24 Ağustos 2015 tarihinde kalkış saati 18.00 olan TK 7086 sefer sayılı Anadolu Jet uçağınıza binen yolculardan biriyim. Kalkış yeri Ankara Esenboğa, varış Van. Uçağınız 20 dakika rötarla 18.20’de hareket etti. Sebebini merak edip sormadım, sanırım diğer yolcular da sormadı. Van Ferit Melen Havaalanı’na iniş beklenirken pilotlarınızdan Van’da hava şartlarının kötü olduğuna ve oraya iniş yapılamayacağına dair açıklama geldi. Böylece uçak, yanılmıyorsam 20.00’de Erzurum’a iniş gerçekleştirdi. Pilotlarınız, yetkililerden bir açıklama gelinceye kadar uçakta beklememizi duyurdular. Dakikalar geçti, herhangi bir açıklama yapılmadı. Pilotlar ve hostesler arada bir mikrofona uzanıp muğlak cümleler kurmaktan öteye gidemediler. Karmakarışık ifadelerle giriştikleri yarım yamalak açıklamalar, onların da nasıl bir yol izleneceği konusunda bilgi sahibi olmadıklarını açıkça gösterdi bize. Kararsızlardı; çünkü sağlıklı bilgi alamıyorlardı. Derken yolcularda huzursuzluklar başladı. Yaşlı bir yolcunun fenalaştığını ve sağlık ekibinin müdahale için uçağa geldiğini duyduk. Fakat ortada hala herhangi bir şirket yetkiliniz yoktu. Uçakta çok sayıda engelli de vardı ve yakınlarının sabrı taşmak üzereydi. Sonraki dakikalarda pilotlarınız tutuk cümlelerle birkaç açıklama daha yaptılar. Buna göre inmek isteyen yolcular Erzurum’da inecek, inmek istemeyenler geri dönecekti; çünkü uçak Ankara’ya dönüş gerçekleştirecekti. Erzurum’da kalmak ya da geri dönmek isteyenlerin sonrasında nasıl yönlendirileceği, Van’a ne zaman uçuş yapılacağı ve konaklama imkanı sağlanıp sağlanmayacağı konusunda da doğru düzgün bilgi verilmedi. Bu konularda bilgi almak için ayağa kalkıp çıkışa doğru yürüdüm. O sırada pilotlarınız ve hosteslerinizle durum tartışmasına girmiş olan yolculara katıldım. Pilotlarınız üzgündü ve yapılması gerekenin Ankara’ya uçuş gerçekleştirmek olduğunu söyleyip bizi sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Hostesleriniz tartışma ortamında yükselen seslerden son derece huzursuz ve telaşlıydılar. Yolcular da kararsızdı ve bir an önce Ankara’ya dönmek isteyenlerle kalıp kalamayacağına yapılan yetersiz açıklamalardan ötürü karar veremeyenler arasında gerginlik başladı. Böylece tartışma büyüdü. Sonrasında gelen açıklamalarda bize Erzurum’da kaldığımız takdirde konaklama ve karayolu ulaşımında hiçbir şekilde yardımcı olunmayacağı, bunun gerekçesinin de karayolu ulaşımında bugünlerde yaşanan tehlike ve riskler olduğu duyuruldu. Ankara’ya devam etmek isteyen yolcular için de bir sonraki gün ek sefer düzenlenebileceği dışında herhangi bir açıklama yapılmadı. Ankara’da konaklama imkanını şirketinizin sağlayıp sağlamayacağı duyurulmadı. Uçakta yabancı uyruklu yolcularınız vardı. Durum, en başından beri Türkçe anonslarla ifade edildiği için şaşkın halde diğer yolculara sorular sorarak merak gidermeye çalıştılar. Fakat biz yeterli bir yardım sunamadık onlara. Onlar için ayrıca İngilizce anonsla bilgilendirme yapılmadı. Yolcular ve kabin ekibi arasındaki tartışma büyüyünce duruma havaalanı polisi dahil oldu. Bu bile insanları yatıştırmaya ve ortamı sakinleştirmeye yetmedi. En son pilotlarınız polise bütün yolcuları uçaktan indirmesini söyledi. Polisin anonsu da bu yönde oldu. Ben pilotlarınız ve hosteslerinizle ayaküstü bir tartışmaya girmek zorunda kaldım. Konuşup bilgi alabileceğim başka kimse yoktu çünkü. Yetkililerinizin neden gelip bir açıklama yapmadığını sorduğumda pilotunuz ‘Çünkü korkuyorlar ve iki yüz kişinin sorumluluğunu almak istemiyorlar. Bu yüzden uçağa gelmeyi düşünmüyorlar.’ yanıtını verdi. Bunu orda tartışmaya katılan diğer yolcular da duydu. Yanıt hem şaşkınlık hem hayal kırıklığı yaratmakla birlikte yeterince huzursuz etti beni. Yetkili isimlerin uçağa gelip açıklama yapmamaları halinde hiçbir yere ayrılmayacağımı söyledim. Yolcuların çoğunluğu benim gibi hareket eden ve o sırada tartışmaya dahil olan insanlardı. Fakat uçakta hasta ve engelli yakını bulunanların sabrı taşmıştı ve bu da gerginliği gittikçe tırmandıran bir iletişimsizliğe sebep oldu. Polis oradaydı, pilotlarınız çaresiz, yorgun ve üzgündü. Hostesleriniz telaşlı, bitkin ve bıkkındı. Fakat ilginçtir, yetkilileriniz durumu bildikleri halde hala ortada yoktu. Gelmeyi de düşünmüyorlardı. Durumu ilerde izah etmeme yarayacak bir tek fotoğraf karesi alayım düşüncesiyle hareket ettiğimde bana yüksek sesle çıkışan hostesiniz bile ‘Şu durumdayken çalışanı olduğum şirketimden nefret ettim.’ dedi bana. İçinde bulunduğum tartışma ortamı yeteri kadar mide bulandırmışken ve bize nerde nasıl kalacağımıza, hangi imkanlarla Van’a ulaştırılacağımıza dair aydınlatıcı bilgi verilmemişken iki arkadaşımla uçaktan ayrıldık. Erzurum otogarına gidip kendi imkanlarımızla biletlerimizi temin edip otobüsle evlerimize ulaştık. Uçağınız ve kalan yolcuların sonrası hakkında şu an bilgi sahibi değilim. Fakat yazmışken siz değerli(!) yetkililere söyleyecek sözüm olduğunu biliyorum. 


