PKK Lideri Abdullah Öcalan, bundan tam bir yıl 163 gün önce, 21 Mart 2013 Amed Newroz'unda yaptığı bu tarihi açıklama, tüm dünyada geniş bir yankı uyandırdı. 30 yıldır kesintisiz süren silahlı mücadelede artık yeni bir sürecin kapısı, geri dönülmez bir şekilde açılmıştı. Barış ve demokratik çözüm umudunu hiç olmadığı kadar yükselten bu açıklama çoğu için sürpriz olmuş,  daha iki ay öncesinde Paris'te bir katliam yapacak kadar pervasızlaşan bazı güçlerin hesaplarını altüst etmişti.

“Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun' noktasına geldik" diyen Öcalan, bu çağrısına kulak veren milyonların şahitliğinde şunları ekliyordu: "Artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir."

GERİ ÇEKİLME BAŞLADI

Dönemin KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, sadece iki gün sonra 23 Mart'ta Öcalan'ın çağrısına yanıt verdi: "Biz hareket olarak, KCK, PKK ve HPG olarak resmi ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz. Ama eğer güçlerimize saldırı olursa, güçlerimiz kendilerini koruyacaklardır."

"Bu tarihi döneme biz PKK olarak hazırız. Biz savaşa da hazırız, barışa da hazırız" diye ekleyen Karayılan, Türk hükümeti ve parlamentosunu geri çekilme için zemin hazırlamaya çağırdı.

Nisan ayı başlarında bir Akil İnsanlar Heyeti kuruldu. Aralarında sanatçılar, akademisyenler, insan hakları savunucuları ve aktivistlerin olduğu onlarca kişiden oluşan bu heyetler, hükümetin yaklaşımları nedeniyle beklenilen sonucu vermese de Türkiye tarihi açısından bir ilki oluşturuyordu.

9 Nisan'da CHP ve MHP'nin katılmadığı bir oylamada "Çözüm Süreci Komisyonu" kuruldu. 11 Nisan'da "İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Örgüt propagandası yapan, örgüt açıklama ve bildirilerini basan ve yayanlara ceza verilmesinde "cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterme, övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme" şartı getirildi.  Bu yasa, kamuoyunun taleplerini çok altında olsa da, çözüm sürecinin bir sonucu olarak ele alındı.

Aynı ayın sonunda Adalet Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada KCK soruşturmaları kapsamında tutuklu bulunan 200 kişinin serbest bırakıldığı belirtiliyordu.  Bu operasyonlar Mart 2009'da Kürt siyasi partisinin yerel seçimlerdeki zaferi ardından başlatılmış, binlerce insan keyfi gerekçelerle tutuklanmıştı. KCK operasyonları kapsamında Türkiye tarihin en kitlesel gözaltılar gerçekleşmişti. Gazeteciler, avukatlar, öğretmenler, insan hakları savunucuları, yazarlar, öğrenciler, çocuklar, kısaca Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde yer alan ve hükümete muhalif olan hemen herkes KCK operasyonlarının hedefi haline getirildi.

Geri çekilmeye ilişkin beklenen açıklama 25 Nisan günü geldi. Kameraların karşısına geçen KCK Yürütme Konseyi üyeleri, çok sayıda gazetecinin izlediği bir basın açıklaması ile gerillaların Güney Kürdistan'a çekileceğini duyurdu.  "Mayıs 2013 tarihinde başlayacaktır" diyen KCK'li yetkililer, "Gelinen noktada sömürgeci egemen zihniyetin Kürt halkını ne çokça denenen baskı, sürgün ve katliamlarla, ne de asimilasyonla yok etmesinin mümkün olmadığı açığa çıkmış ve artık bunun önü alınmıştır; çetin bir mücadeleyle Kürdistan halkı ve her Kürt bireyi kimlik ve kişilik kazanmıştır" dedi.

