“Bir gün yoksul ve yalnız bir köye elinde torbası ile bir yabancı gelir. Gelen yabancıdan korkan köy halkı evlerine kapanır. Yabancı, köy halkına kendisinden kimsenin korkmamasını, sadece bir gezgin olduğunu, gece için yatacak bir yer istediğini, bunun karşılığında malzeme verdikleri takdirde onlara yemek yapabileceğini söyler.

Köy halkı yabancıdan çok korkmuştur, çok da yoksul oldukları için fazla yiyecekleri yoktur ve hiçbiri yemeklerini yabancı ile paylaşmak istememektedir. Ona paylaşacak bir şeyleri olmadığını ve kimsenin onu misafir etmek istemediğini söylerler.

Yabancı “Olsun” der, “Siz beni istemeseniz de ben bu gece burada kalmak zorundayım. Gece karanlıkta yola devam etmem çok zor, kendim için bir çorba yapacağım isterseniz, siz de benimle çorbayı paylaşabilirsiniz.”

Yabancı köyün ortasında bir ateş yakar, kuyudan su çeker ve torbadan çıkardığı kazan ve bir de taşı çıkarır, taşı da boş kazanın içine atar. Bunları yaparken bir yandan da kendi kendine konuşmaya başlar: “Nefis bir çorba bu, harika olacak, keşke bir parça kabak da olsaydı.”

Bu arada bütün köy halkı evlerinin penceresinden gizlice yabancının çorba yapışını merakla seyretmektedir. Köydekilerden biri evinden küçük bir kabağı korka korka yabancıya getirir. Yabancı kabağı alır ve çorbanın içine koyar. Tekrar kendi kendine konuşmaya başlar:

“Harika bir taş çorbası bu, kabakla çok daha leziz oldu, keşke biraz da havuç olsa.”

Köylüler yavaş yavaş evlerinden çıkarak kendilerine sakladıkları sebzelerden ufak parçalar getirmeye başlarlar. Yabancı bütün sebzeleri alır ve kaynattığı taş çorbasının içine doğrar. Bir yanda çorbanın harika olduğunu söylemeye devam eder. Sonunda çorba pişer ve yabancı tüm köylülere evlerinden tabak getirmelerini söyler ve hep birlikte çorbayı içerler. Çorba çok güzel olmuştur. Herkes şaşkındır. Ortada hiç bir şey yokken bir anda bir taş sayesinde nefis bir çorba yapılmış ve aç olan herkes doymuş. Uzun zamandır bir araya gelmeyen insanlar ateşin etrafında konuşmaya başlamıştır. Köylüler bu güzel günü yeniden yaşamak için yabancıdan elindeki sihirli taşı satmasını ister. Yabancı taşı asla satmayacağını belirtir ve ertesi gün köyden ayrılır. Dönüş yolunda çocuklar yabancıyı beklemektedir. Yabancı çantasından taşı çıkarır ve en genç olanına taşı verir: “Sihir taşta değil. Bu sıradan bir taş, köye girerken yolda bulup heybeme atmıştım. Asıl sihir köylülerde, mucizeyi onlar gerçekleştirdi. Sen de artık yeni bir mucize gerçekleştirebilirsin” der.


***

 

Bu bir Portekiz Halk Masalı.

Geçtiğimiz günlerde Necdet Takva’nın Van adaylığı ile özdeşleştirilerek, ‘newspapervan’ adlı bir hesap tarafından paylaşılmıştı.

Takva da, o masalı, “Okuyun, okutun” şeklinde paylaşıvermişti.

Doğrusunu söylemek gerekirse Takva’nın adaylığı ile bağdaştırıldığında enfes bir örnek oluvermiş, ‘cuk’ oturmuş.

Neden mi?

Çünkü Takva’nın adaylığı tıpkı masaldaki o ‘yabancı’nın hikayesine benziyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bizatihi davet edilip adaylığı açıklandıktan sonra Van’a geldiğinde adeta o yabancı gibi bir boş kazanı vardı.

O boş kazanın içine ‘değişim’i başlatan taşı attı.

