“Diktatörlükten, baskıdan şikâyet edersiniz, özgürlük dersiniz, İzmir’de seçim çalışmaları yapan Kürtler’e saldırırsınız…”

Bu başlık Türkiye’nin en iyi haber sitelerinden biri tarafından atılmış. Hafta sonu Urla’da saldırıya uğrayan HDP’lilerden sonra yazıldı. Görüşünü, fikrini, bakış açısını bir kenara bırakalım, bir zamanlar Kürtlerin yok sayıldığı bir ülkede atılmış olması şahsen benim açımdan şaşırtıcı. İster zorla diyin, ister dayatma ile diyin, ister dişle-tırnakla diyin Kürtler bu ülkedeki varlıklarını artık tam anlamıyla kabul ettirmiş durumda. Zira CHP’nin faşist zihniyetli yönetiminin hüküm sürdüğü bir ülkede ne bir gazete bu başlığı atabilirdi, ne de bir Kürt partisi bu kadar az zararla bu işin içinden sıyrılabilirdi.

Dün Urla’da saldırıya uğrayan Kürtler’in bugün Van’da AK Partililere aynı tavır ile saldırması olayın ‘en vahim’ şeklidir herhâlde. Üstelik Batı’da ‘Kürt bunlar’ diyerek saldırılan HDP ya da BDP’liler burada yine Kürtlere karşı saldırı gerçekleştiriyor. Nihayetinde burada seçim yarışı veren AK Partilisi de, CHP’lisi de, Saadet’lisi de Kürtler’den oluşuyor

Benim bildiğim kadarıyla öyle. Yok devlet buradaki partilileşmeyi de sadece Türkler üzerinden yapıyorsa bilemem.

İnanın ben Van’da BDP dışındaki partilerin saldırıya uğramasının altında hiç ama hiçbir mantık bulamıyorum. Anketlere göre her geçen gün AK Parti ile arayı açan bir BDP’nin seçmeninin Van’daki diğer partilere böylesi hışımla saldırması BDP’nin gücüne güç katmayacaktır.

Neden mi?:
-AK Parti Büyükşehir Adayı Osman Nuri Gülaçar şehir merkezinde saldırıya uğradı, Çaldıran’da seçim bürosu açılışında ortalık karıştı, Edremit adayının aracı taşlandı.
-Saadet Partisi otobüsü daha sokağa ilk çıktığı gün taşlandı.
-Tam bir gövde gösterisine denen BDP mitingi sonrası AK Parti’nin İpekyolu teşkilatının camları tekmelendi.
-AK Parti’nin seçim araçlarını kullanan insanlar maskeyle, kamuflajla araç kullanmak zorunda kalacak bir hale geldi.

Böylesi bir tablo Van’a yakışıyor mu Allah aşkına!

BDP gibi tüm bu baskı ve yıldırmalara rağmen muazzam bir yükselişi yakalayan bir partinin bu anlamda tüm bu yaşananlara artık bir dur demesi gerekiyor. Emin olabilirsiniz ki bu saldırılar ne saldırana ne de saldırılana olumlu veya olumsuz hiçbir katkı sunmuyor. Yani BDP’nin şu anda bu saldırılardan sonra “Çok güçlüyüz” gibi bir imaj kazandığını düşünmüyorum.

-Bırakın bu seçim yarışı demokrasiye yakışır bir şekilde geçsin.
-Bırakın bu halk kimi seçeceğine kendisi karar versin.
-Bırakın adaylar sokağa çıkarken “Acaba bugün başımıza ne gelecek?” korkusuyla çıkmasın.
-Bırakın herkes mitingler yapsın, afişleri süslesin, oylar hür iradeyle sandığa gitsin.

Eğer bunu yaptıramazsanız inanın sandıktan yüzde 100 ile bile çıksanız hemen ardından karşılaşacağınız dikta sizin baş aşağı olmanızda da yine sizin sonunuzu hazırlayacaktır. Bu ülkede kimse baskı ile zorla mutlak hükümdarlık kurmadı, kuramadı. Mevzu onurlu bir direniş ise eğer bırakalım halk direnişini sandıkta göstersin sokakta değil.

