Dünyadan el etek çekmiş (Meczup görünüşlü) akıllılardan olan meşhur Behlül-i Dânâ, bir gün halife Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verir. Behlül hemen işe koyulur. İlk iş olarak bir fırına girer, birkaç ekmek tartar ve bakar ki hepsi normal gramajından noksandır. Dönüp fırıncıya sorar: “Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun?” Adam her iki soruya da olumsuz cevap verir. Behlül oradan ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki bütün ekmekler normal gramajından fazladır. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve bakar ki bu adam ötekinin aksine hem hayatından gayet memnun, hem de rahatça geçinebiliyor. Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğruca Harun Reşid’in huzuruna çıkar ve kendisine yeni bir vazife ister. Harun Reşid, “Behlül daha demin vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?” diye sorar. Bunun üzerine Behlül şöyle cevap verir:

– “Efendimiz çarşı pazarın zaten bir ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış.”

***

Davranışlarımızı yetişme ortamımız (çevremiz, ailemiz, kültürümüz vs) belirler. Doğru davranışın bir ölçüsü olmalı. Kime göre neye göre doğru. Burada maneviyat ile terbiye edilmiş bir vicdan devreye giriyor. Aslında evrensel doğru bellidir. Ancak kişiler bunu kendi amaçları doğrultusunda şekillendirir ve yeni oluşturdukları davranışı kendi doğruları olarak kabul edip kendi kendilerini aldatırlar.  Vâbisa hadisi olarak bilinen aşağıdaki hadis ile Resulullah (sav) ölçüyü koymuştur.

Vabisa (Ra) anlatıyor: Rasûlullah’ın (sav) huzuruna varmıştım.

Bana: “- İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu.

Ben de: “-Evet yâ Rasûlallah!” dedim.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem bana şunları söyledi:

“Kalbine danış. İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir. Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye nice nice fetvâlar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir” buyurdu.

İnsanların yetişme ortamı da vicdanı etkiler. Özellikle kavgacı toplumlarda erkek çocuklarının duygusal yetişmesi arzulanmaz. Çünkü duygusal-vicdanlı kişi elini kaldırır belki ama vuramaz. Ancak kavgacı toplumlarda kavga esnasında vicdan bir kenara bırakılır. Çünkü oradaki tek hedef rakibi zayıflatıp zararsız hale getirme duygusu hakim.  Ancak bu davranış mü’mince bir davranış değildir. Dolayısıyla çocuklarımızı ortama ve kültüre göre değil Allah ve Resulünün belirlediği ölçüye göre yetiştirmemiz lazım.

Değerli bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Acar Baltaş “Vicdan sahibi bir çocuk nasıl yetiştirilir?” başlıklı değerli yazısında şu tespitlere yer vermektedir:

Eğer bir yetişkin, eyleminin doğru olup olmadığını düşünüyorsa, büyük bir ihtimalle doğru değildir. Vicdan azap vermiyor ve rahatlatıyorsa, kişi uygunsuz eylemine kılıf uyduruyor demektir. Vicdan içimizdeki yargıçtır. “Eylemimi kimse bilmese de ben bileceğim”, “Eylemimi anne ve babama, eşime ve çocuklarıma çekinmeden söyleyebilir miyim?”, “Eylemimi beni yetiştiren ilkokul öğretmenim duysa ne der?”, “Çocukluğumu veya gençliğimi geçirdiğim kasabanın gazetesi bu eylemimi yazsa, beni tanıyanlar ne düşünür?” sorularına verilecek cevaplar kişinin pusulasının doğru istikameti göstermesine yardımcı olur.

Evet, vicdanlarımızı hâkim kılarak doğru eylemde bulunmak; pusulamızı doğru seçmek, doğru yolda ilerlemek demektir ve ancak biz doğru yolda gidebiliyorsak yavrularımızı doğru bir yola iletebiliriz. Bu sebeptendir ki çocuklarımızın vicdan sahibi bireyler olarak yetişmesi için ailelere büyük işler düşüyor. Çevreye saygılı, komşusuna duyarlı anne-babaları gören çocuklar onları taklit eder, onlar gibi olmaya çalışırlar. Zira sevgi gören, sevgi gösterir; saygı gören, saygı gösterir. Mevlana “Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar” demiş. Bal varsa bal, kir varsa kir sızar.

İnsanlarda ahlaki gelişim basamaklarını tanımlayan Kohlberg'e göre, en üst düzeyde ahlaklı davranış "cezalandırılmamak için kurallara uymak değil, cezalandırılmak pahasına vicdanının sesini dinlemek ve kendi ilkelerine uymaktır.”  Bırakın vicdanınız rahatsız etsin sizi… Zira, “Vicdan, azap vermek için vardır.”