Dershaneler ile başlayan, yolsuzluk ve rüşvet operasyonları ile devam eden hükümet ile cemaat arasındaki kriz farklı şekillerde patlak vermeye devam ediyor. Haber veren olmaktan çok tarafını savunma aracına dönen medya organları da çoktan büyük bir çekişme içine girdiler bile.

 

Türkiye şu anda 3 farklı medya tarafından yönlendirilmeye ve subliminal mesajlarla ‘sözde’ bir habercilik ile haberdar edilmeye çalışılıyor.

 

AK Parti medyası ‘ERDOĞAN’I YEDİRMEYİZ’ diyor.

Cemaat medyası ‘O PARALARI ve ADAMLARIMIZI YEDİRMEYİZ’ diyor.

Ulusalcı medyanın ise nakaratı yine aynı: ‘TAYYİP GİTMELİ’

 

“Ya BDP medyası?” dediğinizi duyar gibiyim. BDP’nin sayıca çok baskın bir medyası olmasa da etki alanı geniş. Her dediklerini rahat bir şekilde Türkiye’de gündem etme konusunda üstlerine yok.

 

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum 17 Aralık operasyonları başladığından bu yana BDP bu konuda sesi en az çıkan parti oldu. Bunun nedenini de Zaman Gazetesi’nden Etyen Mahçupyan önceki yazısında fevkalade bir şekilde dile getirmişti. Şöyle ki: Gezi olaylarında çekimser bir tavır izleyen ve bir kaç çıkış dışında olaya müdahil olmayan BDP’nin tavrı ne ise bugün de o.

 

BDP bu sürece müdahil olmak istemiyor. Çünkü BDP’nin CHP ve MHP gibi “Ak Parti gitsin iktidar bizim olsun” gibi bir beklentisi yok. Üstelik şu süreçte BDP Ak Parti’nin çözüm ortağı. Ortada bir çözüm süreci var ve sürecin iki ana kahramanı Ak Parti ve BDP. Ve bu ortaklığın temelinde Türkiye’nin en önemli meselesi yatıyor…

 

Velev ki batıda HDP doğuda BDP ile güçlenmeye çalışan Kürt siyasetçilerinin böyle bir düşüncesi olsun, yine de aynı tavrın sürdürüleceği konusunda BDP’nin tavrının aynı olacağını düşünüyorum. BDP artık ‘bölünen’ değil ‘Kürtlerin söz sahibi olduğu’ bir Türkiye sistemi içerisinde siyaset yapmanın hazırlığını yapıyor. Bunun ilk adımı da HDP çatısı altında birleşme çabası…

 

Kaldı ki HDP bünyesinde bir Türkiye partisi olmak için hazırlanan BDP’nin süreci bu noktaya getiren en nemli aktörlerini önümüzdeki yerel seçimlerde alelacele aday göstermesi de ayrı bir nokta. İşte bu yüzden BDP’nin önümüzdeki yerel seçimleri çok önemsediği için ana kadrosunu büyükşehir ve il belediyelerine dağıttığı yönündeki söylemleri pek tatmin edici bulmuyorum.

 

Türkiyelileşen bir partide ne Ahmet Türk’e, ne Sırrı Sakık’a yer yok artık. Bunun yanında geçtiğimiz genel seçimlerde Türkiyelileşme yolunda ilk denemeyi işin içine Altan Tan gibi isimleri katarak yapmaya çalışan BDP’nin bu isimlerle yoluna devam etmeyeceği de açık. BDP Türkiyelileşmeyi geleneksel bir yol olan ‘sol’ düşünceyle yapacak. ‘Sağ’ merkezli bir siyaset anlayışın BDP’de hüküm sürmesinin imkanı yok, olmayacak da…

 

* * *

 

KÜRTLERİN TÜRKİYE PARTİSİ HDP

 

Daha önceleri DEHAP, DEP, HADEP, DTP adı ile son adıyla BDP’nin özellikle 80’li yıllarda Kürtler adına çok önem arz eden bir rolü vardı. O da şuydu:

 

Kürtlerin baskıcı devlete karşı dönem ve o zamanki siyasi yapı itibariyle ‘tehlikeli’ de olsa sırtlarını dayadıkları bir partiden ziyade bir bağlılığın adıydı tüm bu partiler. Şu anda Kürtlerin en büyük temsilcisi olduğunu söyleyen AK Parti’nin yerinde DEHAP vardı, HADEP vardı… Bunlar yalnızca bir parti değil devlet mağduru Kürt halkı için ‘sığınacak bir limandı.

