ÖZLÜ SÖZ: Susacak mıyım tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda. Necip Fazıl KISAKÜREK

Vatandaş İslamizasyon nedir diye merak eder acaba gerçekten İslamizasyon nedir ve hangi anlama gelir sorusuna cevap vermek gerekiyor.

İslamizasyon; Allah’ın Kur’anda beyan buyurduğu hüküm ve ilkelerin dışında egemen güçlerin istemleri doğrultusunda yapılandırılan ve Müslümanlara sunulan İslam dışı bir İslamdır.

Osmanlı Devletinin yıkılması ile birlikte siyaset sahnesinden uzaklaştırılan Müslümanlar hem halifesiz hem de Kurani hükümlerden yoksun kalınca o gün atılan temeller üzerine bina edilen yapı bugün dış egemen güçlerin yönlendirmesi ile bir kılıfla sahte bir İslam olarak önümüze konuldu.

Hilafetin 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılması ile birlikte Müslümanlar başsız kaldı. Gerçi saltanat hilafeti olmasına rağmen Müslümanların birlikte olduğu bir bağdı. İşte bu bağa dahi tahammül edemeyen Siyonizm, öğretisini kabul ettirdiği emperyal güçlere hilafeti kaldırtmış ve yerine ulusalcılık ırkçılığını koymuştu. Ümmeti oluşturan ve birbirine kardeş gözü ile bakanlar bir anda düşman kardeşler kesilmesi ulusalcılıkla başlamıştı.

Irkçılığın farklı bir versiyonu olan ulusalcılık, her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı safsatası ile masonların Fransa’da 1789 yılında gerçekleştirdiği sözde Burjuva ihtilalının bir neticesi idi. Aslı masonların gerçekleştirdiği bir ihtilal olmasına rağmen bu ihtilala burjuva ihtilalı dendi. Oysa fikir babaları masonlardı ve ana fikirleri de İslam’ı oluşturan milletlerin ümmet birliğini bozmak ve ayrılan her millete bir devlet kurma düşüncesini aşılamaktı asıl gayeleri…

Öyle de yaptılar ve Osmanlı hâkimiyeti altında olan topraklarda birbirine kardeş olarak bakan milletler, onların eli ile hem düşman oldular hem birbirleri ile savaşarak kan döktüler. Bu adımı atan güçler Müslümanları sınırlarla birbirinden ayırırken ümmet parçalanmış ve cetvel ile çizilen sınırlarla kardeşlik hukuku da yok edilmişti.

Özellikle Osmanlı Devletinin yönetim yeri olan Anadolu toprakları üzerinde Türkler adına Türk olmayan Sabataist Yahudiler tarafından bir devlet kuruldu. Bu devlet kurulurken ilk icraatı İslam hukukunu kaldırıp yerine dört Katolik Hıristiyan devletin kanunlarını tercüme ederek kendisine anayasa oluşturdu. O dönemin batı Almanya’sından Ticaret Hukukunu, Faşist İtalya’dan Ceza Hukukunu, İsviçre’den Medeni Hukuku ve Fransa’dan da İdare Hukukunu alarak kendilerine bir temel anayasa oluşturdular.

Sistemi kuranlar ve İslam’ı hayatın her alanından çıkaranlar o dönemde içte iki ve dışta da iki düşman belirlediler. İçteki düşmanlar İslam’ı yeniden hayata geçirmek isteyen Şeriat yanlıları ve İslam’ın hayatlarından çıkarılmasına tahammül edemeyerek başkaldırıp isyan eden Kürtlerdi. Çünkü Kürtler, İttihat ve Terraki iktidarının İslam dışı hareketlerine her dönemde İslam elden gidiyor diye başkaldırmışlardı. Kürtlerin bu başkaldırmaları ileride onlara engel olmasın diye emperyalistlerin eli ile Kürtler dört parçaya bölündü.

