Seçime sayılı günler kala konuşulan ilginç bir senaryodan bahsetmiştim. “Kılıçdaroğlu bu yaz başbakan olabilir.” şeklindeki söylemlerin altında yatan hesapları da paylaşmıştım.

 

Neydi o hesap?

 

İktidarı düşürmek için tek yol olan HDP desteklenecek, HDP’nin barajı geçmesi ile birlikte Ak Parti’nin oyları da vekilleri de düşecek ve Ak Parti tek başına iktidar olma şansını yitirecekti. Selahattin Demirtaş da seçim öncesi: “Barajı geçersek CHP ve MHP ile işbirliği yapabiliriz.” Şeklindeki söylemi ile kapıyı da hafif aralamıştı. Öyle de oldu. Hesaplar tuttu. Ama görünen o ki CHP-MHP-HDP ittifakı olmayacak gibi görünüyor. Yani Kılıçdaroğlu’nun üç muhalefet hesabı ile başbakan olma umudu bitti. Tek başına iktidar olan AK Parti ise HDP, CHP ve MHP ile yapmaya çalışıyor. Esas garip olan ise gelinen noktadaki ‘politik’ yaklaşımlar.

 

-HDP baştan beri Ak Parti ile koalisyona yokuz dedi.

 

-CHP, MHP, HDP koalisyonuna dair beklentiler HDP ile MHP’nin seçimin hemen sonrasında liderlerin sivrilen sert söylemleri ile bitti.

 

-Hükümeti kurma konusunda bir adım önde olan AK Parti ile CHP ve MHP’nin koalisyon hesapları yapılmaya başlandı fakat bu kez de karşılıklı kırmızı çizgiler devreye girdi.

 

-CHP dönüşümlü başbakanlık ve önemli bakanlıkları öne sürdü, MHP Erdoğan’ın siyasete dâhil olmadığı ve çözüm sürecinin tam anlamıyla bittiği bir koalisyonda oluruz mesajı verdi.

 

-İktidarı da başbakanlığı da CHP’ye dönüşümlü olarak değil 1 gün bile Kemal Kılıçdaroğlu’na vermeyecek olan Ak Parti’de artık yakın çevreler de MHP ile bir ittifaka ‘yeşil’ ışık yakmaya başlıyor. Yani şu sıralar sıkça kullanıldığı üzere Türkiye siyasetinde üçüncü kez ‘Milli Cephe’ oluşturulmaya çalışılıyor.

 

-Yetmedi… Kimine göre Abdullah Gül bir hamle yapmaya hazırlanıyor, kimine göre Erdoğan partinin başına dönme noktasında bir hazırlık yapıyor. Bir kesim erken seçim hesabı yaparken bir kesim ise bundan sonraki sürecin hesabını kitabını yapıyor...

 

***

 

HDP BİR PROJE Mİ?

 

Şimdi HDP çözüm sürecinin devam etmesi gerektiğine dair söylemlerle öne çıkıyor. İmralı’dan silah bırakılması yönünde onay almaya hazır olduğunu belirtirken AK Parti’de halen farklı yönde olaylar cereyan etmeye devam ediyor. Gelinen noktada bu kadar çok senaryonun yatmasının tek sebebi ise AK Parti’nin kendilerine karşı oluşturulduğunu düşündüğü bir proje olan: HDP! Fakat AK Parti’nin ‘bir proje’ olarak gördüğü HDP’nin aslında Türkiyelileşerek barajı geçmesi devletin de istediği bir durum. Hükümet aklı HDP’nin barajını geçmesini istedi bilinmez ama devlet HDP’nin barajı geçmesini istedi ve destekledi. Çünkü silahtansa 'siyaset' devletin işine daha çok gelen bir durum. Çünkü yeni dünya konjonktüründe gördük ki silah Kürt Milliyetçiligini çok daha fazla yükseltebiliyor (Kobanî de gördüğümüz gibi). Haliyle 70-80’li yılların ‘ulus’ mücadelesi veren bir Kürt Partisi ile kıyaslandığında devlete göre Türkiyelileşen bir HDP mevcut konjonktürde daha ‘evla’ duruyor. Türkiyelileşen bir HDP, Türkiye sistemine kafa yorarken Kobanî gibi ‘ulus’ hassasiyetini kabartan dış etkenlere 3 parça ‘Kürdistan’ tarafından daha az kafa yoracaktı belki de…

 

***

 

KÜRTLERİN HAKİMİYETİ ARTIK HDP’DE

 