SOMUT ADIM TALEPLERİ VE ARTAN KAYGILAR

Heyetler aracılığı ile İmralı, Kandil ve hükümet arasındaki trafik de giderek sıklaşıyordu. Yeni süreç uluslararası alanda selamlandı. Nisan ayında Avrupa Parlamentosu Türkiye ilerleme raporunda,  çözüm sürecine yer verilerek bu sürecin tarihi bir başarı ve anlaşmayla sonuçlanabileceği belirtildi. Raporda, yürütülen görüşmelerin müzakereye dönüştürülmesi gerektiği vurgulandı.

Mayıs ayında Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'ye ziyareti sırasında Barack Obama sürece desteğini açıkladı:"Türkiye'yi çok uzun süredir rahatsız eden PKK şiddetine yönelik tarihi ve barışçıl çözüm arayışları konusunda siz ve Türk halkının cesaretine yönelik takdirlerimi iletmek istiyorum."

14 Haziran günü 15 kişilik ilk gerilla grubunun Medya Savunma Alanları'na ulaşmasıyla, çözüm süreci boyutlandı.  Bir gün sonra, Öcalan'ın daha önce dile getirdiği "Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı" Amed'de toplandı. Öcalan'a özgürlük talebinin yinelendiği bu iki günlük konferansta "Kürdistan halklarının kendi tercihleriyle özerklik, federasyon veya bağımsızlık gibi statülerini belirleme hakkına sahip olduğu" vurgulanırken, uluslararası topluma da PKK'yi "terörist örgütler listesinden" çıkarmaları çağrısı yapıldı.

Zaman ilerledikçe hükümet cephesinden çözüm sürecini besleyecek somut adım gelmemesi kaygıları arttırdı. Özelikle Temmuz ayından itibaren Kürt cephesi bu kaygılar daha yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Kürt siyasi hareketi yöneticilerinden Gültan Kışanak, Kandil'de yaptığı görüşmeler ardından 5 Temmuz'da yaptığı açıklamada sürecin gidişatı konusunda kaygılı olduklarını söyledi.  Aynı gün gerilla alanlarında Kongra Gel 9. Genel Kurul toplantısı sonuçlandı. 30 Haziran'dan beri Kürdistan'ın dört parçası ve Avrupa'dan da katılımların olduğu 162 delege toplantı halindeydi. Toplantı sonucunda KCK eşbaşkanlık sistemine geçti ve Yürütme Konseyi Eşbaşkanları Cemil Bayık ve Bese Hozat oldu. Murat Karayılan ise Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı oldu.  Toplantı bileşenleri Genel Kurul'da Öcalan’ın 21 Mart'taki deklarasyonunu hareket ve halk olarak sahiplendiklerini kaydederek, AKP’ye rağmen sonuna kadar geliştireceklerini gösterdiklerini belirttiler. Sürece ilişkin kuşkularını dile getiren Genel Kurul, bundan sonraki adımların paralel ve karşılıklı olmadığı takdirde sürecin tıkanabileceği, bunun tek sorumlusunun da AKP olacağı konusunda uyarıyordu.

29 Temmuz günü bu kaygılar Öcalan tarafından da dille ifade edilerek, hükümetten bir adım önce adım atılması istendi. Kardeşi Fatma Öcalan ile görüşen Kürt Halk Önderi, "1 Ekim’e kadar hükümet adım atmalı. 1 Ekim'den sonra süreçten çekileceğim demiyorum ama o tarihe kadar adım atılmazsa süreci geliştiremeyeceğimiz açıktır" dedi.

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, 19 Ağustos günü yaptığı açıklamada Türkiye'nin barış süreci konusunda ciddi olmadığını kaydederek, "Süreç çökerse PKK'nin geri çekilmesi bir yana güneye çekilenler kuzeye dönebilir. O zaman daha büyük bir savaş olabilir. Ama ben sürecin bu aşamaya gelmesini istemiyorum" dedi.

