Türkiye tarihinde bireysel sporlarda hatta takım sporlarında görülmemiş bir başarının hikâyesidir bu anlatacaklarım. Bu konuya değinmesem kendimden, yazılarımdan, eğitimci kimliğimden ve en önemlisi bu toprakların insanı olmaktan şüphe duyarım.  Görülmemiş bir başarı, bir dünya şampiyonasında 5 final, bir dünya şampiyonasında 5 altın madalya, kızlarımıza beşi bir yerde anca bu kadar yakışır. Evet, ağladım, sevinç gözyaşlarımı saklayamadım ve finalde kırk yaşındaki meslektaşımın son noktayı koyup gözümüzü zirveden asla ayırtmamamızı hatırlatmasına canı gönülden bakıp doya doya ağladım. Minnettarlığı gördüm, hocasının ellerini öpüp başına koyan başarılı kızlarımı gördüm, mesajına başlarken anne, baba ve öğretmenine minnet dokuyan mesajlar gördüm, duydum.  

         Muhtemelen hala birçoğumuzun haberinin olmadığı bir haberden bahsediyorum. Aynı saate ülkemizin tüm spor kanalları ve ulusal kanalları ya hiçbir önemi olmayan ve fanatizmin kırıcı ruhundan boğulan futboldan bahsederken ya da toplum nezdinde hiçbir değeri olmayan zengin züppeli diziler yayınlarken Ayşe ÇAĞIRIR, Busenaz ÇAKIROĞLU, Hatice AKBAŞ, Busenaz SURMENELİ ve Şennur DEMİR tüm dünyaya Anadolu kadının gücünü göstermekteydi. İstanbul'un ev sahipliğinde düzenlenen IBA Dünya Kadınlar Boks Şampiyonası'nda Türkiye, aynı zamanda takım halinde de şampiyon oldu. Belki birçoğunun çokta dikkatini çekmeyen bir başarı olabilir ama benim için bu bir zirvedir bu bir ufuktur. Sosyal medyaya tek satırlık olacak şekilde kendine yer bulan bu başarının göz ardı edilmesine vicdanımız asla izin vermeyecektir. Başarının hiçbir değer görmediği, algının şovmenliğin, küfrün, hilenin ve sahtekârlığın kol gezdiği bir yarışma programının milyonlarca başlığa sahip olduğu medyada bu kızlarımızın başarısı bir satırlık hak görmüştür. Ama tarih asli olanları yazar ve biz ancak asli olanlarla gurur duyarız. Yapay gündem, yapay başarı, sahte programlar… Anca ömrünü yaşar ve ölür ama gerçekler, gerçek başarılar, madalyalar… Bunlar hep tarihin bir sayfasında gerçekçe kendine silinmez satırlar kazandıracaktır.

          Anadolu kadının gücünü asla hafife almamalıyız ve erkek gücünün gölgesinde bir sığınak hisi içerisinde yaşatmamalıyız. Kadınımız aslında hep başarılıydı, bunu şimdi için demiyorum tarih ve gerçek hayat bize bunu hep göstermiştir. Sırtında çocuğu, belinde mizeri, elinde çapası, suratında yorgunluk teri, aklında evdekiler, acaba ne pişireyim bugün, ineklerimiz gelmiş mi? Biran önce varıp sağayım… Bir güne daha ne sığılabilir varın boşlukları siz doldurun. Evet, kadınımız, anamız, bacımız aslı ile hep başarılı olmuştur sadece biz gereken değeri vermedik ve hep unutmaya yüz tutturduk tıpkı bu 5 kızımızın elde ettiği başarısını bir iki satıra sığdırdığımız gibi. Erkeklerin yapamadıklarını kadınlar yaptı; voleybol dediniz hep zirvedeler, basketbol dediniz hep zirvedeler, tekvando dediniz hep zirvedeler, şarkı dediniz hep zirvedeler, boks dediniz hep zirvedeler… Evet, dünyanın zirvesindeler ve evet, güveniyoruz hep orada olacaklar. Son olarak değerli üstatlarımızın kadınımız için söylediklerine değinip bitirmek istiyorum.

          Başarının ölçüsü farklıdır. ‘’Başarılı bir öğrenci, başarılı bir sporcu, başarılı bir iş adamı, sanatçı varsa; başarılı bir "ev kadını" da olmalıdır. Ve vardır. Ama arayanı soranı yoktur. Kimse onu televizyona çıkarmaz, kimse onunla filan dergi için röportaj yapmaz. Meğerki adı bir sansasyona karışmamış olsun.’’ Mustafa Kutlu.                                                          ‘’Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması zikretmek imkânı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını “Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim” diyemez. 1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 147-148)

‘’Sırtlarındaki odun demetinin
Urganı ellerinde
Peşlerinde çam kokusu
Tokuşurken tomur meme
İki büklüm iniyorlar dağdan
Biri Hürmüz biri Şerif biri Zilha
Köhne çarık yarık taban
Ha gülüm ha.’’                                                                                                                                                                                            

                        Oktay Rıfat