İnsan başı boş, hedefsiz ve gayesiz değildir. Müslüman, “Geldim bu  dünyaya; ama niçin geldim, onu bilmem,” demez. Araştırma ve istatistiklere göre insanların yüzde sekseni  niçin yaratıldıklarının farkında değillerdir. Geri kalan kesimin çoğu ise para kazanmak, televizyon seyretmek maç izlemek ve  gazete okuyup eğlenmek için yaratılmış olduklarını iddia ederler.

Kainata efendilik yapsın diye var edilen insan şöyle dursun; hiçbir varlık başıboş, hedefsiz ve gayesiz yaratılmamıştır. İnsanın yaratılışındaki birinci  gaye,  yaratıcısını tanıması ve ona kulluk etmesidir. Diğer bir gaye de, kendisi için yaratılmış  olan kâinatı imar ve inşa etmesidir.

Müslüman’ın öncelikli gaye ve hedefi,  Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızası nasıl elde edilir?  Kur’an bu hedefi şöyle ifade eder:

“De ki; Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm kesinlikle hep o âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”[1]

Resûl-i Ekrem’ de  şöyle buyurur:

“…İhsan, O’nu görüyormuş gibi Allah’a ibadet etmendir. Sen O’nu göremesen de, O seni görmektedir…” [2]           

Müslüman olmayanların  hedefi  de bellidir. “İnkâr edenler hayvanlar gibi yerler.”[3] İran şahlarından Yezdecürd, Medâin’i terk etmek durumunda kalınca, bin aşçı, bin şarkıcı, bin hizmetçi aldığı hâlde  “bunlarla yaşanır mı” dedi. Hz. Ömer ise, “Allah, bizi giysiyle değil, İslâm’la aziz kıldı,” dedi.               

Nefsini hakta kullanmayan bâtılda kullanır. Bu dünyada herkes sözüyle, duruşuyla, hareketleriyle yaratılış gayesi anlayışını ortaya koyar. Hadiste de buyrulduğu gibi; “Herkes nefsini satar, kimisi onu ateşten kurtarmak, kimisi de  onu helak etmek için didinir.”[4] Kimileri Allah’ın yoluna, iffete, ahlâka, erdeme; kimileri de süfli emellere, zevke, şehvete, şeytanın yoluna vs.ye  davet eder.

Zevk ve safâ dışında hedefi olmayanlar geçici olarak rahat edebilirler; ancak hayata  ve topluma katkıları sınırlıdır.

Ebu Said Vasitî nakletti:

Ahmed bin Hanbel Halku’l-Kur’an; yani Kur’an’ın yaratılmış olup olmama  olaylarında cezaya çarptırılmadan önce kendisini ziyaret ettik. Davasından vazgeçmesi için şunları söyledik: “Üstat, ehl-ü iyalin var, özür sahibisin, vazgeç.”

İmam’ın cevabı kısa oldu:  “Eğer gerçekten böyle düşünüyorsanız, rahatsınız.

“O hâlde istirahat ne zaman? Sorduğumuzda; “Cennete ilk adım atacağımız zamandır,” dedi.

Hasan Basri, bu konuda şöyle der: Bedir Savaşı’na katılan  yetmiş sahabi gördüm, zühtlerinden dolayı onları görseydiniz , onlara, “deli” diyecektiniz. Onlar da iyilerinizi  görselerdi, “Bunların ahirette payları yoktur,” kötülerinizi görselerdi, “bunlar ahirete inanmıyorlar,” diyeceklerdi.

Geçmişte Müslümanlar, davet, hizmet, ilim ve irfanla geçmeyen zamanı ömürden saymazlardı. İslam’ı tebliğ ve davetle meşgul yetmiş yaşındaki bir  Müslüman, dokuz yaşında olduğunu söyleyince, nedeni sorulur. Şu anlamlı cevabı verir: “İslâm’la tanışalı dokuz yıl oldu, geri kalan yılları   ömrümden saymıyorum,” der.  

İfade ettiğim gibi, bu dünyada  herkes canını  Ya Rahman’a  ya da şeytana satmaktadır, üçüncüsü yoktur. Evet. Bu dünyada Leyla’nın aşkı Mecnun’u öldürdü; Karun’u mal sevgisi öldürdü; Firavun’u makam sevgisi helak etti. Hz. Hamza,  Hz. Cafer ve Hz. Hanzala ise Allah  rızası için şehit oldular. İki ölüm ne kadar da farklı! Hz. Ebubekir, hicret esnasında kendinî Hz. Peygamber’e siper etti. Hâtem-i Tâi, insanları doyurmak için aç kaldı. Ebu Ubeyde, İslâm ordusu rahat olsun diye geceleri nöbet tuttu. Hz. Ömer, Medine halkının istirahati için sokak sokak denetim yaptı, kıtlık yılında insanlar doysun diye kendisini doyurmadı. Ebu Talha, Hz. Peygamber’e bir zarar gelmesin diye kendini siper etti. Hz. Peygamber ne güzel buyurdu! “Kimin arzusu ahiret ise, Allah onun  kalbini zengin kılar, işlerini yoluna koyar, dünya kendisine gelir. Kimin de niyeti dünyalık ise fakirlik ondan ayrılmaz, iki yakası bir araya gelmez, nasibinden başkasını bulamaz.”[5]

Ebu Hureyre, hizmetçileri için geceyi üçe bölerdi. Her biri gecenin üçte birinde ibadet eder, sonra uyur, daha sonra  diğeri üçte birini kılar, uyur diğerini kaldırırdı. Böylece sırayla her biri gecenin üçte birini ihya etmiş olurdu. Hâlid bin Velid, yatakta ölmesine çok üzülüyordu. Ölüm döşeğinde şöyle diyordu: Şu kadar savaşa katıldım, vücudumda şu kadar kılıç ve ok yarası var, develerin ölümü gibi ölüyorum, korkakların vay hâline.

