Bildiğiniz gibi uzun zamandır Van’ın geleceğini ve büyükşehir adaylarını konuşup duruyoruz. Aday adaylarını yazıp, “Acaba hangisi Van için daha hayırlı olur?” diye sorguluyoruz…

 

Şu bir aylık süreçte neleri yazmadık ki?

 

Yunus Emre’nin köşesinde muhtemel tüm aday adaylarını konuştuk.

 

Serkan’ın köşesinde aşiretleri, baskın aileleri konuştuk.

 

Ve bu köşeden büyükşehiri, olması gerekenleri, AK Parti’nin artıları-eksilerini, BDP’nin kapalı kutusunu, muhalefetin sessiz çalışmalarını ve daha bir çok şeyi dile getirdik. Bildiğiniz gibi 1 Ekim itibariyle AK Parti’nin aday adaylık başvuruları da başladı.

 

Henüz büyükşehire başvuru yapan yok, ilçelerde ise birkaç isim var. Dün de yazdığım üzere başvuruların genellikle son iki hafta olacağı düşüncesindeyim.

 

Her neyse…

 

Dediğim gibi şu son 1-2 aylık süreçte epey bi değerlendirmede bulunduk. Dünkü yazımda da şahsen başkan adaylarından beklediklerimi ve parti teşkilatına arzuhalimi de yazmıştım. Ben istediğim belediye başkanı önceki gün de belirttiğim gibi gerçekten de bu kentin değerlerine sahip çıkan isimler olmalı.

 

Van gibi sayısız tarihi ve doğal güzellikleri olan, birden fazla medeniyete başkentlik yapmış ve onlarca uygarlığın merkezi olmuş bir kentin iki caddeye hapsolmasını, Van Gölü gibi bir denizden faydalanamaması yetmezmiş gibi koca bir çöpe dönüştürmesini, sahip olduğu güzellikleri koruyamamasını, doğal güzelliklerini turizme kazandıramamasını, her yıl ağırladığı canlı türlerine sahip çıkmak yerine elinin tersiyle itmesini, kaldırım taşı döşeyip sökerek bir belediyecilik anlayışı uygulanmasını, binlerce yıllık tarihi barındıran yollara asfalt dökülmesini, yüzlerce yıllık su kaynakları bulunurken sussuzluk çekmesini kaldıramıyorum

 

Olacak gibi değil.

 

*Düşünsenize güzelim göle her gün 54 ton atık dökülüyor. Dile kolay tam 54 ton!

 

*Türkiye’de bulunan 450 kuş türünün 213’ünün yaşadığı Erçek Gölü hala görmezlikten geliniyor. Bir Flamingo festivali vardı o da binbir minnet ile yapılıyor, hatta yapılamıyor…

 

*Dağlarımız, ovalarımız, terkediliyor. Her geçen gün şehire koşmak adına umarsız bir koşuşturma yaşanıyor. Herkes 2 caddede sıkışıp kalmış Van’a yerleşme derdinde. Türkiye’nin en büyük meralarına sahip olan alanlarımızı değerlendiremiyor, sahip çıkamıyoruz.

 

*İnci kefalimizle övünüyoruz ama her yıl binlerce ton kaçak avcılık ile adeta neslinin köküne kibrit suyu ekiyoruz. Üstüne bir de festivalini yapıp övünüyoruz. Az kaldı onların da neslini tüketeceğiz ha gayret!

 

*Kedimiz var ama sadece üniversitemiz sahip çıkıyor, anlayacağının bir türlü üniversiteden mezun olamadılar bunca yıldır. Onlar dışında Van Kedisi’ni sahiplenen yok. Hal böyle olunca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı da alıp Van Kedisi’ni Ankara Kedisi de yutturup büyükşehire logo yapıyor. Biz de ağzımız açık izliyoruz. Gariptir ki Zahir Kandaşoğlu dışında bu kentte kimse çıkıp “Dur ulan bu kedi bizim kedimiz!” demiyor. Bu kadar duyarlıyız işte!

