Hastalık hastaları o kadar kaygılıdır ki en ufak bir baş dönmesini kalp hastalığı olarak algılar sürekli elleri nabızlarında ve tahlillerle hastane hastane dolaşırlar. Hastalık hastalığı yaşayanlar hem kendileri çok yıpranır, çile çekerler hem de yakınlarını çok bıktırırlar. Sürekli hastalık konularında konuşan, bu konuda yazılan her haberi okuyup keserek saklayan bu kişiler her toplulukta bu konuyu açarlar. Çok hastane ve hekim dolaşan bu kişiler hekimlerle de geçinemezler çoğunlukla. Beni anlamıyor kimse şeklinde düşünen bu kişiler bir türlü rahatlayamazlar. İşte özellikle depremden sonra büyük bir psikolojik bunalım yaşayan Van’da bu olaylar baş göstermeye başladı. Vanlılar hastanelerde kapı kapı dolayıp hastalık hastası oldu. Şehrivan Gazetesi olarak bizde bu konuyu ele aldık ve hastalık hastasının tam olarak ne olduğunu, kimlerde görüldüğünü, tedavisinin nasıl olduğunu siz okuyucularımız için bu hastalığı İstanbul Hastanesi doktoru Uzm. Dr. Cem Taylan Erden’e sorduk.

İşte hastalık hastalığı hakkında bilinmeyenler ve yapılması gerekenler:

Hastalık hastalığı nedir? Bize bunu tarif eder misiniz?

Hastalık hastalığı bizim hipokondriyazis dediğimiz bir hastalıktır. Bu hastalıkta kişiler bedensel bir hastalıkları olduğu yönünde bir inanca sahiptirler ve bu inanç büyük bir boyuttadır. Yani dışardan objektif kanıtlara ve test sonuçlarına rağmen hasta bir türlü hasta olmadığına inanmaz. Hasta kalbinde bir hastalığına inanır. Kalbinde bir hastalık olmadığını anlayınca bu sefer ciğerinde bir hastalık olduğunu düşünür. Sonrasında beyninde ya da vücudunun başka yerlerinde hastalık olduğunu düşünür ve hastane hastane ve doktor doktor dolaşır. Hatta bunun daha ileri aşamaları var. Bu aşamalarda hastalık rolünde hastalar kendilerini hasta eder ve kendilerine enjekteler ederler, yaralarını enfekte ederler ve bir şeyler bulaştırırlar.

Bu tür hastaların temel davranışları nelerdir?

Bu kişiler bir şekilde kendi vücutlarına hapis olmuş kişilerdir. Aslında bu insanlar dış dünyada yaşadıkları hayatın onlara getirdiği olumsuzluklar, ilerleyememe hissi, bu hastaların kendi bedenleri ile uğraşmaya yol açar. Asılında bu hastaların temelinde ölüm korkusu yatmaktadır. Buda çok evrensel ve evrimsel bir duygudur. Hepimizin içinde bir ölüm korkusu var ama bu korku uykudadır. Ne zaman ki çeşitli sebeplerle bu korku uyandığında, bu kişilerde hasta olacakları ve ölüm korkusu içlerinde gelişir. Bu kişilerin bu yüzden temel davranışları sağlık hizmetleri aramaktadır. Bu insanlar sürekli farklı hastanelerde ve farklı doktorlarda sağlık hizmeti ararlar. Bu kişiler sürekli kendi bedenleri ile ilişkilidir. Dışarda gerçekleşen olaylar, dış dünyada var olan vukuatlar ile ilgilenmezler. Bu hastalık bu yüzden bu insanları dış dünyadan da korur. Bu hastalık insanları dış dünyadaki sıkıntılardan ve üzüntülerden uzaklaştırmış olur. Bu hastalık aslında bir nevi işe de yarar.

Peki, bu hastaların hekimle güven ilişkisi yaşarlar mı? Yani hekimlere inanırlar mı?