GERİ ÇEKİLME DURDU

Anadilde eğitim, koruculuğun lağvedilmesi, demokratik çözüm sürecinin yasal güvenceye alınması ve tutsakların serbest bırakılması gibi talepler hükümet cephesinde somut bir karşılık bulmazken, 9 Eylül 2013'te KCK geri çekilmenin durdurulduğunu açıkladı.  KCK,  “Gerillanın çekilişi durdurulurken ateşkes konumu korunacaktır. Ateşkes konumunda kalınması AKP'ye Önder Apo’nun projesi doğrultusunda adım atmasına fırsat vermek anlamına gelmektedir” dedi. KCK, "Hareketimizin bu kararı almasına neden olan AKP’nin sorumsuzca yaklaşımları ve çözüm konusunda hiçbir adım atmamasıdır. Gerillanın çekilme konusunda ikna olmasını sağlayan hiçbir adımın atılmaması gerillanın geri çekilme hareketini sürdürmesini sonlandıran temel etken olmuştur" diye ekledi.

Bir hafta sonra, 15 Eylül günü İmralı'dan dönen BDP heyeti şu mesajı getirdi: "Bir yıl önce başlattığımız diyalog sürecini bundan böyle yeni bir formatla yani anlamlı bir müzakereye evrilterek, derinleştirerek sürdürmek gerektiğini düşünüyorum. Anlamlı bir müzakere için gerekli olanak ve araçları devlete de Kandil'e de iletmiş durumdayım. Özellikle devletin, derinlikli bir müzakere için yeterli araçları ve imkânları yaratması sürecin ilerlemesi için elzemdir. Çözüme gidecek yolların ancak bu şekilde açılacağı gerçeğinden hareketle hükümetin de konuyu ciddiyetle ele almasını umuyorum. Bu aşamada karşılıklı ateşkes durumunun korunuyor olmasına anlam biçtiğimi belirtmek istiyorum. Hepimiz, sürecin çok anlamlı olduğunun farkındayız. Ancak anlamlı olduğu kadar zor ve çetin geçeceğini de hepimiz biliyoruz."

SÜRECİN BAZI SONUÇLARI

Yıl sonuna doğru ilk kez Öcalan'ın fotoğrafları kamuoyuna ulaştı. Kürt medyası ve sosyal ağ üzerinde Öcalan'ın cezaevinde çekilmiş fotoğrafları servis edildi.

Öcalan tarafından başlatılan demokratik çözüm süreci tüm bölgede etkisini gösteriyordu. Öcalan'ın fikirlerinin hayat bulmaya başladığı Batı Kürdistan'da Ocak 2014'te üç kanton ilan edildi: Cizire, Afrin ve Kobani.  Temmuz 2012'de başlayan Batı Kürdistan devrimi ile çözüm süreci bu süre içerisinde birbirinden doğrudan etkileyen ve birbirini besleyen bir öneme sahip oldu.

Aynı ay içerisinde, Türk cezaevlerinde KCK davaları kapsamında tutuklu olan BDP'li vekiller serbest bırakılmaya başlandı. Beş vekil ve halk tarafından seçilmesine rağmen Meclis kürsüsü AKP tarafından gasp edilen Hatip Dicle cezaevinde bulunuyordu. İlkin üç vekil bırakıldı, ardından da Hatip Dicle dahil diğerleri.

18 Mart günü Öcalan'ın tutukluluk koşullarına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) bir karar çıktı. Mahkeme Öcalan'ı "kısmen haklı" bulurken AİHS'nin şartlı tahliye imkânı olmadan ömür boyu hapis cezasıyla ilgili başvuruyu oy birliğiyle kabul etti.

21 MART 2014: YASAL ÇERÇEVE KAÇINILMAZ

Çözüm sürecinin başlamasından bir yıl sonra yine 21 Mart Amed Newroz'unda bir mesajı okunan Öcalan, yasal çerçevenin kaçınılmaz olduğunu söyledi: "Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur."

