Tenha sayılabilecek bir saatte caddenin ortasında boylu boyunca yatan adamı kimsenin görmemiş olmasına biraz hayret ederek biraz da merakla yaklaştım.

 

Başından kanlar akıyor, sadece gözlerimin içine bakarak benden “imdat” istiyordu. Birdenbire yanı başımda insanlar belirdi. Ortalık bir anda meraklı gözlerle doldu.

 

Parmaklarımla boynundan nabız almaya çalıştım. İçimden çok şükür deyip kalabalığa “ambulans, ambulansı çağırın” diye bağırdım.

Herkes şok olmuşçasına yerde yatan adama ve yola yayılmış olan kanlara bakıyordu.

Ona sakin olmasını konuşmamasını tembihlerken aslında çok da iyi olmadığını anlayabilecek kadar kendimi tahsilli him.

“Mektup” dedi.

Susmasını söyledikçe o ceketinin iç cebindeki mektubu bana göstermeye çalışıyordu.

 

Bense tamam, bırak şimdi mektubu, sen bende kal, deyip onu ayık tutmaya çalışıyor, konuştukça güç kaybetmesini istemiyordum.

Ambulans nihayet gelmişti.

Sorumlu hemşire olduğunu anladığım kişi “siz yakınıysanız bizimle gelebilirsiniz” dedi.

“Hayır” diyemedim ve ben de ambulansa bindim.

Elimi bırakmıyor ve dudaklarından okuyabildiğim kadarıyla sadece “mektup” diyebiliyordu.

Onu belki biraz mutlu eder, rahatlatır düşüncesiyle ceketinin iç cebinden mektubu çıkardım.

 

İkiye katladığı zarfı aldım.

Zarfın üzerindeki yazıyı okumadan cebime koydum.

Ambulans sedyesinin üzerinde elleri ellerimde gözleri gözlerimde “mektubu ver” diyebildi sadece.

Daha hastaneye varmamışken, yola yeni çıkabilmişken hayata gözlerini yummuştu.

 

Üzerime aldığım yükün ağırlığı altında ezilirken bana emanet edilen mektubu sahibine vermem gerektiğini saatler sonra hatırlayabildim.

Mektubu cebimden çıkarıp öylece boş boş baktım önce.

Zarfın üzerinde aileme diye yazıyordu.

 

Yoksa bu mektup benim basit bir kaza zannettiğim olaydan daha ziyade bir intihar mektubu muydu?

Düşününce içimin ürperdiğini, ellerimin titrediğini fark ettim.

Masanın üzerine zarfı bıraktım.

Fakat içimdeki tüm merak duygusu beni mektuba yaklaştırıyor, onu okumam için adeta beni dürtüyordu.

 

Dayanamadım ve mektubu açıp okudum:

 

Aileme,

Anne, Baba!

“Biliyor musunuz son dört gündür kimse bana gülmedi”

 

Bir gülücük bizi hayata bağlar.

Bir gülüş bizi ayakta tutar.

Çok geç olmadan siz de sevdiklerinize gülüşlerinizi gösterin...

 

NEYİN NESİ

 

Körsem senden başkasına,

Tutuksa dilim başka bir ismi anmaya,

Sağırsam…

Topalsam…

Ellere nesi!

Adınsa geceme yazılan,

Merhemse yarama sürülen,

Üzülme sakın sen.

Dert benim…

Elem benim…

Sana nesi!