 

Ama devir değişti. E tabi siyaset de düzeni de değişti…

 

Bir ‘tweet’ ile ülkenin karıştığı, bir kaset ile hükümetlerin düştüğü şu küçük dünyada siyasi bir rejim içinde nasıl iktidar olursanız öyle de iktidardan olursunuz. Bu artık yadsınamaz bir gerçek.

 

Bugün yüzde 50’yi evde zor tutuyorum diyen başbakanın çok güvendiği o yüzde 50 kimleri tahtından etmedi ki…

 

Geçtiğimiz günlerde Radikal Gazetesi’nde yolsuzluğun başını yaktığı hükümetler ve partilerle ilgili istatistikler aslında her şeyi apaçık ortaya koyuyor:

 

ANAP, 1983’te yüzde 41’den 1989’da yüzde 23’e, SHP 1989’da yüzde 32’den İSKİ skandalı sonrasında 1994’te yüzde 14’e inmişti. DYP, yine yolsuzluklar üzerine yüzde 27’den yüzde 14’lere gerilemişti. 1999’da yüzde 18’lik oy oranına sahip olan MHP’nin 2002’de yüzde 8’e, yine aynı zaman dilimi içinde Ecevit’in DSP’sinin yüzde 23’ten yüzde 1’e düşmüştü.

 

İradenin sandığa bu kadar kolay ve hızlı yansıdığı bir ülkede iktidarın da muhalefetin de ciddi anlamda halkla ilgili tasarruflarından artık iki kere düşünmesi gerekiyor.

 

İşte bu noktada Türkiyelileşen ve şimdiden bazı kesimlerde homurtuların yükselmeye başladığı, Türkiye genelinde aday gösterilen ilçe belediye başkan adaylıkları ile ilgili tahammülsüzlüklerin duyulduğu, dindar kesimin elini eteğini iyice çekip yeni bir Kürt İslam Oluşumu kurmak üzere manevi olarak çoktan koptuğu bir BDP’nin daha fazla PKK üzerinden ve Kürt halkını ‘siyasetsiz’ bir şekilde kucaklaması eskisi gibi mümkün görünmüyor.

 

İşin içine siyaset girdi bir kere…

 

Fazla da açılmaya gerek yok. Şimdiye kadar AK Parti’nin içinde olduğu BDP’nin ise doya doya gülerek izlediği aday bolluğundan kaynaklı tepkileri şimdi BDP yaşıyor. 

 

İşte bu da artık tam bir siyasi parti olma yoluna giren BDP yeni adıyla HDP’nin yerelde de Türkiye siyaset arenasındaki Türkiye partisi olduğunun yereldeki en güzel tasviridir. Artık kabullenmek gerekiyor, BDP/HDP kimlik, bedel, ideoloji partisi olduğu dönemlerdeki BDP değil bundan sonra da pek olmayacak gibi görünüyor…

 

Yol haritası da buna göre belirlenmiş olsa gerek.

 

* * *

BİZ KÜRT DEĞİL MİYİZ?

 

Dedim ya Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvet operasyonu merkezli AK-Cemaat kavgasından başka bir şey konuşulmuyor diye. Bunu fırsat bilen birileri de kaşla göz arasında bölgeyi ve yerel seçimleri kendince yorumluyor. Önceki gece geç saatlere kadar konuşulan İHH’nın yardım tırında mühimmat çıktığı iddia edilen haber gece yarısına kadar konuşulan tek madde olurken Beyaz TV’de 4-5 kişi oturmuş operasyonlar, yerel seçimler vs. gibi konuları değerlendiriyor.

 

Konu dönüp dolaşıp yerel seçimlere geldiğinde gündemin yoğunluğu arasına sıkışmış programın düzeyi de iyice düzüyor. Zaman Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Ünal diyor ki: “Ben BDP’nin Doğu ve Güneydoğu’daki bütün belediyeleri almasından korkuyorum…”

 

Güneş Gazetesi yazarı Metin Özkan diyor ki: “Başbakan neden Diyarbakır’da Kürdistan diyor efendim? Bunu nasıl söyler…”

 

Mehmet Acet ortacı davranıyor biraz: “Bölgeyi coğrafi olarak tasvir etmek istemiş olabilir…”

 

Düştükçe düşüyor seviye. Ve bunu konuşanlar ne yazık ki gazeteciler.