TOPLUMSAL TEPKİLER

Çözüm sürecinde, Türkiye benzeri görülmemiş toplumsal tepkilere de tanıklık etti. Mayıs 2013'te başlayan ve haftalarca kesintisiz süren Gezi parkı direnişi ardından Nisan 2014'ten itibaren hükümetin çözüm süreci karşısındaki eylemsizliğine karşı Kürdistan kentlerinde yeni bir eylem dalgası başladı. Çözüm sürecine rağmen hızlanan karakol-kalekol inşaatları ve doğayı tahrip eden barajlara karşı Hakkari'de başlayan nöbet eylemleri, 24 Mayıs'ta Lice'nin katılmasıyla boyutlandı.  Lice'de yol kesme eylemine 7 Haziran günü yapılan devlet saldırısında 24 ve 50 yaşlarında iki kişi asker kurşunuyla katledildi. Bu saldırı ardından protestolar tüm Kürdistan ve bir çok batı kentine yayıldı.  9 Haziran günü Siirt'te de 80 yaşındaki bir kişi karakol protestosunda polisin kullandığı yoğun gaz bombaları nedeniyle hayatını kaybetti. Adana'da da 15 yaşındaki bir çocuk 15 Haziran günü polis gazının hedefi olarak katledildi. Protestolar köylere kadar indi.  Hakkari, Muş, Bingöl, Erzurum, Malatya, Mardin, Şırnak, Siirt, Dersim, Amed, Van, Adana, İstanbul, Mersin, Bursa ve İzmir gibi kentlerde insanlar sokaklara çıkarak tepkilerini ifade etti.  Lice'ye saldırının başladığı 7 Haziran'dan 18 Haziran'a kadar Türk polisi 35'i çocuk olmak üzere 230 kişiyi gözaltına alırken, bunlardan 8'i çocuk 25'i Türk adaleti tarafından cezaevlerine dolduruldu.

ÇERÇEVE YASASI

Öcalan’ın başından beri işaret ettiği sürece yasal güvencenin ilk adımı ancak Temmuz ayının başında atılabildi. Öcalan ve devlet arasındaki görüşmelerin sonucu Hükümetin çözüm sürecine yasal dayanak oluşturmak için hazırladığı 6 maddelik çerçeve tasarı, Meclis'ten geçerek yasalaştı. 37'ye karşı 237 oyla kabul edilen tasarı 'Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesi' başlığını taşısa da içerik olarak, çözüm sürecinde tüm yetkiyi Bakanlar Kurulu'na veriyordu.  Bu yetki çerçevesinde Hükümet, yurtiçi ve yurtdışındaki kuruluşlarla temas kurulmasına karar verebilecek, kişi ve kurumları bunun için görevlendirebilecekti.

MÜZAKERE AŞAMASINA GEÇİLECEK Mİ?

PKK'nin silahlı mücadeleye başlamasının 30'uncu yıldönümü olan 15 Ağustos günü İmralı'ya bir kez daha giden HDP heyeti, dönüşte Öcalan'ın mesajını getirdi. Öcalan, 30 yıllık savaşın demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasında olduğunu söylüyordu: "Bu 30 yıllık savaş büyük bir demokratik müzakereyle sonuçlanma aşamasındadır. Demokratik müzakere süreci tarihi ve toplumsal olarak derin bir anlama sahiptir. Etkileri ve sonuçları çok büyük olan bir süreçten geçiyoruz. Bu süreç sadece Türkiye'de değil tüm bölgede ağır sorunların çözümüne dönük barış ve özgürlükler temelinde model olacak tarihi imkanlar barındırmaktadır."

İmralı heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder, 16 Ağustos'ta yaptığı bir açıklamada, Öcalan'ın Eylül sonunu işaret ettiğini söyledi: "Kendisi Eylül sonunu işaret ederek, bu tarihe kadar temel ilkelerin belirlenmiş olmasını, ortaklaşılmış olmasını ve yine bu temel ilkelerin imza altına, belgeli şekilde imza altına alınmasının öneminden bahsetti. Süratle İzleme Kurulu, müzakere heyetleri ve kendisinin bu ilkelerin belirlenme sürecindeki çalışma koşullarının, başta sekretarya olmak üzere yaygın ve seri görüşmeler yapabilmesine dönük bir tutumun ortaya çıkmasının önemli olduğunu açıkladı."

Heyetin bir diğer üyesi Pervin Buldan da yeni adımlar ve mesajlar için 30 Eylül tarihine işaret etti: "30 Eylül tarihi verildi, Beşir Atalay tarafından da verildi, Sayın Öcalan tarafından da verildi. Dolayısıyla 30 Eylül'e kadar bir yol haritasının netleşmesi gerektiğini düşünüyoruz."

Kaynak: 
Editör: TE Bilisim