Cenabı Allah cümlemizi nefis ve mallarını Allah’a adayan kullarından eylesin.( Âmin).

(Merhum Abdulcelil Candan’ın İlmi Hutbelerle Minberin Gücü Kitabından alınmıştır.)


 

[1] En’âm,6/79.

[2] En’âm, 6/162.

[3] Buhari, Tefsiru Sûreti Lokman,49.

[4] İbn Hanbel,Müsned,5/342.

[5] Heysemî,Mecme’,10247.

 

HADİSLERİN IŞIĞINDA

“Amellerin en değerlisi vaktinde kılınan namaz ve anne babaya iyiliktir.” (Müslim, İman, 140)

 

Abdullah b. Mesud (ra) Resulullah’a gelerek

- Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın en sevdiği amel hangisidir, diye sordu.

Peygamberimiz (as),

-Vaktinde kılınan namazdır, buyurdu.

Abdullah bin Mesud (ra),

- Ondan sonra hangisidir, diye sordu.

Allah’ın Resulü,

- Anne ve babaya itaattir, buyurdu.

Abdullah bin Mesud (ra),

- Sonra hangisidir, diye sordu

Peygamberimiz (as),

- Allah yolunda cihattır, buyurdu.

Bu hadis-i şerifte Allah’ın en çok sevdiği amellerden üç tanesi zikredilmiştir. Bunların birincisi vaktinde kılınan farz namazdır. Kur’an’ı Kerim’de namazların vakitlere bağlı ibidatler olduğu belirtilmiş ve bizlerden bu vakitlere uyarak namazlarımızı kılmamız emredilmiştir. Allah (cc) Mü’minun suresinde “Namazlarına devam eden mü’minler kurtuluşa ermiştir.” buyurarak namazı vaktinde kılanları müjdelemiştir. Peygamberimiz (sav) de “Vakti gelen namazı kılmakta acele ediniz.” Buyurarak namazı vaktinde kılmamızı tavsiye etmiştir.

Allah’a en sevimli gelen amellerden biri de ana-babaya itaat etmek ve onlara iyilik etmektir. Çünkü anne ve babamız bizleri terbiye eder ve yetiştirirler. Bizim ihtiyaçlarımızı karşılar ve bizi yedirir, içirirler. Bizim için hiçbir mükafat ve karışlık beklemeksizin her türlü fedakarlığa katlanırlar. Anne ve babanın evladı üzerindeki bu büyük haklarına karşılık bizlere düşen, onlara daima iyi davranmaktır. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur: “Onlara merhamet ederek alçakgönülllükle üzerlerine kanat ger ve onlardan birisi yahut her ikisine senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara ‘Öf!’ bile deme; onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi sen onlara (öyle) merhamet eyle!’ diyerek dua et.”

Rabbimizin sevdiği amellerin bir diğeri de Allah yolunda cihat etmektir. Cihat, din-i Mübin-i İslam’ı yaşama ve yaşatma hususunda önümüze çıkan her türlü engeli aşmak için mücadele etmektir. Bu anlamda Allah rızası için yapacağımız her türlü gayret ve faaliyetlerimiz cihat değeri kazanır. Ayrıca düşmanın amansız ve yıkıcı saldırılarına karşı koymamız da cihattır. Kendi rızası için cihat edenleri Allah (cc) şöyle müjdelemiştir: “Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve Resulü’ne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.”


 

DUA

Ey Rabbimiz! Senin isminle geceler, senin isminle sabahlarım. Allah’ım! Yüzümü sana çevirdim, sana teslim oldum. İşlerimi kolay kıl. Bizi her daim senin adını zikredenlerden eyle. Şeytanın tahriklerinden, vesvesesinden bizleri muhafaza eyle.


 

NÜKTE-HİKMET

Hasan-ı Basri, niyet üzerinde çok dururdu. Soruldu ki:

- Bu niyet nedir ki, hep “niyetinizi düzeltin, kalbinizi ıslah edin” diyorsunuz?

Şöyle cevap verdi:

- Ebedi ve sonsuz cenneti, şu birkaç günlük amelinizle mi kazanacağınızı sanıyorsunuz? Belki o sonsuz cenneti, amelinize eklediğiniz iyi niyet ve ihlasınızla kazanabilirsiniz. Niyetinizi düzeltmedikten sonra, amelinizi makbul kılamazsınız. Siz niyetinize dünyevi maksatlar katmayın, yalnız Allah rızaszını gaye edinin.


Hazırlayan Muhammed İkbal CANDAN...

 

Editör: TE Bilisim