Olay öyle bir hale geldi ki:

-Aynı ortamda yüz yüze bakamayacak bir hale geldik.
-Karşıt fikirlere tahammül edemez bir partizanlık ile hareket eder olduk.
-Partileri üst kimlik haline getirip konuşacaklarımızı bu çerçevede götürüp birbirimize düşman olduk.
-Seçmeni olduğumuz parti dışındaki diğer partileri kentte görmeye tahammül edemez bir ruh haline büründük.

Düşünün ki daha dün aynı zihniyet tarafından ezilen, katledilen, yok sayılan bir Kürt halkı ki bugün sırf bu partizanlık yüzünden birbirine “Beyaz Kürt”, “Siyah Kürt” diye hitap etsin.

Gel ara da bul şu demokrasiyi…

***

BDP’YE KATILIMIN SORGULANMASI

Partilerin meclis üyelerini açıklamasının ardında, BDP listelerinin üst sıralarında yer alan bu vatandaş kendisin de yer aldığı BDP’ye yönelik bu katılımı sorgulamış.

Meslektaşımız beklentileri gerçekleşmeyen Kürt aşiretlerinin başka çareleri kalmadığı için BDP saflarına akın ettiğini belirtmiş ve uzun uzadıya değerlendirdiği BDP’ye olan bu katılımların sonunda “yapmayın, etmeyin” diyerek ön almaya çalışmış. Bu katılımların önünün açılmaması gerektiğini belirterek de “Dışarıda bırakın bu adamları” demiş.

Allah aşkına böyle bir şey olabilir mi? Siz hem “Büyük kitleler BDP’ye katılıyor, BDP güç kazanıyor” diye zılgıtlar atacaksınız hem de “Sen değil, sen” diye BDP’ye adam mı seçeceksiniz? Ki sizin başka çareleri yok diye “Akın akın BDP’ye geçiyorlar” dediğiniz insanlar 2000’li yılların ortalarında da aynı şekilde AK Parti’ye katılıyorlardı. Madem Kürt siyaseti ve Kürt halkının temsiliyeti ve sağlıklı yürümesi konusunda bu kadar tasalı idiniz o zaman neden şu anda çözüm sürecini BDP ile birlikte yürüten AK Parti’ye geçişleri sorgulamadınız. Kendinizin meclis üyesi listelerinde ‘var’ sayıldığı sizin bakış açınız ile ‘Beyaz Kürtler’ neden ‘çıkarları var’ düşünceleriniz ile ‘yok’ sayılsın? Böyle ‘sığ’ bir bakış açısı ile BDP’ye katılımların sorgulanmasını talihsiz buluyorum açıkçası.

Eski AK Partili Ertuğrul Günay’ın dediği gibi, “Toplumsal istikrar adaletle sağlanır. Bizim insanımız otoriteyle savaşmaz ama hizaya getirir.” Önce toplumsal istikrarı sağlayın sonra sorgulamaya geçin. BDP’de de şimdiden adamcılık başladıysa, daha zirveye çıkarken çatlaklar başlamış demektir. Geçmiş olsun.

Ha bu arada ben partilere katılım konusunda hiçbir partinin bir kota uygulaması olduğuna şahit olmadım daha önce. Olan varsa bir zahmet benimle paylaşıversin. Nasıl bir filtre uygulanabilir merak ediyorum doğrusu…

***

ÇÖZÜME DOKUNMA

Şu sıralar çözüm sürecinin de oldukça gündemden düştüğüne ve siyasi partiler tarafından ufak dokunuşlar ile “Bitti bitiyor” havası verildiğine de şahit oluyoruz. Ben hala AK Parti’nin en önemli konuların başında tuttuğu bu çözüm sürecinin başta BDP olmak üzere yerel seçimde heba edilmemesi gerektiği düşüncesindeyim. İlla ki partiler yerel seçimde kitleleri ikna edecek, onları kendilerini tercih etmeleri konusunda önemli söylemler ile davet edecek lakin ‘çözüm süreci’ bu süreçte en az kullanılması gereken konulardan biri. Yani BDP’nin bile en büyük güvencesi olan ve süreç başarıya ulaştıkça güçlenmesini sağlayan çözüm sürecinin yerel seçimde heba edilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Yanlış mıyım?