedavi. Sürekli doktorun olması, tecrübeli hemşirenin ve iyi diyaliz yapılması gereken bir hasta grubu var karşınızda. Eğer yapılmazsa kalp, kansızlık gibi birçok rahatsızlık ortaya çıkabilir ve yaşam ömrü de kısalabilir. Kimsenin de buna hakkı yoktur. Dolayısıyla biz, diğer tüm bu hastanelerden kaliteli diyaliz yapıyoruz. İstediğimiz malzemeyi istediğimiz yüksek kalitede alabiliyoruz. Diyaliz hastaları da bunu fark ediyor. Ama devlette böyle değil. En ucuz kırımı kim yaptıysa onda kalıyor. Van’da Çin malı ürünler kullanan devlet hastaneleri var. Bundan ne kadar sağlıklı verim alınır ki? Ben hastamın ömrünü çalamam, bu hakkım yok. O yüzden kaliteli ve iyi bir diyaliz şart. Hatta geçenlerde Gevaş’ta dikkat edilmediği için bulaşıcı bir hastalık oldu hastalar arasında. Mesela biz titiz olduğumuz için bizde şimdiye kadar hiç böyle bir durum yaşanmadı. Biz saydığım tüm bu özelliklere sahibiz ve bahsettiğim kaliteli hizmeti sağladığımızın farkındayız.” diye cevap veriyor kendinden emin bir şekilde… DEVLET HASTANELERİNDE DİYALİZ HEKİMİ YOK! Van’da diyaliz hastasının sayısı bir hayli fazla. SGK’lıların ister özelde ister devlette tedavi olma imkanı var. O yüzden “Ya yeşil kartlı hastalar?” diye bir soru yöneltmeden başlıyor doktor bize anlatmaya, “İşte Sağlık Bakanlığı izin vermiyor. Yoksa yeşil kartı açsa ben burada 10 kişi daha istihdam ederim. Deseler ki yeşil kartlılar özel merkezlere girebilir, ertesi gün buraya onlarca insan girecek. Biz de hal böyle olunca hem personelimizi hem hizmet kalitemizi daha da artırıp büyüteceğiz, bu da onlarca kişiye ekmek kapısı açar. Yeşil kartı da bizim gibi özel diyaliz merkezlerinde tedavi görmek için açmak gerekiyor. Bakın toplumun yüzde 67’si yeşil kartlı. Bu büyük bir rakam, dolayısıyla bu insanların özelden faydalanmasının önünü de açmak gerekiyor. Yine diğer bir taraftan, en basitinden Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bir diyaliz hekimi yok. Erciş’te yok, Muradiye’de yok… Doktorsuz diyaliz olmaz! Ben hasta yakını olsam bunu kabul etmem. Doktorsuz tedavi olur mu hiç? Doktor kontrol etmezse, birçok sıkıntı yaşayabiliyor hasta. Örneğin biz her ay yaptığımız kontroller ile hastanın ilacını azaltabiliyoruz, artırabiliyoruz, yedikleri besinleri değiştirebiliyoruz, bunun gibi birçok önlem alıyoruz. İşte bu yüzden doktor çok önemli. Bölge Hastanesi’nde bir tek nefrolog var, bu doktor da hem ilçelere bakıyor, hem polikliniklere bakıyor. Bütün hastalara bakmak zorunda yani. Yine servisteki hastalara bakıyor. Zaman kalmıyor ki diyalizdeki hastalara da baksın, tedavilerini uygulasın. Dolayısıyla diyaliz hekimi şart.” Özbilir’in anlattıkları beni cidden şaşırtıyor. Sağlık alanında büyük yatırımların yapıldığı Van’da diyalize yetirince ilgi gösterilmemesi ve o devasa devlet hastanelerinde diyaliz hekiminin bulundurulmamasının sebebini merak ediyorum. Sorunun muhatabı Özbilir olmadığından “Neden?” sorusunu ona sormamın bir anlamı yok diyorum bu yüzden. Ama not ediyorum bir kenara, bunu sormak lazım diye de bir not düşüyorum. Bakalım muhatapları ne diyecek… “BİZ DE GİTMEYİ BİLİYORDUK, YA HASTALARIMIZ?” 2011, Van’ın ve Vanlının tarihinde kara bir yıl olarak kalacak bir yıl. Yaşanan iki büyük deprem ile sarsılan ve 100 binlerce insanın memleketini terk etmek zorunda kaldığı bir yılın adı. Yıllardır Van’da üreten, Van’da tüketen insanlar bile Van’ı terk ederken, Anadolu’dan gelmiş iki kardeş “Bu hastaların bize ihtiyacı var” diyerek kapatmadı bu diyaliz merkezini. Üstelik devlet hastanelerinin bile kapılarını kapattığı bir dönemde… Hal böyle olunca hemen soruveriyorum Özbilir’e, depremde neler yaptılar, nasıl bir süreç geçirdiler öğrenmek istiyorum. Özbilir’in cevabı ibretlik gerçekten de, “Öncelikle şunu söyleyeyim. İsteseydik depremden sonra biz de kapatıp gidebilirdik, ama biz sorumluluk bilinci ile yaklaştık olaya. Sağlıkta bir keyfiyet yok, sonuçta insan sağlığı var işin içinde. Bakın biz depremden sonraki gün haber vermemiş olmamıza rağmen tüm personelimiz yine gelip kapının önünde işe başlamak için bekler vaziyetteydi. Hep beraber açtık, yaşanan o artçılara rağmen işimizin başına geçtik. Yerimiz de sağlamdı. Tabi sağlamlık yeterli olmuyor, sonuçta büyük bir korku vardı ama gelen hastalar bizim babamız, kardeşimiz, annemiz de olur diye devam ettik. Bunu yapmak zorundaydık çünkü.” FEKADARLIĞIN KARŞILIĞI 50 BİN LİRALIK KESİNTİ OLDU! “Aralık ayında Van’da diyaliz ünitesi kalmadı. Hepsi kapandı bizim dışımızda. Bir Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde vardı bir bizde vardı zaten. Aralık ayında Bölge Hastanesi de kapattı. Biz hastaları aldık ve Aralık’a kadar faturayı SGK’ya kestik. Yeşil kartlar da SGK kapsamına girince de bizim Mart ayındaki ödememizden 50 bin TL’nin üzerinde bir kesinti yaptı. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı genelgede de ‘hasta sevksiz ise tedavisi yapılamaz’ dedi. Fakat burada olağanüstü bir durum vardı, dolayısıyla Ocak’ta da sevksizdi Şubat’ta da. E ne oldu da Mart’ta durum değişti? Hastalarımız da aynıydı zaten. Mart ayı olmasına rağmen Bölge Hastanesi yetkilileri “Bize hasta göndermeyin” diyordu ve biz hastalara bakıyorduk. SGK’dan da sözlü olarak bu hastaların bir defalığına sevkli sayılacağı söylendi. 1 Ocak 2012’te bu söylendi. Zaten bir sevk de 3 ay geçerli olduğu için biz devam ettik. Biz zaten Mart’ın sonunda bitirdik ve hastaları Bölge Hastanesi’ne gönderdik. Bu ödememiz kesildi, bu da bizim için ciddi bir rakam. Biz bunu defalarca dile getirdik ama SGK birçok gerekçe ile bunu ödemedi. Mevzuat dedi, başka bir şey dedi, ödememekte ısrar etti. Üstelik biz depremden sonra bu hastaları almasaydık yine bu işin suçlusu da biz olacaktık. Hem depreme rağmen kapatmadık, hasta kabul ettik hem de mağdur olduk. Deprem bölgesinin parası mı kesilir? Ortada bir suiistimal de yok üstelik. Ama baktığınızda bizim hastalarımızın makine numaralarına kadar var. Tüm hastaların teker teker bilgileri var. Biz şikâyetimizi Başbakanlık’a, Cumhurbaşkanlığı’na ve birçok yere de gönderdik. Şu ana kadar bir gelişme yok ama…” VALİ TAKDİR ETTİ Bu diyaliz merkezinin kuruluş öyküsü de bir hayli ilginç. Çünkü diyaliz merkezinin kurucusu olan iki kardeş de Malatyalı. Van’da hiç özel diyaliz merkezinin olmadığını gören iki kardeş bir gün karar veriyor ve her şeyi ardında bırakarak Van’a bu kompleksi kuruyor. Kuruluşu hikayesini ise şöyle anlatıyor Özbilir, “2005 yılında biz konuşurken bir fikir oluştu. Bir diyaliz merkezi yapmaya karar verdik. Van’da özel diyaliz merkezi olmadığı için bu az bir riskti ve biz de fikirle geldik ve açtık. Van’da tanıdığımız hiç kimse de yoktu. Kısa sürede kadromuzu oluşturduk ve başladık. 40 hasta ile başladık şimdi de büyük bir hasta potansiyeline sahibiz.” Geçtiğimiz günlerde Vali Münir Karaloğlu’nun da kendilerini ziyaret ettiğini ve kendilerini takdir ettiğini söyleyen Özbilir, Karaloğlu’nun bu konuda Sağlık Müdürü ile de bir fikir alış verişi yaptığını ve Sağlık Müdürü Bilal Acar’a “Burası sizin iş ortağınız, buraya sahip çıkın” şeklinde konuştuğunu söylüyor. İlk kez tanıştığımız doktor Selim Özbilir ile muhabbet uzadıkça uzuyor, fakat mesai bitmeden söyleşimize son vermek zorunda kalıyoruz.  Özbilir’e ve tüm ekibine teşekkür edip ayrılıyorum hastaneden. Van’da böylesi özel ve düzgün sağlık merkezlerinin olduğunu bilmek umut veriyor… TÜRKİYE’DE İLK 5’TE İpekyolu üzerinde, eski Kedili Kavşak’ın olduğu civarda bulanan Van Özel Diyaliz Merkezi Türkiye’nin bu büyüklükteki sayılı merkezlerinden biri. Hem alan hem de yapı olarak da böylesinin Türkiye’de eşi yok üstelik. Kapalı alan olarak bin 100 metrekare alan üzerine kurulan merkez iki kattan oluşuyor ve her türlü teknik donanıma sahip. Hizmet kalitesi ve şartları bakımından Türkiye’de ilk 5’e girecek durumda olan diyaliz merkezi iki kardeş tarafından 2005 yılından bu yana her geçen gün daha iyi çalışarak ve hasta sayısını artırarak yoluna devam ediyor. Bu arada unutulmaması gereken diğer bir şey de diyaliz merkezine DAKA’nın da katkı sunmuş olması. Özbilir kardeşler, diyaliz merkezini yeni yerine taşıdıklarında DAKA’dan ekipman ve teçhizat anlamında da iyi bir destek almışlar. Onlar DAKA’ya ben de tüm Vanlılar adına bu güzel sağlık kompleksini kazandırdıkları için onlara teşekkür etmeyi ihmal etmiyorum tabi ki. Darısı daha iyilerine…
Editör: TE Bilisim