Sevgili THY!

Televizyon ekranlarının renkli ve güler yüzlü figüranlarıyla çektiğiniz apaydınlık reklam filmleriyle tanıyorum sizi. Dünya çapında gerçekleştirdiği uçuşlarla göz dolduran, isminden gururla söz ettiren büyük bir havayolu firmasısınız. Sahip olduğunuz prestij her yolculuğumuzda sizi tercih etmemizde büyük etken. Buna ailenizin güler yüzlü hizmet anlayışı da dahil tabi. Fakat sözünü ettiğim uçuşta yaşattığınız hayal kırıklığı sizin hakkınızdaki bütün olumlu düşüncelerimi yerle yeksan etti. Sizin nezdinizdeki insani değerin değil değersizliğin en güzel örneğine söz konusu uçuşta şahit kıldınız beni. Doğrusunu söylemek gerekirse yetkililerinizin pilotunuza ‘bizi iki yüz insanla yüz yüze getirmeyin’ şeklindeki çıkışmasını duyduğumda bir kamera şakası sandım ilkin. İnsan odaklı büyük bir havayolu şirketinin yetkili isimlerinin bu kadar zavallı ve benmerkezci bir düşünce sistemiyle hareket ettiklerini görmek beni inanılmaz derecede üzdü. Bunu kabullenemiyorum. Nasıl oluyor da Erzurum’a zorunlu iniş yapmış ve içinde yüzlerce yolcusu olan bir uçaktan sorumlu insanlar çözüm odaklı bir adım atmaktansa sorunun varlığını yadsımayı tercih edebiliyor? Hepiniz orada değildiniz, aynı anda olamazdınız zaten. Fakat temsilcileriniz oradaydı; bu yüzden de seslenirken genel anlamdaki ‘siz’i kullanarak söylüyorum: Siz ülke ve dünya çapındaki güç ve ününüzü insanlara mağduriyet yaşatmaya mı borçlusunuz? Olumsuz koşullardan ötürü iniş gerçekleştiremeyen bütün uçaklarınızda ayni sürprizi yaşatıyor musunuz yoksa kötü tesadüfe denk gelen tek kurbanlarınız bizler miydik? O uçağınızda yolculuk etmekte olan engelli ya da yaşlı hastalardan biri hayati tehlikeye maruz kalsaydı bunun hesabını kime ödetecektiniz?

