Eskinin maneviyatından yoksun olsa da bir Ramazan daha bir şekilde ele-bele geldi geçti. "Keşke bitmeyedi" diyenler de oldu "deseler bi gün daha tut, tutamanam" diyenler de. Bir sene sonra "iftara tava atağ?" gibi soruların tekrar sorulacağı bir Ramazan'a kavuşmak duasıyla herkesin bayramını kutluyorum...

Büyüklerin; "Allah ede bizden memnun gala seneye de gele" temennisiyle yolculadığı Ramazan ayı, hemen ardından gelen bayramın habercisi olmuştur bile. Özellikle son beş günü, evin hanımları "evin canına düşüp" temizlemekten "şipanaları" aşındırmıştır çünkü. Evin heriflerinin şikayet ettiği (bazen haklı olduğu) temizlik konusu hassas bir konu olduğu için hiç girmeyeceğim, çünkü bizim evdeki ve beni takip eden hanımların hışmına uğramak istemiyorum. (Bildiğiniz üzere adamı lal ederler) Temizlik konusundan alnımın akıyla çıktığımı varsayıp diğer güzelliklere geçmek için müsadenizi istiyorum. 

Ramazan'dan Bayram'a geçiş akşamı (ya da bir akşam öncesi) tencereye güzel bir şekilde istiflenen sarmalar...
Hamurların önce küçük küçük bezeler haline getirilip baklava yapıldığı... Aşure için buğday, nohut, üzüm ve diğer yemişlerin pişirilip soğutulduğu, içine şeker ilave edildikten sonra sunuma hazır hale getirildiği tatlılar insanı mide fesadına sokacak cinstendir. (Bunları yazarken oruçlu olduğum için son gün nefsime yenik düşmeyeyim diye kısa kesiyorum.)

Bir de yapılan tatlılardan daha tatlı olan fakat unutulmaya yüz tutmuş sıla-i rahimlerimiz var bizim. Çocukken bayramdan önceki gece baş ucumuzda sakladığımız bayramlıklar ile büyüklerin elini öpüp "el öpenlerin çoğ ola" duasını işitip harçlık aldığımız günleri özlememize rağmen şimdi gitmekten aciz olduğumuz büyüklerimiz yine bizi bekleyecek bayramın ilk günü.

Şimdi hiç ellem-gullem etmeyin "Rahmet rahmet yağarken yağmurlar" şeklindeki mesajların sadece başını okuyup, sonunu getirmediğinizi biliyorum. Ne kadar samimi olursa olsun -ki bana samimi gelmiyor- bayram tebriği için gönderdiğimiz mesajlar bile kalıplaşmış artık. Teknolojiyle birlikte uzaklar yakın oldu (eşedübillah doğrudur) fakat kalpler git gide uzaklaştı sanki... 
Şöyle hafiften kafamızı uzatıp eskilere baktığımızda büyüklerimizin nesliyle aynı bayramları yaşamadığımız aşikâr. 
Şimdiki neslin yabancısı olduğu "milav, kürek (fındık dıgırlama), tek mi çüt mü?" oyunları mahalledeki çocukların bayramını daha da şenlendiren detaylardı. Şimdinin topraktan yoksun betonlaşmış mahallelerinde oynamak zor olsa da bu oyunları oynayacağımız yerler hâlen mevcut... Bu oyunu bilenlerin bilmeyen yeni nesle anlatmaları bir ödev olsun o zaman. Bu yazıyı okuyan büyükler küçüklere öğretsin, küçükler de büyüklerine nasıl oynandığını sorsun ve kısa süreliğine eski günlere bir yolculuk yapalım. 
Göreceksiniz ki; eskinin tadını hiçbir şey vermeyecek. 

Amacımız Van Kültürünü yaşatmak için elimizden geleni yapmak, kültürü yaşatalım ki gelecek nesiller yabancılık çekip "gecelmiş" şekilde etraflarına bakmasın. Tekrardan, bayramınız kutlu, her gününüz şeker tadında olsun. 

Editör: TE Bilisim