 

*Hayal da olsa bir Van Gölü canavarımız var.  Kaptan Kusto (Cousteau)’yu Van’a kadar getiren, yıllarca Türkiye’nin gündeminden düşmeyen ve Gevaşlıların üzerinden epey bir ekmek yediği Van Gölü Canavarına da sahip çıkamadık. Adı komik ses kayıtlarından ibaret kaldı. Bir parça imajı vardı o da adına yapılan film ‘boş’ çıkınca tam bitti.

 

*Akdamar Adası’nı binbir emekle ibadete açtılar. Ermeniler gelip burda 98 yıl sonra ayin yaptı. İlk yıl dünya basını pür dikkat oldu Van’da yapılan ayini izledi. Biz de Van Times gazetesi olarak ‘Ermenileri Evlerimizde Ağırlıyoruz’ kampanyası ile bir nebze de olsa buna katkı sunmaya çalıştık. İlk yıl turist patlaması yaşatan bu kilise, sonraki yıllarda bitme noktasına geldi. Ermenilerin ayin törenine bile biz Vanlılar katılır olduk. Merak ettiğimiz için kiliseye başımız koyup çıkıyoruz başka da bir şey yok. Niye sahip çıkamadık biliyor musunuz? Adaya hareket ettiğimiz limana iki hediyelik eşya standından başka bir şey yapamadık. Her yıl aynı manzarayı gören Ermeniler, “Amaan” deyip dinden imandan çıktı!

 

*Bir zamanlar üzüm bağlarıyla, kavunlarıyla, her çeşit sebzesiyle tarım alanında çok meşhur Van’ı bir sanayi kentiymişiz gibi havaya girerek bitirme noktasına geldik. Ne sanayide gelişebildik, ne tarımdan faydalanabildik de Doğu’nun Paris’i Van demekten öteye geçemedik. Girdiğinizde elma kokularıyla mest olduğumuz Fidanlık mahallesini ahırkente çevirdik. “Herkese var size yok diyerek” asfaltlamadığımız mahalle yıllar içinde tozlu elma diyarına döndü. Gerekli desteği göremeyen mahalleli “Elma, armut kel Mahmut” dedi ve “Giderim alırım kasasını 10 TL’den” diyerek bu işten vazgeçti. Bir elmamız vardı o da gitti…

 

*Şehrimizin içinden geçen ve hepimizin çocukluğunda ‘pembe’ bir hayal gibi kalan o Şamran kanallarını 10 yıl içinde heba ettik. Tarih boyunca yerinde duran ve elalemin yapay taklitlerini yaptığı kanalların üstüne asfalt döküp kapattık. Kiminin içinde yüzdüğü havuzu, kiminin çocuğunu-çamaşırını yıkadığı açık hava banyosu, kiminin ise alıp çayını içtiği su kaynağını heba ettik, çöplüğe dönderdik. Bu da yetmezmiş gibi şimdi üzerine HES yapıp kanalı o zaman yapan atalarımızın kemiklerini sızlatıp ‘Pes’ ettiriyoruz.

 

*Güzelim sahillerimizi barakalarla süslüyor, birkaç otelin kendi imkanlarıyla yaptığı sahillerle gurur duyup “Van Güzel” diyerek hava atıyoruz. Millet ‘Miami’ sahilinin bu kadar reklamını yapmıyor biz ‘Baraka Sahilleri’ni öve öve bitiremiyoruz. Bir bira iki bakkal şeklinde sıralanmış sahillerimiz büyük bölümü zaten ‘kamu’ işgali altında. DSİ, Karayolları, Özel İdare vs. Yani memur değilsen bu göle girmeye de hakkın yok! “Babanın gölü mü ulan?” demeye hakkımız bile yok. Gerçekten de göl bile ‘Devlet Baba’nın. Hal böyle olunca yüzmek için sabah 5’te yola çıkıp Bitlis’e gidiyoruz nerdeyse. E malum Molakasım’da yazlığımızda yok. Millet de gece gündüz deniz sefası yapıyor sanıyor bizi.

