“Yeminine bakıp insana inanma; insana bakıp yemine inan…”

Aiskhylos

ve sosyal toplumların (başta aile olmak üzere) en büyük sermayesi itibardır. Ahde vefa itibar elde etmenin yollarından biridir. Ahde vefası olmayanın itibarından söz edilemez.

Ahd, sözlükte “söz vermek, yemin”; vefa ise “Sözünde durma” ile tarif edilir. Demek ki ahde vefanın bir anlamı da verdiği söze ve yemine sadık olmaktır.

Ahde vefâ toplumun saâdet unsurlarından biridir. Kalkınmanın ve ilerlemenin üzerine inşa edildiği temeldir. Bu temel sayesinde toplumlar, kurumlar ayakta durabilmektedir, "En büyük servet itibardır” özdeyişindeki "itibar", güvenin tezahürü olan ahde vefâ ile kazanılır.

Ahde vefā, insanların güven duygusuna saygı göstermek ve onu istismar etmemektir. Aksi ise insanlara hıyånet etmek ve onları kandırmaktır. Bu ise kendisi için istediğini kardeşi için de arzu etme konumunda ołan kişiye yakışmaz. (Ramazan Kazan yüksek lisans tezi)

İnsan bir şeye söz verince o sözünün esiri olması beklenir. Dolayısıyla ya söz vermeyeceksin ya da sözünü yerine getireceksin. Arapçada sözüne itibar edilmeyen kişilere “Kavlu u bevlu véhîdvé" Yani “sözü ve *** birdir" denilmektedir. Bu kişiler toplumda konuştuklarında itibar ve değer görmezler. Yüce Allah ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.” (Saff: 2-3) Dolayısıyla ahde vefası olmayan kişi hem dinen hem de örfen kınanmakta ve toplumda değersizleşmektedir. Bir başka ayette Allah mü’minleri şöyle vasıflandırmaktadır: “Onlar ki (O Müminler ki) kendilerine emanet edilen şeylere dikkat ederler. Verdikleri sözleri de yerine getirirler.” (Müminun 8)

Resulullah (sav) de “Ahdi korumak, ona uymak (kısaca ahde vefa) imandandır” buyurmuştur.

Söz vermek ve sözünde durmak ile Milli şairimiz merhum M.Akif Ersoy'a ait iki anı vardır:

Mehmet Akif, sözünü yerine getirmemeyi “namusa mugayir (aykırı)” sayar. Akif, bir cuma günü Midhat Cemal’le sözleşir. O gün adam boyu kar yağar. Arabalar, tramvay, tren ve vapur hava şartlarından işlemez. Sütçü ve ekmekçiler, kar ve tipiden dışarı çıkıp dağıtım yapamaz. Vakit öğle olmuştur ve ekmekçiler hâlâ ortada gözükmemektedir. Derken kapı çalar: Midhat Cemal, karşısında Akif'i görür. Büyük şairin bıyığının yarısı donmuştur. Midhat Cemal, Akif'in kar ve tipiye rağmen yürüyerek oraya gelmesine hayret eder. Akif ise, arkadaşının hayretine şaşırır. Akif: “Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lâzımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim.” cevabı üzerine; Midhat Cemal, daha da şaşırır ve: “İnsanların birbirlerine verdikleri sözün, bu kadar korkunç bir şey olması beni ürküttü.” der.

İkinci anı ise şöyle:

Fatih Gökmen de söz verme konusunda şunları anlatır: “Akif, verdiği söze bağlı olmayanlara insan gözüyle bakmazdı. Aramızda geçen bir olayı anlatayım: Ben Vaniköy’de oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğlen yemeğini bende yemeyi, sonra da oturup sohbet etmeyi kararlaştırdık. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sele boğuldu. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm. Yakın komşulardan birine gittim. Yağmur, bütün şiddetiyle devam ediyordu. Eve döndüğümde ne işiteyim, bu arada. Mehmet Akif Bey sırılsıklam bir vaziyette gelmiş. Beni bulamayınca, evdekilerin bütün ısrarlarına rağmen içeri girmemiş. “Selam söyleyin” demiş ve o yağmurlu havada dönmüş gitmiş! Ertesi gün, kendisinden özür dilemek istedim. “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle, yerine getirilmezse mazur görülebilir.” dedi ve benimle altı ay dargın kaldı.”

dini örnekler gerek büyüklerimizin bu örnekleri varken nasıl olur da sözümüzde durmayız, ahde vefa göstermeyiz, şaşılacak şeydir. Bunun verilecek cevabı vardır elbette; kişi ya muteber değildir (itibarsız) ya da verdiği sözün ağırlığının farkında değildir.

Aslında bir çoğumuz bunların farkında değiliz. Bu necip(asil) millet ahde vefanın önemini kavradığı zaman çok farklı davranacaktır. Bu konuda ebeveynler, aile büyükleri ve yetkililer hassasiyet gösterirse fertlerine ve topluma rol model olacaktır. Yukarıda anlattığımız Akif’in anılarını içselleştirebilirsek bu durum kültürümüze yerleşecektir.