 

Bunu AK Partililer, Van ve bölge halkı ya da ne bileyim bir şekilde BDP’den aciz insanlar derse şaşırmam ama konu aklı başında diye ekran karşısına çıkarılan bu insanlar tarafından böyle partizanca ifade edilirse ben şaşarım…

 

Bu bölgeyi yıllardır anlamayan, anlamaya da çaba harcamayanlar hala aynı boruyu öttürmeye devam ediyor. Kusura bakmasınlar ama az önce de dediğim gibi iradenin sandığa en direkt yansıdığı bir ülkede kimse kimsenin başarısından korkamaz yani. Korkulacak tek şey bir diktatörlük ve tek görüşün hâkim olduğu bir yönetimin kurbanı olmaktır…

 

* * *

Bu arada konu açılmışken bir konuya da değinmeden edemeyeceğim. Sormak istiyorum:

 

-Ak Partililer neden BDP’nin iktidar olmasından bu kadar korkuyor ve “BDP kazanırsa buralarda durulmaz artık.” diyor? CHP ve MHP kazansın ama BDP kazanmasın gibi bir görüş neden hakim?

 

-İstisnaları bir tarafa bıraktığımızda Van ve bu bölgedeki insanların büyük çoğunluğu Kürt. Şu anda AK Parti’nin de BDP’nin de CHP’nin de il başkanları ve milletvekilleri saf Kürt. Yani Ankara merkezli Kürt siyasetçiler tarafından yönetilmiyor muyuz? Hal böyle iken vatandaşların ve bu parti yöneticileri BDP’den neden korkuyor?

 

-BDP sadece bünyesinde olan kitleyi gerçek ‘Kürt’ olarak görme geri kalanlarını ‘Beyaz Kürt’ hatta Kürt bile görmemekten ne zaman vazgeçecek? Türkiyelileşen bir partide böylesi bir yaklaşım ile BDP’nin Ak Parti ve diğer partilere giden Kürt seçmenin oyunu nasıl alabilecek ki? BDP’li olmayan ya da BDP’ye oy vermeyen insanlar “Biz Kürt değil miyiz?” cümlesini daha ne zamana kadar kullanacak?

 

-Şu anda bariz bir tavır uygulayan BDP İl Yönetimi daha ne zamana kadar sadece belli başlı gazeteciler ile kontakt halinde olmaya devam edecek? Bizzat şahsımın ve kurumsal olarak gazetemin ve çalışma arkadaşlarımın talep, randevu ve çabalarına rağmen BDP yönetimi ve birimleri neden kentteki basına keyfi muamele yapıyor? Bu genel bir parti politikası mıdır yoksa partideki bir kaç kişinin menfi tasarrufu mudur?

 

-BDP’li bir belediye başkanı neden ulusal çaplı televizyon ve gazetelerin söyleşi, haber, görüş alma taleplerini ‘hazır ol’da cevaplarken Van Basınına neden ambargo uygulanıyor.

 

Her şeyi bir kenara bırakıp öyle davranmak gerekiyor. Önümüzdeki yerel seçimleri, genel seçimleri görmezden gelelim uzun vadeli Kürt halkının tek temsilcisi olmaya niyetli bir Türkiye partisi olmayı arzulayan BDP’nin bu tavrı öyle hayra alamet gibi gelmiyor bana.

 

O yüzden Hüda-Par’ın yıllardır saklı tuttuğu aşırı İslamcı Kürt tabanının, partileşme hazırlığı içinde olan DDKD’nın içinde hala Özerk Kürdistan umutları olan tam bağımsız Kürdistancıların, üst çatı olan HDP’de birleşmesi halinde partiden kopacak olan sağcı, İslamcı Kürt seçmenin oyuna talip olduğu bu dönemde BDP’nin böyle bir yanlışa girmemesi gerekiyor.

 

Haksız mıyım?

 

Eğer siz maçı sadece kendi oluşturduğunuz bir üst kimlik üzerinden oynayacaksanız ve olaya dahil olmayan ya da oldurtulmayan bir kesime Beyaz Kürtler ibaresiyle bir çırpıda kenara atma niyetindeyseniz.

 

Size kolay gelsin.

 

İyi olan kazansın…


Ömer Aytaç AYKAÇ yazdı...

 

Editör: TE Bilisim