 

*Eti, sütü, yoğurdu, peyniri hazır alıyoruz. Hani Paris’te doğduk ya elimizi süremeyiz şimdi biz o koyunlara, ineklere. Nemelazım “Iyyy kötü kokuyooo!” Bir etimiz, sütümüz vardı. Onu da unuttuk. Her şeyi marketten alıveriyoruz gari! Ondan sonra gözyaşı döküyoruz yok efendim niye Türkiye’nin en pahalı etini biz yiyoruz diye. “Et yiyemiyorsan, benzin iç” diyecem de zaten çay kaşığıyla kazsan petrol fışkıracak sınırın 1 metre ötesinde yaşayan bir şehirde Türkiye’nin en pahalı benzinini de biz içiyoruz, pardon yakıyoruz! Bize kaderin bir oyunu mu bu?

 

Daha sayacağım, ama fazla ötelemeyeyim. Bunlar benim edindiğim kültürel ve çevresel belli başlı sorunlar.

 

Geriye kalan sorunları ve bunlarla ilgili çözüm önerilerini daha doğrusu ‘projelirimi’ ileriki günlerde açıklayacağım.

 

Evet ‘projelerimi’ dedim.

 

Çünkü bunca olumsuzluk dururken artık daha fazla yazarak bu işi çözmeye çalışmayacağım.

 

Karar verdim ben de belediye başkan aday adayıyım.

 

Gidip bugün, yarın başvurumu yapıp aday olduğumu açıklayacağım. Hiç şakam yok!

 

Çok ciddiyim!

 

***

 

Baktım ki ne vekillerin, ne belediye başkanlarının yapacağı yok, benim neyim eksik dedim karar verdim başkanlığa. Artık dönüşü yok başkanlık aday adaylığımı açıklıyorum:

 

Üstelik sizlerden de oy moy istediğim yok.

 

Aşiret ağası Van Gölü Canavarı’nın, Van Gölü’nün en büyük ve yeni bulunan endemik tür olan  ‘Enchytraeus vanii’ adıyla anılan canlı türünün pardon aşiretinin, Van’ın öz yerlileri olan ve Melih’in gözlerini çaldığı Van Kedileri’nin, her yıl Van’a göç edip de ikameti Van’da olan flamingoların (Ha bu arada memleketçilik yapmıyorum, ben halkçı bir fikre sahibim), kokusu burnumdan gitmeyen Şamranaltı elmalarının, Alaköy kavununun, Gevaş biberinin, Erciş domatesinin, Özalp şemamokunun, Çatak eşrafından alabalık aşiretinin, hayli kalabalık Van arılarının, cevizin, onlarca medeniyete şahitlik etmiş Van Kalesinin, tarihi bir yolculuk ile yüzyıllar ötesinden gelen ve adına “Edremit Van’a bakar içinden Şamram akar” sözleriyle şarkı yapılan Şamram suyunun, Uludağ’a meydan okuyan ama sesini Gevaş’a bile duyuramayan Abalı’nın, beyaz şapkalı amca Süphan’ın, korucu başı Erek Dağı’nın ve insanoğlu dışındaki tüm canlı ve cansız güzelliklerimizin adayıyım.

 

Tarihi güzelliklerin, kuşların, çiçeklerin, balıkların, canavarın bu kadar sahipsiz olduğu bir kentte ben tüm bu güzellikler adına VAN GÖLÜ DOĞA BELEDİYESİ BELEDİYE BAŞKAN ADAYI’yım!

 

Kısaca ben Van’ın çiçeğinin, böceğinin, kuşunun, balığının, gölünün, deresinin başkanı olmak istiyorum.

 

Van Gölü Doğa Belediyesi’nde ‘Çiçeklerin, kuşların, balıkların ve bilimum güzelliklerin’ belediye başkanlığına aday olduğumu açıklıyorum!

 

Beni seçin, pişman olmazsınız!

 

Çünkü biliyorum ki ‘balığa’ hizmet de ‘Hakka’ hizmettir. Boşverin halkı!


ÖMER AYTAÇ AYKAÇ yazdı...

Editör: TE Bilisim