Parti ehli bile ona yabancı ve çekimser bir şekilde bakarken, o çağrısını yapmaya devam etti.

 

***

 

Takva, dışardan gelen, tepeden aday gösterileren, Ankara’nın Van’a hediye ettiği bir isim değildi.

Kazanı ateşin üstüne koyduktan sonra verdiği mesajlar da tıpkı Van TSO sürecindeki mesajlar gibiydi:

“Alan daraltmaya değil alan açmaya geldim” diyor. “Ben bu evin bir çocuğuyum.” diyip “Beni tanıdıkça seveceksiniz.” diyor. Özgüveni yüksek. Bu kentte adaylığı ile bile bir şeylerin değiştiğinin mesajını veriyor. “Adaylığımla bile, gelecekle ilgili bir mesaj verildi.” Sözünü hatırlatıyor sık sık. Kimseyle kavga etmemeye özen gösterip, “Tüm Van’dan, tüm parti tabanlarından destek alacağım.” sözlerine yer veriyor. O bunları söyledikçe de etrafındaki insanlar kalabalıklaşıyor. İnsanlarla adeta 3’erli, 5’erli tokalaşıyor. Gittiği yerlerde sevgi seline uğruyor. Büyük bir ilgi alaka görüyor. Hiç çekinmeden paylaştığı ‘sıradışı’ mesajlar şimdi artık çok büyük kitlelere ulaşıyor. Anlayacağınız çorbası kaynadıkça malzemesi bollaşıyor. Keyifle çorbasını karıştıran Takva, “Gençler” diyor, “Kadınlar” diyor. “Beraber kazanacağız” diyor. Bu sürecin sonunda mutlaka bir ‘başarı hikayesi’ olacağını her fırsatta vurguluyor.

 

***

 

Öyle ya da böyle o kazanda bir çorba pişecek.

O kazana şimdiden bir çok Vanlı kendinden bir şeyler katmaya başladı.

Çorbanın şimdilik eksik bazı malzemeleri var.

Onlar da ilçe adaylarının gelmesi ile tamamlanacak.

Eğer bu ‘değişim’ taşının kaynadığı çorbaya tuz-biber olacak isimler olursa bu çorba yabancının mucize çorbası gibi bir şey olacak.

Sonunda ne olacak bilmem...

Ama bu haliyle bile Takva, Ak Parti’ye, Ak Parti’li olmaya dair bir çok şey değiştirdi. Sadece belli kalıplara takılı kalmadan AK Partililiği Van’da yeniden tanımlayacak bir sürecin fitilini ateşledi.

O seçimi kazansın ya da kazanmasın, AK Parti’nin Van adayı olmak artık ‘bazı’ kriterler, ‘meziyetler’ gerektirecek.

Ehliyeti olmayan, liyakati olmayan, ‘farklı’ bir şeyler söylemeyen Van’da insanları temsil etmeye yeltenemeyecek.

Diyorum ya, çorbanın dumanları çıkar çıkmaz farklı bir koku gelmeye başladı bile.

 

***

 

Ha bu arada çorba kaynadıkça ‘yabancı’, ‘dışardan’ gibi ithamlar da yavaş yavaş potada erimeye başladı.

“Reisin adayı” olması ile ilk günden zaten ‘sağlam’ bir dayanağı olan Takva, kentteki bir çok kesimin, parti tabanının gönlüne girdi bile.

Üstelik partinin de bundan sonra onun adaylığı üzerinden bir ‘manipulasyon’ yapmasının imkanı yok. Çünkü Ak Parti’nin İstanbul adayını açıklayan Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tam da Van’daki o çatlak sesleri duyar gibiydi.

Dedi ki:

“Bazıları ‘bizim içimizde yok muydu’ diyor. Ne demek içimizde yok muydu? Bizim dışımızda diye bir şey var mı. Bizim görevimiz emaneti ehline vermektir.”

Olay bitmiştir!

O yüzden artık şu içler-dışlar olayından çıkıp bu işe takılanların çorbaya tuz katmasının vakti geldi diye düşünüyorum ben.

Yine de siz bilirsiniz!