Bu senaryo ile kafaları daha çok karıştırmadan, mevcut gidişat üzerinde farklı şüphelerle kuşkulandırılmayan senaryolar üzerinden yürüyelim… Şunu kabul etmek gerekiyor. Öyle ya da böyle AK Parti Kürtler ve ortadaki Kürt sorunu noktasındaki hâkimiyetini ve iktidarını HDP’ye kaptırdı. Kürtlerin en büyük partisi olan Ak Parti, Türkler’den daha çok oy almak için söylemleri sertleştirirken Kürtlerden en çok oy alan parti hükmünü kaybetti. HDP ise Kürtlerin ‘gerçek’ partisi olmakla birlikte Türkler’den de oy alan bir parti olarak Türkiye’nin güçlü muhalefeti olarak mecliste kendisine yer buldu. Yani AK Parti Kürtlerin büyük çoğunluğunu kaybetti... Sadece oyları değil bu halkın güvenini de kaybetti. Demirtaş’ın seçimin hemen ardından ‘emanet’ dediği, PKK kanadının ‘emanet değil, Kürtlerin oyu’ olarak düzelttiği Kürt temsiliyeti bugüne kadar AK Parti’de daim olmadığı gibi bundan sonra HDP için garanti değil. Ama bundan sonra kolay kolay AK Parti’ye de koşulsuz şartsız geçecek gibi de değil…

 

***

 

HDP’NİN OYLARI AK PARTİ’DEN TÜRK SOLUNDAN DEĞİL

 

AK Parti’ye gitmez diyorum çünkü HDP’nin barajları yıkan oylarının tamamına yakını AK Parti’den geliyor. Kim ne derse desin ben de HDP’ye gelen oyların büyük bölümünün söylenildiği gibi ulusalcılardan, CHP tabanından, İstanbul çevresinden değil yine AK Parti’den geldiği kanısındayım. Rakamlar da bunu alenen ortaya koyuyor aslında. AK Parti 2015 seçimlerindeki oranları bakıldığında 2011 seçimlerine göre oylarının %9.14’ünü, CHP %0,95’ünü kaybetmiş. MHP ise %3,35 artış sağlamış. Velev ki MHP’deki yüzde 3 civarındaki bu artış AK Parti’den kopan tabanın MHP’ye kayması ile olmuş olsun geriye kalan 5.79’luk rakamın tamamı HDP’ye kaymış görünüyor. HDP 6 milyon civarına çıkardığı oyları sadece batıdan almadı elbette. İstanbul’u en büyük Kürt şehri yapan Kürt seçmen Doğu’da da aynı isabeti gösterdi. En basitinden Van’da yüzde 48’den yüzde 74’lere, Diyarbakır’da yüzde 60’tan yüzde 79’a, Urfa’da yüzde 17’den yüzde 38’lere çıkan ve bunu Doğu, Güneydoğu’daki tüm Kürt illerinde bu oranlarda artıran bir HDP var... Tüm bunlar bir tesadüf değil öyleyse. Kürtlerin oylarının büyük bölümünü arkalarına devlet desteğini de alabileceği AK Parti’den yana değil, muhalefet olma hedefiyle yola çıkıp 80 vekil ile temsiliyet sağlamasına rağmen bölgede artık psikolojik olarak daha büyük ‘güç’ olan HDP’ye vermesinin altında makul sebepler olmalı. İşte Türkiye’nin şu an ne olacağını tartıştığı bu sürecin de AK Parti’nin bu noktada olmasının da altında Kürtlerin AK Parti’ye olan desteğinin volümünü düşürmesi ile doğru orantılı.

 

***

 

YOLLARI AYIRAN 3 SEBEP!

 

Burada da şöyle bir dönüp bakıldığında Ak Parti’nin kaybının sebepleri gün gibi ortaya çıkıyor. Şöyle ki:

 

1-Ak Parti’nin kayıp vermeye başladığı sürecin fitilini hiç şüphesiz Kobanî olayları ateşledi. Kime ne derse desin KobanîKürtlerin ‘ulus’ kavramını bir kez daha hatırlamasına en büyük sebep oldu. Türkiyelileşme ile yola çıkan HDP, önündeki Kobanî ile ulus bilinci oluşturdu. Kürtler için ‘ortak’ bir hassasiyete dönüşen Kobani, Türkiye’nin koridor açmasıyla değil farklı şekillerde hatırlanmasına neden oldu. Kopuş buradan başladı... O dönem “Düştü düşecek” yorumu yapan Erdoğan büyük puan kaybederken uluslararası camialar ‘Kobanî’ ile birlikte Kürtleri ilk kez gerçek anlamda tanımakla kalmadı, uluslararası arenada da bilinen bir halk olmayı da başardı. HDP bu rolü iyi kullandı…

 

