23 Haziran İstanbul seçimleri ülkenin gündemi olmuş durumda.


Ne ekonomi, ne Bedelli askerlik, ne eğitim, ne hukuk nede dış politikadaki gelişmeler Türkiye’nin gündemini değiştiremedi.


Bütün vaatler İmamoğlu ile Sn Binalı beyden geliyor. Öğrenciye, öğretmene, emekliye, yaşlıya, anneye, ev kadınına vs ulaşımda ve sosyal etkinliklerde yapılacakları da konuşuyoruz, terörü, haini, Kürt sorununu da konuşuyoruz.


Sn Cumhurbaşkanı da konuşuyor, içişleri bakanı da konuşuyor valilerde konuşuyor.


Herkes İstanbul’u kazanmak istiyor. Adaylar çoğu vaatlerde gölgede kalıyor.


İstanbul Türkiye içinde küçük ve özel bir bölgeymiş gibi kazanılmak isteniyor.


Özerk bölgeler seçimine girersek pilot bölge olarak İstanbul seçilmiş gibi herkes her şeyi konuşuyor.


Aslında olması gereken iki aday vaatlerini halka anlatacak halk kimin projelerini, samimiyetini beğenir ve güvenirse İstanbul ona teslim edilecek. Bir ömür boyu değil 5 yıllık için İstanbul’un belediyecilik hizmetleri için göreve gelecek.


Ne hikmettir ki adayı olmayan partilerde taraf olmuş, kendi seçmenlerine seçimde kime oy vermeleri gerektiğini anlatmak için kendi asıl sorunlarını, meselelerini, politikalarını bir yana bırakmış topyekûn İstanbul’a akın etmişler.


İstanbul’da adayı olan 2 siyasi partinin vermediği vaatleri, Ağrı belediye başkanı, Van ilçe başkanları, Giresun belediyesi fen işleri müdürü, Tekirdağ’ın mahalle muhtarı gibi işin muhatabı olmayan ama taradı olan kişilerce çok rahatlıkla verilebilmekte ve bu normal bir durummuş gibi vaatlerde yarışa girmişler.


asıl büyük travmayı İstanbullu seçmen seçimden sonra yaşayacaktır. Kimin kazandığının İstanbul seçmeni için bir önemi kalmayacak. Başkalarından duydukları bu vaatlerin yerine gelmediğine şahit olacaklar. Bursa’dan gelen hemşerisinin, Adana’da oturan görümcesinin kaynını, Hakkâri’de ikamet eden teyzesinin kocasını bire daha asla duymayacak görmeyecek, ama bu seçim sayesinde ondan vaatler dinlemiş olacak. Sonraki süreçte yaşanacak travmaların haddi hesabı yoktur.


Aslında seçtikleri belediye başkanını da bir daha kendi sokağında göremeyecekler.


Bu seçimde bütün ülke özerklik seçiminin pilot uygulamasını görmüş olacağız.


Başta ülkenin Cumhurbaşkanı olmak üzere herkes bu seçimi ülkenin tek gündemiymiş gibi konuşuyor.


Yanı başımızda ABD-İRAN savaşın eşiğinde ama kimsenin umurunda bile değil.


Suriye’den sonra İran’dan gelebilecek bir göç dalgasının olasılıklarını oturup konuşmamız gerekir.


Hatta ülkemizin Cumhurbaşkanı sn Erdoğan asıl görevi olan ve bütün ülkeye karşı sorumluluğu olan ABD-İRAN geriliminde tarafları uzlaşıya çağırması gerekiyor. Diğer ülke başkanları ile telefon trafiği yaşanması gerekir, AB den bu gerilimi azaltacak söylemlerini dillendirmesini istemelidir.


Sn Erdoğan’ın bunu yapması bütün ülkeye ve hatta bu bölgeye karşı olan görev ve sorumluluğudur. Seçime girecek İmamoğlu’na karşı da görevidir, Binalı beye karşı da görevi ve sorumluluğudur.
İstanbullu seçmen belediye başkanlığı için kimi seçerse seçsin, Sn Cumhurbaşkanının sorumluluklarını ne azaltabilir ne de arttırabilir.


Bölgemizde büyük bir savaşın izlenimi var. Sonrasında yaşanacak asıl travmalar ve göç dalgaları, ölümler ve trajedileri önceden engellemek birinci muhatabı olan ülkemizin asli görevidir.
Seçim biterken olası ABD-İRAN savaşının başladığını görmeyi kimse istemez. Savaş başlarsa Ne İmamoğlu ne de Binalı Bey İstanbul’da hiçbir vaadini hiç projesini hayata geçiremeyebilir.
Hatta Tekirdağ’ın mahalle muhtarı bile projeler savaştan dolayı ertelendi diyebilir.


Bu sürecin ne kadar vahim olduğunu umarım zamanında farkına varır ve harekete geçeriz.