Dünyanın dört bir köşesinde ölüm fermanı çoktan yazılmıştı Nasreddin Hoca’nın. Her yere ajanlar salınmış, cellât takımı bıçaklarını bilemiş, bekler durumdaydı. Ölmeye niyeti yoktu Hoca’nın. Yaşamak, ölümden daha değerliydi. Korkmuyordu, çünkü biliyordu Nasreddin Hoca; “Hakikat karşısında galip gelmek, asla yalana has değildir.

     Cahilliğimi bağışlayın lütfen! Bunca vakittir gözden kaçırdığım nasıl olurda bilmiyorum dediğim bir konuyu geçen kardeşim ve amca ile sohbet ettiğimiz sırada öğrendim. Evet, çocukluğumuzun başkahramanı, bizleri hep güldüren ve güldürürken de düşündüren, her fıkrası ve başından geçen olayı bize ders olarak sunan… Ak sakallı bilgemiz, Nasreddin Hocamız, meğerse; Ahi Evren Hace Nasirü’d-din Mahmud imiş.

       Nasreddin Hoca’nın kim olduğu fikren ve kalben bizdeki yeri açıktır ama ilmen olacak şekilde TDV den aldığımız bilgilerle kısaca açıklayacak olursak; “Sivrihisar’ın Hortu Köyü’nde 1208 yılında dünyaya geldi. Babası Abdullah köyün imamıydı ve Nasreddin Hoca babası vefat edince bu görevi üstlendi. Daha sonra Akşehir’e göç etti ve burada kadılık yaptı. 1284 yılında vefat etti. Tarihçi ve araştırmacıların bir kısmı Hoca’nın yaşadığı tarihler hakkında farklı görüşler beyan ederler. İslam Ansiklopedisi’ndeki bilgilere göre Nasreddin Hoca, başta Evliya Çelebi olmak üzere bazı tarihçi ve araştırmacılar tarafından I. Murad, Yıldırım Bayezid ve Timur’un çağdaşı olarak gösterilir. Hatta Evliya Çelebi, Hoca’yla Timur arasında geçen bir konuşmayı dahi nakleder. Ancak bu iddialara şüpheyle yaklaşmak gerekiyor Bayram’a göre. Çünkü Timur’la konuşan kişi İskendernâme sahibi şair Ahmedî’dir.

       Bu konuda en kapsamlı araştırmayı yapan kişi Prof. Dr. Mikail Bayrâm’dır. Bayram’ın yaptığı araştırmayla Nasreddin Hoca’nın kimliğini tespit etmeye çalıştı. Bayram’a göre Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları zamanında yaşayan, daha çok Türkmen esnaf ve sanatkârlar arasında meşhur olan, Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evren diye tanınan Hâce Nasirüddin Mahmud el-Hûyî’dir. Ahilik teşkilatının kullandığı mizaç ve mücadele Nasreddin Hoca’nın felsefesi ile örtüştüğünü rahatlıkla görebilmekteyiz. Ahi Teşkilatı, toplumsal bilincin ve demokrasinin gelişmesine çok önemli katkı sağlamıştır. Ahi Evren’e ait ‘’Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp bizi geçen bizdendir.’’ sözü, Nasreddin Hoca’nın günümüze kadar gelen akıl anlayışı ile bire bir örtüşmektedir.

           Ahi ve Türkmen çevrelerin Moğollara ve Moğol yanlısı iktidara karşı bir mücadele başlatıp sürdürmeleri, iktidarın onlar üzerinde ağır siyasi baskı ve şiddet uygulamalarına yol açmıştır. Bu ağır zulüm, şiddet ve baskılar da pek çok Ahi ve Türkmen ileri gelenleri, fikir ve sanat erbabı kişiler öldürülmüşlerdir. Ahi Teşkilatı, Anadolu’da Moğollar ve Moğol yanlısı Selçuklu yönetimi ile de mücadele etmiştir. Bir çok Ahi ve Türkmen devlet adamı Moğol komutanı ‘’Baycu Noyan’’ tarafından idam edilmiştir. Kırşehir’e yerleşen Ahi Evren Hace Nasirü’d-din Mahmud, burada da Ahi Teşkilatının başına geçip yeniden faaliyetlerine devam etmiştir. ‘’Ahi Evren’in, sağlığında Moğollarla ve Moğol yanlısı yönetimle mücadele etmiş olduğunu ve bu mücadele sonucunda öldürüldüğünü tespit etmekteyiz.’’

