Benden sana ‘elveda’ dememi bekleme.

Lanet olası bu dünyada, son nefesimi verene dek sana ‘merhaba’ demezsem, gözlerimin feri sönsün.
Öyle kolay kolay pes etmek yok.
Bu zamansız ayrılıkların suratına tükürerek, inadına inat ‘merhaba’ diyeceğim. 
Nede olsa ‘veda’ ağır geliyor bize.
Bakma sen, alıştık göründüğümüze.
Gökyüzünde aniden kayan yıldızlar misali On binlerce Harun’la, vedalaştığımız bir coğrafyada yaşıyor olsak ta yine de zamansız vedaları sindiremedik.
Alışamadık.
Hele, hele senin ki si hiç alışılacak cinsten değil.
Çünkü seni tanımasaydım, namerdim ki tek satır yazmazdım.
Samimiyetinden zerre kadar şüphe duysaydım,klavyenin tuşuna dokunmazdım.
Ama bizlere kötü bir çalım attın çocuk.
Bıçağı yüreğimizin şah damarına sapladın.
Sessiz sedasız çekip gitmek de neyin nesi?
Böylesi yağmurlu bir günde neden yollara koyuldun?
Ankara, bu kadar mı önemliydi senin için.
Yollarında can verdiğin Ankara, daha on gün öncesinde, yüzlerce Harun’a mezar olan Ankara değil miydi?
Selvi boylu delikanlı, güleç yüzlü çocuk. Olmadı…
Şimdi hangi yüzle, kalkıp o kahrolası mekana geleceğiz?
Yüreğine ateş düşürdüğün Yusuf Baban,hangi keyifle , İnci-boncuk dağıtacak? 
Çilı Ana’nın mayaladığı yoğurtları kim servis yapacak?
Naif Abi’nin zıkkımlanacağı, manda batmaz kahveye kıvamını kim verecek?
Otlu peynirin, murtaxa’nın, kavut’un, sensiz tadı olur mu?
Sen ne yaptın biliyor musun?
O Çatak balını, zehir eyledin.
Van’ın kahvaltı sofrasının tadını kaçırdın.
Yusuf’un belini kırdın…
El insaf be çocuk…
Harun can…
Bak hele bak…
Gözünü seveyim, az hele beri bak.
Gözlerini kapama.
Allahıma, kitabıma yakışmıyor sana…
Kaldır başını…
Seni uğurlamaya gelenleri gör.
Mahşeri bir kalabalık var Akköprü mezarlığında.
‘Başkanım’ dediğin kim varsa hepsi burada.
Belediye başkanından, muhtarına kadar…
Milletvekilinden gazetecisine kadar…
En çok sevdiğin ‘Necdet Başkan’ da burada…
Harun…
Dur bir hele…
Dur… Soluklan bir.
Biliyorum,bedenin yorgun, bedenin paramparça…
Ama dayan…
Az daha.
Hiç olmazsa bu sağanak yağmur dinene kadar.
Geride bıraktığın boynu bükük üç bebeği öpmeden gitmek yiğitliğe sığar mı?
İnsan, hayat arkadaşına,çocuklarının anasına böylesi acımasızca davranır mı?
Hele bi kalk ayağa.
Görelim o çınar boyunu.
Son bir kez el sallayacak kadar mecalin yok mu?
Çok mu yorgunsun?
Ya peki sen bunu niye yaptın, Harun…
Haydi, babana, çocuklarına, anana ve hayat arkadaşına acımadın.
Haydi diyelim ki, o nur yüzlü, aksakallı dedene acımadın.
Ya peki kendine de mi acımadın?
Harun…
Ne yaptın sen böyle?
Bari üç-beş fotoğrafını paylaşıp da öyle gideydin.
Senin Feecbook’u çok sevdiğini iyi bilirim.
Hani, feecbook’a çok takılırdın.
Hani, her saat başı bir fotoğrafını paylaşırdın.
Bu yükü omuzlarımıza bırakıp ta neden gittin?
Şimdi hangi fotoğrafını paylaşayım?
Lan..behey insafsız,insan bir keresinde de çirkin çıkmaz mı?
İnsan bir karede dahi olsa somurtmaz mı?
Sen bu kadar keyifliyken,bu dünyanın neyini beğenmedin de biz sevenlerini boynu bükük bırakıp gittin?
Hakikatten aşk olsun.
Aşk olsun sana çocuk,aşk olsun.
Kendine acımadığın için, aşk olsun.
Zamansız veda ettiğin için aşk olsun.
Seninle doyasıya sohbet etmemize tahammül edemediğin için aşk olsun.
Ama ne desek fayda etmez.
Göz bebeklerimiz kan çanağına dönse bir b…k olmaz.
Madem ki dönüp bize ‘merhaba’ demeyeceksen,öyle ise;
Mekânın cennet olsun.
Ruhun şad olsun.
Bir başına çıktığın bu yolculukta sana uğurlar olsun.
Sen ve senin gibi Harunlara sahip çıkamadığımız için de bizlere de yazıklar olsun.

 

*NAİF YAŞAR YAZDI...

Editör: TE Bilisim