Kürtlerin birliği sağlanmasın ve ileride bir devlet olarak varlıklarını sürdürmesin diye Suriye, Irak, İran ve Türkiye arasında paylaştırıldılar. Ne gariptir ki her parçadaki Kürtlere ayrı bir hayat standardı uygulandı. Türkiye’deki Kürtleri sosyalizme yönlendiren ve Türk çocuklarını da milliyetçi olmaları için yönlendirenler onları iki farklı bir fikirle bugün çatışır duruma getirmeleri öyle kendiliğinden olamadığını artık masaya yatırmamızın zamanı gelmiştir…

Kürtleri sosyalizme yönlendiren irade bu devleti CHP’nin eli ile kurdu. CHP yönetimi ilk dönemlerde Kürtleri çıkardıkları isyanlar sebebi ile asi ilan ederek onları Dersim, Zilan, Koçgiri ve Ağrı da çok acı bir şekilde katletti. Sürgünlerle birlikte hak mahrumiyeti ile dil yasaklaması ile birlikte kimliklerini inkâr etme ameliyesi uzun yıllar sürdü. Oysa Kürtlerin ilk dönmede yaptıkları başkaldırılar Batılaşmamaya karşı İslam’ı istemeleriydi. Kürtlerin İslam’a olan bağlılıkları ilerde kuracakları devlete ayak bağı olmasın diye Kürtlerin bu başkaldırısını Kürtçülük ile suçladılar. Oysa Kürtler ve Türkler 1100 yıllık bir tarihi birlikteliğin sahibiydiler.

Ama devleti kuran İttihat ve Terrakinin devamı olan CHP’nin kurucuları Sabataist Yahudi kökenli olmaları hesabı ile İslam’ı isteyen Kürtleri cezalandırmalarının başka bir gerekçesi olamazdı…

Devleti kuran irade dışta da Ermeni ve Rum düşmanlığı ile içteki durumu bu düşmanlık sayesinde durdurarak birliği sağlamada bir hayli zorlandı…

İşte o tarihten itibaren Kürt ve Türk düşmanlığı hep işlendi ve halende işleniyor…

Kürtler kendilerini sosyalizme yönlendiren iradeyi irdeleyip araştırmazken kendisini tamamen sosyalizmin kucağında gördü. CHP’nin kendisini ortanın solunda olmak ile ifade ederken onları sosyal demokratlar olarak gören Kürtler, CHP’nin doğuda il ve ilçe başkanlıklarını uzun süre yürüttü. Hatta dedelerinin katilleri olan CHP’nin kolunda birçok Kürt parlamenter olarak meclise girdi.

Oysa Kürtleri babalarının, dedelerinin katilleri ile birlikte siyaset yapmaya yönlendirmesi çok acı bir gerçek olarak önlerinde durmasına rağmen BDP birkaç yıl evvel CHP’ye Hakkari’de miting yapmaları için destek vermiş ve tabanını o mitinge göndermişti. Ama işin gerçeği CHP, Kürtleri ilk dönemde katledilmesi, sürgün etmesi ve hak mahrumiyetlerinde karar verici partiydi. Ama Kürtler için CHP değil MHP hedef tahtasına oturtulmuştu. Bütün bu açık gerçeklere rağmen CHP hala nasıl sosyal demokrat olabiliyor şaşmak gerekiyor…

Türkiye’de bütün bu olanlara rağmen ve özellikle ABD destekli sağ partilerin iktidara gelmesi ile birlikte dış dünyada gelişen olayların değişimi ile birlikte Türkiye’de de değişimler meydana geldi. İslam dünyasında ulusalcılık yerine Kurana yönelişlerin hızlanması ve özellikle İran’da gerçekleşen İslam İnkılabı batının ve Siyonist Yahudilerin bütün hesaplarını altüst etti. İslam coğrafyasında gittikçe ivme kazanan İslam’a yönelişlerin önünü kesmek ve absorbe etmek artık kaçınılmazdı.