2-Kaybın önemli ayaklarından birisi de çözüm süreci oldu. Bölgede barış ve huzur rüzgarlarının esmesine neden olan süreç doğru işlenmediği gibi büyük tartışmalara da gebe bir konu olarak sirayet etti. Kobanî’den sonra çözüme dair söylemler cılız kaldı. AK Parti’nin beyin takımının hassas dokunuşları ile başlayan süreç HDP’nin daha çok üstelediği, AK Parti’nin ise Yalçın Akdoğan gibi ‘sonradan’ Ak Partili isimlerin ‘zarar’ veren çıkışları nedeniyle AK Parti’nin en büyük yatırımı olmaktan çıktı. Bölge halkı, Kürtler süreci yaşamasına rağmen süreçteki belirsiz tavrından dolayı Ak Parti’ye süreç puanı vermedi. Bölge ve Van vekilleri de süreç noktasında başarısız ve etkili olamayınca seçimlere sirayet eden hiç bir nokta kalmadı... Süreci başlatan Erdoğan AK Parti ile HDP’nin ‘Dolmabahçe mutabakatı’na ‘karşı’ çıktı. Hükümeti seçmene karşı zor durumda bıraktı. Sürecin ‘zayıf’ siyasetçilerin elinde bırakılması kaygı yarattı. Seçimden sonra kalınca da ‘belirsizlik’ halktan ‘destek’ almamaya döndü. Beşir Atalay’ın ‘yanlış yaptık’ diyerek seçimden sonraya bırakılmasının hata olduğunu dile getirdiği söylemleri de tüm bunları ‘doğruladı.’

 

3-Bir diğer önemli kayıp ise AK Parti’nin Kürt bölgelerindeki yanlış politikası oldu. DP kökenli Süleyman Soylu’nun partide teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı olmasından sonra başlayan görevden alma silsilesi AK partili tüm isimleri partiden kopardı. Ak Parti kendi kimliğinden ve tabanından koptu. Yanlış isimlerle idare edilen teşkilatlar ‘emektar’ isimleri de ‘AK Partilileri’ de teşkilattan uzaklaştırdı. Yanlış yönetimler yanlış adaylara, yanlış adaylar da her geçen gün kaybedilen oylara sebep verdi. Son seçimlerde bölgeyi tam anlamıyla yanlış analiz eden, aşiretleri, dengeleri, aileleri, yapıyı göz ardı eden bir bakış açısıyla oluşturulan listeler Kürtlerin iyiden iyiye güvenini yitirdiği bir hal aldı. Oy artışlarında HDP’nin çıkışı kadar bu yanlış tercihler de etkili oldu...

 

***

 

AK PARTİ DERSİNİ ALDI

 

Gelinen noktada ise AK Parti Dimyat’taki pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Şimdi kurulamayan hükümetin çözüm sürecine nasıl bakacağı, haliyle Kürtlerin nasıl göreceği halen belirsiz. MHP ‘çözüm süreci’ olmasın diyor. CHP başbakanlık hayaliyle yatıp iktidar hayaliyle kalkıyor. HDP yüklendiği muhalefet rolünü en iyi şekliyle yansıtacak her türlü hükümet bize uyar mesajı veriyor ve ‘kesinlikle yokum’ diyor. Hal böyle olunca Ak Parti rahat ve ‘eleştiriye’ kapalı geçirdiği 13 yıl sonra ilk kez şapkayı önüne koydu. Sonuç olarak, seçimde alınan netice AK Parti’nin daha realist bir yaklaşımla kendisini sorgulamasının önünü açtı. Partinin politikaları ve bölgeye bakışı bir kez daha sorgulanır oldu. AK Parti’nin koalisyonla kurulan bir hükümet ile de erken seçim ile de kurabileceği yeni bir hükümette artık eskisi gibi olmayacağı çok net… AK Parti’ye bir ders verildi ama iktidardan düşürülmedi. Zayıflayan AK Parti’nin yeniden güçlü olmasının altında politikaları sorgulaması gerekiyordu. Yeni bir seçimde AK Parti’nin oyunu artırarak çıkacağı bu hesabın sağlaması olacaktır…

 

***

 

KOALİSYON HÜKÜMETİNİ KİM KURMALI?

 

Şahsi olarak fikrim… Ortada Ak Parti’nin 2023’e kadar Türkiye’nin iktidarı ve HDP’nin Kürt sorununu çözüme ulaştırma hedefi varken Van’dan bakıldığında ben hükümetin AK Parti-HDP tarafından kurulmasından yanayım. Yeni Türkiye yön verecek olan iki partinin hükümeti de birlikte kurmasında bir beyis görmüyorum. Süreci yürüten, anayasa konusunda hem fikir olan, vesayetçi sistemin karşısında duran iki partinin koalisyonu en doğrusu… Hem ne de olsa iki partinin de tabanında Kürtler etkisi ‘büyük’!