Bu insanlar kendi bedenlerine olan güveni kaybettikleri için tüm dış dünyaya da bunu yansıtırlar. Buna hekimde, kendi akrabaları da dahildir. Bu yüzden hekimlerle de düzenli ve sürekli bir ilişki kuramazlar çok sayıda hekimlere giderler. Bu yüzden aynı hekimlere gelirler burada bir şey yoktur. Ama yine aynı şekilde aynı hekime başka bir yere giderler. Zaten bizim şuan ki sağlık sistemimiz bunu çok teşvike eden bir sağlık sistemidir. Bizim bir sevk sistemimiz yok. Biz aynı hastaya aynı tetkiki başka başka yerlerde yapabiliriz. Bunu denetleyen ve bunu engelleyen bir mekanizmamız bulunmuyor. Bu insanların kışkırtıldığı bir durumdur. İnsanlar hastalık hastası olama kışkırtılıyorlar. İnsanlar her hangi bir konumdaki hekimlere inanmama konusunda kışkırtılıyorlar. Bizim sağlık sistemimizde de bu çok memnuniyet veren bir durumdur. Neden? Çünkü bu sağlık hizmetlerinde çok memnuniyet veren bir durumdur. Böylelikle sağlık harcamaları da artmış oluyor. Son 10 yılda Türkiye’de kullanılan ilaç sayısı, Türkiye’de sağlığa harcanan para, onlarca hatta yüzlerce kat arttı. Buda hastaların kışkırtılması sayesinde oluyor. Bundan herkeste bir şekilde memnun kalıyor. Hastada bir şekilde sağlığa kavuşmuyor. Hastalığa kavuşmak bir yandan çok kolaylaştı. Ama hastanın sağlık koşullarına ulaşması imkansız bir hale geldi.

Bu tür hastalıkta cinsiyet durumu ile yaş faktörü nedir?

Bu hastalıklar kadınlarda daha çok görülür ancak erkeklerde bu tür hastalık daha ağır ve tedavi edilmesi daha da zordur. Yaş faktörü ise genelde 30 daha sonra 40’lı yaşlar arasında ortaya çıkar. Dediğim gibi hayattaki temel zorlanmaların sonucu olarak kişinin bir tür bedenine dönük sorunu bedeninde araması olarak özetleyebiliriz.

Bu tür hastalar size geliyorlar mı ve hangi sıklıkta geliyorlar? Geliyorlarsa tedavi konusunda klinik pratiğinizde neler yapıyorsunuz?

Bu hastalar bize çok geliyorlar ama bu hastalar bize çok geç gelirler. Önce bir sürü doktorda dolaşırlar, doktorlar onlarına birçok tedavi uygularlar ama bu hastalıkları bir şekilde de geçmez. Bu hastalar yeninden dönüp dolaşıp aynı doktora geldiklerinde doktor artık bu hastanın bir psikiyatri hastası olduğunu kanat getirir. Daha sonra doktorlar bu hastaları psikiyatri hastasın olduklarını çok zor ikna ederler hatta çoğu ikna bile olmazlar. Hasta ikinci bir tur daha atarak yine dolaşırlar ve son noktada bize gelirler. Bizde bu konuda başka doktorlara gitmemeleri konusunda kendilerini uyarırız. Onları bu hastalığın psikiyatrik bir hastalık olduğuna dair ikna etmeye çalışırız. Bu konuda başka doktora giderlerse sonuçların pekişeceğini onlara anlatırız. Bu yüzden biz öncelikli olarak hastaları var olan o doktordan bu doktora, o hastaneden bu hastaneye gittikleri ve yaptıkları kısır döngüden kurtarmaya çalışırız. Hastalıklarının bedensel değil ruhsal olduğuna dair ikna etme ve psikiyatrik bir destek alma konusunda motivasyonlarını artırmaya çalışıyoruz. Çünkü eğer ki hasta psikiyatrik hastalıkta kalırsa iyileşir. Bu psikiyatrik bir durumdur. Emin olun ki bizim şimdi acillerimize başvuran binlerce hasta, polikliniklere başvuran binlerce hasta kışkırtılmış sağlık arayışının sonucu olarak hastalık hastalığı olmuştur. Bu yüzden de bu hastalık psikiyatrik bir hastalıktır.