 

Siz sevgili THY yetkilileri!

Pilotlarınıza, yani sizin en değerli çalışanlarınıza ‘git iki yüz sorunlu insanla sen uğraş, bizi oraya kadar getirtme’ diyecek kadar mı değer veriyorsunuz? Onların mesleki değeri, psikolojik durumu, kişisel refahı ve performansı sizin için ancak bunu mu ifade ediyor? Hosteslerinizin bağırıp çağıran ve çözüm bekleyen öfkeli insan kalabalığı karşısında yaşadığı ruhsal yıkımı hiç mi sahiplenme gereği duymadınız? Yetkililerimiz dedikleriniz başka yere zorunlu iniş yapmış iki yüz insan için bir geceliğine imkanlar yaratamayacak, ertesi gün ulaşımlarını sağlıklı bir şekilde sağlayamayacak kadar aciz mi? Bu kadarla mı sınırlı imkanlarınız? İnsana verdiğiniz değer sizin için biletlerde yazan maddi ederin ta kendisi mi yoksa? Peki siz ‘sizi karayoluyla gönderme imkanı sunmuyoruz, yollar tehlikeli’ diyecek kadar mı sorumsuzluk sahibisiniz? Van’a bilet almış ve bunun için de Van’a ulaştırmakla yükümlü olduğunuz insanlara koskoca THY olarak başlarının çaresine bakmalarını söyleyecek kadar mı acizsiniz? Siz bunu kendinize yakıştırıyor musunuz? İlkeleriniz ve vizyonunuzla bağdaşır mı bu? Yetkilileriniz hiç mi insan ilişkileri eğitimi almadı? Yoksa kendilerine güvenmiyorlar mı? Çıkıp da güler yüzle insanlara geçmiş olsun deyip iki cümleyle yaşadıkları sıkıntıya ortak olamayacak kadar mı yetersizler? Pilotlarınızı, host ve hosteslerinizi bu konuda çok iyi yetiştiriyorsunuz da bunu yöneticilerinizde başaramıyor musunuz yoksa? Erzurum’da inmeye mecbur bıraktığınız, maddi imkanı da olmadığı için otobüs bileti bile alamayan yolcudan hiç mi kendinizi sorumlu tutmuyorsunuz? Gerçekten böyle mi çalışma prensipleriniz? Erzurum’da bıraktığınız yolcularınıza uçaktayken bir anons daha yapılmıştı: Karayoluyla göndermeyiz. Hem zaten bu saatte otobüs yok. Kimse yutmadı bu bahanenizi, biliyorsunuz değil mi? Biz gecenin 23.00’ünde otobüs bulabildik. Fakat merak ettim; o karayolunda sizin sözünü ettiğiniz gibi bir tehlike yaşasaydık bunun sorumluluğunu üstlenecek miydiniz? Bir düşünelim. Kendi uçağında mahsur kalmış yolcularını akıbetlerine terk edecek kadar sorumsuz davranan bir THY’nin karayolunda başıma gelmesi muhtemel bir felaketle ilgileneceğini doğrusu sanmıyorum. Özetleyecek olursak, söz konusu uçuşta belleğimden bir daha silinmeyecek derecede başarılı(!) bir sınav verdiniz. Kutluyorum sizi. Hayattaki önceliklerinizin neler olduğunu bana bu kadar açık ve net gösterdiğiniz için. Bana kalırsa boş kalmayın, arada yenilenin. Yeni reklam filmleri için senaryolar üretmeye bakın. Hatta bu konuda bir önerim olabilir: Hani diyordunuz ya, Türkiye’de uçmadığımız tek bir yer kalsa, dünyada en çok yere uçmuşuz ne fark eder diye. Bence yeni film şöyle desin: Dünyada ve Türkiye’de onca insan uçuruyoruz, bir akşam Erzurum Havaalanı’nda 200 yolcumuzu amaaaaan bize ne canım diyerek kaderlerine terk etmişiz çok mu?

 

25.08.2015 Saat: 18.00