Eskiye dair gelenek veya göreneklere olan bağlılık zaman geçtikçe sıkı sıkıya bağlanılır, bizlerce. Bazı alışkanlıklar çoktan unutulup gömülmüştür yüreklerde. Bazıları gönül kaybolmasına el vermez.

Sözü Van Gölü yöresinde yaşayan kırsal kesimin hala canlılığını koruyan bazı kurallarına getirmek isterim.

Bir çay mevzusu var ki hiç bitmez. Van yöresi için çok mühim bir meseledir. Çaysız bir gün geçiren bir kişi “Weyy! Serê min diêşe. Min îro çay venexwar” dememesi nadirdir.

“Vanlılar çok çay içer”miş. Bunu siz de sık duyuyor musunuz bilemiyorum. Ama şehrin dışında bir yerdeyseniz çay ikramı sırasında o söz sarf edilmeden durulmuyor. Benim bildiğim Karadenizliler hatta İngilizler çay tüketiminde bir numaradır.

Van kırsalında bir çay servisi var ki kendine has dedirtiyor. Misafirler geldiğinde, çay servis etme ritüeli çok disiplinli kurallara bağlı kalınarak servis edilir.

Misafir kadınlar ayrı odaya, erkekler de ayrı odaya geçerler. Evin direği (baba) misafirlerin aşağısında daha doğrusu kapının biraz yakınında serili minderde oturur. Bu durum geçmişten gelen bir saygı göstergesidir. Tevazu kokar.

Birkaç kelamın belini kırdıktan sonra ev sahibi kişi varsa oğluna gözüyle, kaşıyla çay zamanı olduğunu hatırlatır.

Evin küçüğü, çay dolduracak kadar kabiliyetli, çaydanlıkları odanın bir köşesine bırakır. Oturur, çaydanlıkların önünde. Sıra servis etmeye gelince, çok dikkat etmelidir. Yoksa babadan “Bê femo! Keroo” diye başlayan azar kulaklarında çınlanır.

Misafir odasındaki dört bir yana serpilmiş misafirlerden yaşça en büyüğüne sonra ondan küçük olana doğru çay servisi yapılır. Büyüklere saygıdan dolayıdır. Bu büyüklerden öğrenilmiş bir ahlak kuralıdır.

Çay servisi sırasında gözler çay bardaklarını dikizler. Çünkü çayı koyu içen de var, açık içen de var, tavşan kanı kıvamında içen de var. Hal böyle olunca, çayın rengi kişiden kişiye değişmiş olur. Tam da çay bardaklarının doldurulması işlemine gelince; sağdan, soldan, her bir köşede mutlaka “xarzi min çaya min bra zelal be” ya da “ bra dem be” sesleri duyulur.

Çay adeta bir iletişim sembolüdür. Bir ziyaret esnasında, bir misafir ağırlamada çaysız yapılamaz. Çay, gönülleri birlikte hoş eden bir dünya içkisidir.

Hem sohbet, hem çay eş zamanlı birlikte bu ritüel gerçekleşmeye devam eder. Çayın kaç bardak içilecek kuralı yoktur. Gönülleri tok eden, karnı şişirinceye dek çay içilir. Bu yörede böyledir. Üç bardağa, beş bardağa sonrası eğer göbek kaldırırsa hatır çayı, ısrar çayı diye devam eder.

Bir de bu yörede şöyle bir şey var: qıtlama şeker çay içme şekli… Bu vazgeçilmezdir Vanlılar için. Sigara bırakılır, qıtlama çay içme şekli terk edilmez. Konusu bile tartışmaya açık değildir.

Çay içmeye eş zamanlı başladığı gibi eş zamanlı da bitmez. Misafiri ağırlayan ev sahibi en son çay içmeyi bırakan kişidir. Yok, eğer misafirlerinden önce çay içmeyi bırakacak olursa bu ayıp ve kusurlu bir davranış biçimi olarak algılanır. Çünkü misafir kendini rahat hissetmez, utanır. Kendini fazla bekletmemeyi bir mütevazı göstergesi olarak çay içmeyi bırakır.

Bu durum genelde kırsal kesim için geçerlidir. Bu ahlak kuralı nesilden nesile geçerek günümüze kadar devam ediyor.

Çayın tadı tüm vücuda yayıldıktan, mideler şiştikten sonra memnun bir sesle “Xude qedim ke” sesi çıkar şişkin göbekten. Ardından çay bardağı tabağın içine yan yatırılarak “İçmeyeceğim, ısrar çayınızı da hatır çayınızı da içtim” manasına gelen mesaj veriliyor.

Çaydanlıklar mutfağa gönderildikten sonra misafirin önündeki engel de kalkmış oluyor. Yani misafir artık kalkmak isterse kalkabilir. Nasıl ev sahibi misafirlerden önce çay içmeyi bırakamıyorsa, misafirler için de böyle bir saygı kuralı vardır.

Kaç asırdır devam edildiği bilinmez ama çay içme zevkinin yanına, saygıya da yer verilmiş. Günümüze kadar bu şekilde devam etmektedir. Hayatımızın merkezinde olan bu müthiş iksiri içmeye hala doyamıyoruz. Her çaylı günlerinize afiyet dilerim.