ABD bu konuda adım atarken İslam dünyasını birleştirmek ve Kurana yönelişleri hızlandırmak için çabalayan Milli Görüşü ve onun fikir babası Necmettin Erbakan’ı durdurması gerekiyordu. Amerika, Erbakan’ı durdurmak için ilk dönemde alternatif partiler kurmak adına Hakyol Vakfının başkanı ve aynı zamanda Erbakan Hocanın Şeyhi Muhammed Zahid Kotku Hz.nin damadı olan Prof. Dr. Esad Coşan ve Fethullah Gülen Hocayı Amerika’ya davet etti. Onlara ülkelerinde parti kurmaları hususunda ikna ederek taltif etti. Bunlar ülkeye döndükten sonra etrafındaki adamlarına durumu anlatırken Esad Coşanın adamları Refah Partisinin olduğunu ve bu partide olduklarını beyan ederek kurulacak bir partinin pastadan pay ayırmak olacağın bildirerek kurmasına izin vermediler.

Fethullah Gülenin adamları da kendisine; “Hocam siyaset arenasında Demirel, Ecevit, Türkeş ve Erbakan gibi kurt siyasetçiler varken bizim parti kurup içlerinden sıyrılmamız mümkün görünmemektedir. Eğer ABD bize destek veriyorsa bize Milli Eğitim, Emniyet, Ordu, Bürokrasi, Yargı ve Üniversitelerde kapılar açsınlar” demeleri 1990’lı yıllarda basına yansımıştı.

Erbakan’a alternatif partiler kurma işlemi senaryonun birinci ayağıydı ve bunda başarı sağlanamamıştı ama görünen o ki, Fethullah Gülenin adamlarına istediği kapılar açılmış ve bugün Erdoğanın paralel devlet dediği örgüt açılan bu kapılar sayesine oluştuğunu görmekteyiz galiba…

Erbakan’a uygulanan senaryonun ikinci ayağı onu iktidara getirmekti. Erbakan bunu 23-24 Aralık 1993 yılında Aytunç Altındal’a vermiş olduğu röportajında dile getiriyor. Ve diyor ki; “Bizi bugüne kadar iktidarda görmek istemeyen güçler iktidara gelmemiz için önümüzü açıyor” derken Aytunç Altındal; ne güzel işte iktidara geliyorsunuz. Erbakan; “Bizi iktidara getirip bitirmek için getiriyorlar ama biz sadece Allaha güveniyoruz” diyerek daha iktidara gelmeden üç yıl evvel olayı fark ediyor. Ve gerçekten de 1996 yılında 11 ay süre ile iktidara getirilip projelerini gördükten sonra iktidar ortağının dirayetsizliği ve Demirel’in düzenbazlığı ile iktidardan ediliyor… (Röportajın kaynağı; Yenilikçi Hareket, Nasuhi Güngör. Sayfa 39-40-41)

Erbakan’a uygulanan senaryonun üçüncü ayağı da evladı gibi gördüğü ve yetiştirdiği Erdoğan ve arkadaşlarını onu terk ederek ABD desteği ile parti kurarak iktidara gelmeleri idi…

Çünkü İslam dünyasında gelişen İslam’a dönüş hareketlerini önlemek ve durdurmak için dünyacı Müslümanlarla birlikte hareket etmek ABD’nin mutlak olarak sahneye koyacağı son İSLAMİZASYON projesi idi.

İşte bu son İSLAMİZASYON projesi ile başlatılan ve Kurana dönüşlerin siyaset sahnesine çıkmaması için uygulanan çalışmalar son olarak yapılan yerel seçimlere de yansıyarak söyleyebiliriz ki TÜRKİYEDE KAZANAN İSLAMİZASYON OLDU HEM DE AKP’NİN ELİ İLE…

Selam ve dua Allah’a gerçek manada tabi olanlaradır…