Ahi Evren ve Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olduğunu bize anlatan kaynaklardan elde ettiğimiz çıkarımlara baktığımızda karşımıza şu özellikler çıkmaktadır;                                         

1- Nasreddin Hoca’nın latifelerini bilimsel olarak inceleyenler, onun vezir ve kadı olarak devlete hizmet ettiğini, fıkhî ve kelamî konulara vakıf, melamî meşrep bir sufi ve bilge olduğuna vurgu yaparlar.                                                                                                                                       

2- Hoca felsefî meseleleri basite indirgeyerek topluma latifeler halinde sunuyordu. Prof. Dr. Mikail Bayram, Ahi Evren’in de bütün bu özellikleri taşıdığına dikkat çekiyor.                                          

3- Nasreddin Hoca ile Ahi Evren arasındaki benzerliklerden biri de hekimlikleridir. Fıkraları incelersek Nasreddin Hoca’nın doktorluk yaptığı ve bazı kişilerin ondan ilaç istediği görülür. Ahi Evren’in çeşitli eserleri onun da doktor olduğunu gösteriyor. İlmü’t-Teşrih adlı eseri anatomiyle ilgilidir.                                                                                                                                             

4-Fıkralarını derleyenler Nasreddin Hoca’nın her ilimde mahir, her fende kâmil olduğunu belirtirler. Bu özellikler Ahi Evren’in de önde gelen vasıflarındandı. Nitekim Eflakî onu kötülemeye çalışırken bile “O her ilimde mahir idi ve her fende Sadreddin Konevî ile at başı giderdi” diyor.                                                                                                                                                 

5- İkisinin yaptıkları iş de aynıdır. Nasreddin Hoca’nın fıkraları ondan bazen kadı, bazen vezir olarak bahseder. Mikail Bayram Ahi Evren’in uzun süre Kayseri’de kadılık yaptığını ve II. İzzü’d-din Keykavus döneminde vezirlik makamında bulunduğunu belirtiyor. Hatta Mevlana kendisini ziyarete gelen II. İzzeddin Keykavus’a “Sana çobanlık vermişler, sen kurtluk yapıyorsun. Allah seni sultan yaptı, sen şeytanın sözüyle hareket ediyorsun” derken aslında Ahi Evren’i kastetmekteydi.                                                                                                                            

6- Ahi Evren’le Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olduğunun bir başka kanıtı, Nasreddin Hoca’nın latifelerinin Ahi Evren’in Letaif-i Hikmet ve Letaif-i Giyasiyye’deki hikmetlerle benzerliğidir. Hoca’nın nükteleri bu eserlerden alınmış olabilir. Tabii ki fıkralarda halk tarafından yeniden şekillendirilmiş, değiştirilmiş ekleme ve çıkarma yapılmış halleriyle yer alır. Ahi Evren’in eserindeki ikiyüzlü olmak, hırsızın ve kusurlu davranışta bulunanın suçunu yüzüne vurmak yerine dolaylı yollardan onu uyarmak, misafire ima yolluyla gitmesini söylemek, yemek yeme ve söz söyleme adabı gibi birçok konuda verilen örneklerin benzerlerini Nasreddin Hoca fıkralarında da buluyoruz.                                                                                   

7- Ahi Evren’le Nasreddin Hoca arasındaki başka bir benzerlik isimleridir. Bayram’ın verdiği bilgiye göre Ahi Evren’in lakabı eski kaynaklarda ‘Nasirüddin’, ‘Nasirüddin’ ve ‘Nasru’d-din’ biçimlerinde geçiyordu. Ahmed Eflakî ve Sadreddin Konevî ondan ‘Nasr’ ve ‘Nasir’ şeklinde bahsederler. Bunun Türk gırtlak yapısına en uygun söyleniş biçimi Bayram’a göre ‘Nasreddin’dir. Bu nedenle Ahi Evren’in lakabı halk için kaleme alınan Ahi Şecerenameleri, Ahi Fütüvvet-nameleri ve Vakıfname’lerinde çoğunlukla ‘Ahi Nasrü’d-din’ şeklinde kaydedilmişti. Sadreddin Konevî Ahi Evren’e yazdığı mektuplarda ondan ‘Hace Nasirü’d- din’ olarak bahsediyordu. Bu isim halk arasında ‘Hoca Nasreddin’ olarak yaygınlaştı.                                       

8- Mevlana Mesnevi’sindeki hikaye ve mesellerde Ahi Evren’le sık sık alay ediyordu. Nasreddin Hoca’nın da bazı fıkralarında Mevlana’yı alaya aldığı görülür. Ahmed Eflaki’nin haberine göre Hazreti Mevlana etrafındakilere şu haberi vermiştir: “İlhanlı hükümdarı Hulagu Han Bağdat’ı muhasara edince büyük bir savaş oldu. Fetih müyesser olmadı. Hulagu Han, askerlerine emir verdi. “Üç gün süreyle hiç kimse bir şey yemesin, içmesin, atlara da yem verilmesin ve herkes kendi halince yaratanına yalvarsın.” Atlar ve askerlerin tuttuğu bu oruçlar hürmetine fetih müyesser oldu. İşte Nasreddin Hoca Mevlana’nın bu yorumuyla alay sadedinde eşeğine riyazet yaptırdı ve günlerce aç kalan hayvan öldü.