Bu hastaların doktor doktor dolaşmalarının yanı sıra özellikle bizim bölgemizde ilaç hastalığı da bulunuyor. Her gittiğimiz evde gördüğümüz ilaç depoları ve tabiri caizse mini eczaneler bulunuyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bu konu sizin de belirttiğiniz gibi çok kötü bir durumdur. Ama bundan herkeste çok memnunlar çünkü daha fazla para kazanıyorlar. Bundan önce sizin de bildiğiniz gibi ilaç fabrikaları vardı. SSK hastaneleri döneminde, SSK hastaneleri kullandıkları ilaçları kendileri üretirdiler. Şimdi böyle bir durum olmadığı için tüm ilaçları dışardan alıyoruz. Bu yüzden alanda satanda memnun oluyor. Ama bu şekilde de olunca olan hastalara ve toplumumuza oluyor. Hem ceplerine onlarca ilaç paraları çıkıyor hem de onlarca gereksiz ilaçlar kendilerini olumsuz bir şekilde etkiliyor. İlaç dediğimiz şey pozitif ve negatif yönleri olan bir şeydir. İlaç dediğimiz şey gereksiz bir şekilde kullanıldığı zaman zarar veren bir şeydir. Bunun yanı sıra yine ilaç gibi görülen bitkisel ilaçlar ortaya çıktı. Buradan yeniden sizin aracılığınızla belirteyim. Bir bitkinin ya da ilaç olabilecek bir şeyin üzerinde 5 yılın geçilmesi gerekiyor, milyonlarca emeğin geçmesi gerekiyor, yüzlerce deneyin yapılması gerekiyor. Bu yüzden o ilacın neye faydasının olduğunu, neye faydasının olmadığını iyi bir şekilde tespit etmiş oluruz. Biz zararının bilmediğimiz bir ilacı hastalarımızda kullanmayız. Ama bitkilerde bu söz konusu değil. 100 kişi o ilacı kullanır. 5 kişi o ilaçtan faydalar ve buda kulaktan kulağa yayılır ve faydası var diye herkes kullanmaya başlar. Ama bu yüz kişiden 5 hariç diğer 95 kişiye ne zarar verdiğini kimse bilmez. Maalesef ki bu şekilde bir sektör oluştu. Ve maalesef bakanlık bu sektörü bir anlamda bilimsel tıp dünyasına entegre etmeye çalışıyor.

Peki, evde kullanılan ya da boş yere duran ve kullanılmayan ilaçların geri dönüşümü mümkün olabilir mi?

Kesinlikle bunun yapılması gerekiliyor. Ben şu şekilde bir yol izliyorum. Benim hastaların ilaç kullanılmaya ihtiyaçları yoksa ya da o hastalıkları geçtiyse ben fazla kalan ilaçları o hastalarımdan alıyorum ve o ilaçları durumu olmayan hastalarıma veriyorum. Bunu hekimlerde hastanelerde kesinlikle yapabilirler. Bu konunun üzerinden kesinlikle düşünülmesi ve çalışmanın yapılması gerekiliyor.

Son olarak hastalık hastalığı nasıl önlenir? Bu konuda sizin önerileriniz nelerdir?

Hastalık hastalığı için öncelikle toplumun hatayı sürekli doktor doktor dolaştırmaması gerekiyor. Şimdi biz tabi ki kendi hastalarımızın iyiliği için işte İstanbul’a, Ankara’ya ya da şuraya buraya götürelim, buralarda daha iyi hastaneler ve doktorlar var diye düşünüyoruz ama bu bir şekilde hastalığının çekişmesine neden oluyor. Bu yüzden benim önerim şu şekildedir:
1- Bizim memleketimizde de çok iyi hekimler ve hastaneler var. Bizim şehrimizde bu sorunlarını çözmelerini istiyoruz. Hastalarını dışarıya götürme arayışları içerisinde olamamışlar.
2- Hastaların birden fazla hastalıktan yakınmaları varsa o zaman bu hastalık hastalığında şüphelenmeleri gerekiyor. Çünkü aynı anda birden fazla hastalık genelde hastalık hastalarında görülüyor. Bu yüzden böyle bir durumda mutlaka psikiyatriye yönlendirilmeleri veya mevcut doktorları ile bu konuyu tartışmaları gerekiyor.
3- Hastalığın bazı sıkıntılı durumlarında (Kavga, dövüş, tartışmada) gibi durumlarda da bu hastalığın alevlenmesi bu hastalıkta var olan bir durumdur. Bu açıdan hastaları gözlemlemek gerekiyor.
4- Hastaların psikiyatrik tedaviye başladıktan sonra yeniden eski kısır döngüye dönememe konusunda motive edilmeleri gerekiyor.

Editör: TE Bilisim