Maalesef şehrimizde meydana gelen salgın haberleri hepimizi üzmüştür. Olayların gelişmesine baktığımızda genelde İstanbul’dan ve diğer batı illerinden gelen şahıslardan kaynaklı bir salgın yayılması meydana gelmiştir.
Son olarak, Ortanca köyünde yine dışardan gelen şahıslar yüzünden hızlı bir yayılma meydana gelmiş ve daha önceki vakalarda da olduğu üzere sanki tek suçluymuş gibi kamuoyunun tepkisini düşürmek için halkanın en zayıf noktası olan muhtarı apar topar görevden uzaklaştırıp, soruşturma başlatılmıştır.
Tabi burada şunu sormadan geçmek olmaz tek suçlu Muhtar mı? Eline belge verip memleketine gönderen veya doktora gidip test sonucu pozitif çıkan Abdullah Eralan’ı evine göndererek bir gün sonra muhtarı arayarak dün gelen hastanın testi pozitif çıktı diyen doktorun mu? Veya hasta 112yi aradığında kendisine kendi imkanlarınla hastahaneye gelebilirsin diyen sağlık çalışanlarının mı? Yoksa taziyeye il dışından gelerek sorumsuz davranan akrabalarının sağlığını riske atan sahısların mı? Bunlara da bir bakmak lazım. 
Eline belge vererek gönderilen şahısın taziye yerine veya yakınlarının evine gitmesini muhtar nasıl engellesin? O Vatandaş muhtara elimde belgem var devlet bana izin vermiş sen bana karışamazsın demez mi? Zaten olayın vuku bulduğu anda muhtar Mehmet Nuri Yönten gerekli uyarıları defalarca yaptığını ve karakola haber verdiğini, taziye çadırının kurulmadığını ve taziye yemeğinin de verilmediği hem kendisi hem de köylüler tarafından dile getirilmektedir. Bu durumda Muhtarın taziye evinin içinede müdahale etme şansıda yoktur. 
Fakat olay başlar başlamaz muhtarı suçluymuş gibi gösterilerek kendi köylülerinin akrabalarının ve tüm kamuoyunun gözünde küçük düşürerek onca tepkilere, hakaretlere, küfürlere maruz kalmasının hesabını kim verecek?  
Burada sorun aslında muhtar tek değil bunu görmek lazım. Şayet ihmal varsa cezasını çeksin ona diyecek bir şey yok fakat burada olaya her yönüyle bakmak ve o şekilde değerlendirmek gerek. 
Daha önceki yazılarımızda da her ne kadar bazılarının hoşuna gitmesede memleketimizin sahipsiz olduğunu  42 cana mal olan çığ felaketinde dile getirdik burada da ihmal veya ihmaller yaşandı ve müfettiş gönderildi fakat bir netice çıkmadı. Olan yine hayatını kaybedenlere ve yakınlarına oldu. Ateş düştüğü yeri yaktı.
Bakınız İzmit Körfez köprüsünün yapımında halatın kopması sonucu kendisini sorumlu tutan 51 yaşındaki japon mühendis hatasını kabul etmeyerek canına kıyıyor. Dikkatinizi çekeyim her hangi bir kimse ölmüyor sadece halat kopuyor ve mühendis bunu kabullenemiyor.  
Yıllardır memleketimizde bir çok acı vaka yaşandı fakat bir yetkili de çıkıp onurlu bir duruş sergileyerek bu olayın sorumlusu benim, cezama razıyım ve istifa ediyorum deme ferasetini gösteremedi maalesef.
Bildiğiniz gibi ilk vaka İstanbul’da ortaya çıktı ve en çok ta covıt19 bu şehrimizde yaygınlaştı buradan Anadolu şehirlerine yayılmasını engellemek için Yurt dışından gelen vatandaşlarımıza uygulanan 14 günlük garantina süresini İstanbul’dan diğer iller gitmek isteyen vatandaşlar içinde zorunlu yapılabilirdi. Bu şekilde biraz olsun salgının yayılması önlene imkanı olurdu. 
Nihayetinde hassas bir süreçten geçiyoruz bunun bilincindeyiz. Fakat başkalarının hatalarını başkalarına atarak veya üstünü kapatarak bir yere varmamız düşünülemez ve topluma da haktan hukuktan söz etmemiz beklenemez. Böylesi olaylar karşısında bu kişi benim partimde, bu benim adamım, bu benim yandaşım veya bu benim akrabam dediğimiz sürece bir yere varmamız mümkün olmayacağı aşikardır ve bunun vebalide ağırdır.  
Bu yazıyı yazdığım zaman maalesef yine bir taziye ve yine İstanbul'dan gelen bir sahıs ve ortada bir çok yeni covit19 vakası daha ne kadar devam edecek? Anlayamadım. 
Milyonlarca insanı evlere hapis ediyorsunuz ama İstanbul veya başka ilden gelenler de elini kolunu sallayarak şehre girip hastalığı bulaştırıyor. 
Bu ne yaman çelişkidir. 
Selam ve dua ile...