İnsana dair en temel sorulardan biri şudur: Bir insan, neden iyi olur? Korktuğu için mi, yoksa değer verdiği için mi? Daha da önemlisi: İyilik yapmak, doğamızın bir gereği mi, yoksa zorunlu bir öğrenme midir?
İşte burada durup düşünmemiz gereken bir eşikteyiz. Çünkü insan, kendi içinde hem bir meleği hem de bir canavarı taşır.
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliğin “akıl” olduğu söylenir. Peki akıl, başlı başına bir iyilik midir? Bilmek—yetiyor mu gerçekten?
Hitler de zekiydi, Stalin de eğitimliydi… Ama neden geride yıkım bıraktılar? Demek ki bilgi başlı başına kurtuluş değil. Bilgi, eğer faziletle birleşmezse, kibri büyütür. Ve kibir büyüdükçe, insan küçülür.
Gücün Sınırı Olmazsa: Ahlakın Vazgeçilmezliği
İnsan, doğası gereği önce kendini düşünür. Bu bir hata değil; hayatta kalmanın bir stratejisi. Ama sorun şurada başlar: Sadece kendini düşünen biri, bir süre sonra başkalarının hayatını hiç saymaya başlar. İşte bu noktada ahlak devreye girer.
Ahlak, insanın içindeki güce bir yön verir. Onu denetler, şekillendirir, ehlileştirir. Çünkü gücün sınırı olmazsa, zarar kaçınılmazdır. Tıpkı selin suya dönüşmesi gibi… Sel, yıkar. Su ise hayat verir.
Düşün: Her gün teknolojiye, bilgiye, başarıya dair sayısız hedefle kuşatılıyoruz. Ama bize şu soruyu kim soruyor: Sen nasıl bir insan olmak istiyorsun? Ne kadar bilmekten çok, ne kadar erdemli olmak istiyorsun? Bugün “bilmek” yüceltiliyor; ama “vicdan” sessiz… Ne garip değil mi? Bilgi arttıkça huzursuzluk da artıyor. Çünkü yönsüz bir bilgi, yalnızca çıkarı büyütür; değeri değil.
Vicdanın Sesi: Ahlakın Gerçek Anlamı
Peki ahlak dediğimiz şey, sadece kurallar mıdır? Hayır. Ahlak, başkası bakmasa da doğru olanı yapabilmektir. Kazancına zarar gelse bile adaletten şaşmamaktır. Yalnız kalacağını bilsen bile doğrudan vazgeçmemektir. Ve aslında bu, insanın kendi kendine verdiği bir söz gibidir: “Ben sadece kendim için değil, biz olduğumuz için de varım.”
Bugün toplumlarda adaletsizlik, huzursuzluk, güvensizlik varsa; bunun nedeni bilgi eksikliği değil, ahlak zayıflığıdır. İnsanlar her şeyi öğreniyor ama birbirini unutuyor. Hakları biliyoruz, ama sorumlulukları değil. Kazanmayı seviyoruz ama paylaşmayı değil. Ve belki de en önemlisi: İnsanlığı tanıyoruz ama insan olmayı unuttuk.
O hâlde şu soruyla bitirelim: Kendini geliştirirken hangi tarafını daha çok besliyorsun? Bilgini mi büyütüyorsun, yoksa vicdanını mı derinleştiriyorsun? Çünkü bilgi sana güç verebilir… Ama yalnızca erdem, seni insan yapar