Ne güzel şehirler var, içinde yaşlanıncaya dek yaşamak ister insan.

Uzak diyarlara, gurbete gitsen bile bir yanın mutlaka gözlerini açtığın topraklarda kalıyor. İçinde beslediğin sevgi derin, vazgeçilmez hissi var hep.

Demek istediğim insanların ezici çoğunluğu doğduğu şehre veya köyüne bağlılığı daimdir. Uzaklarda bir yerde olsan bile oturup etrafındaki kimselere memleketinden söz etmeye çalışırsın.

İşte Van’ın insanı da böyledir. Hep şehrini sever, anlatır. Memleketinin güzelliklerini sihirli sözcüklerle, efsane hikayelerle anlatır durur. O kadar bağlılar ki şehrin plakasını duvarların üstünde, şifrelerinde, kullanıcı adlarında kullanmayı severler. Yetmiyor, 65’in yanına bir 65 daha yazarak abartılıyor bazen 

Van’ı en iyi anlatan ise bu şehrin bağrından çıkan Yaşar Kemal’dir. Van’ın ağabeyidir. Sohbetlerde, edebiyat tartışmalarında Yaşar Kemal adı geçince akan sular durur. Vanlı insanlar Yaşar Kemal’i pek sever. Van’ın her genci mutlaka kitaplarını alır okur, bir daha okur, doymamışçasına okur.

Kaleye çıkınca Van Gölü’nün mavisi gözlerinizi okşar. Yaşar Kemal, “Bu Diyar Baştan Başa” isimli yapıtında Van Gölü’nün maviliği ile ilgili duygularını ise şöyle ifade eder:

“Dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir su Van Gölü’nün maviliğinde olamaz. Masmavi... Deli eden bir mavilik. Ne gökyüzünde vardır öyle bir mavi, ne de başka bir yerde. Bir tek mavi uyar bu maviye: Diyarbakır ovasındaki çiçeklerin mavisi. Bir de bir camı kırıp kesitine bakın, işte o mavi.”

Hele yaz aylarında gölün semalarında turna katarını görmelisiniz. Masallarda ve halk arasında yaygındır; turnaları avlamak, vurmak günahmış. Dönüp şehir tarafına baktığınızda, tüm haşmetiyle uzanmış karşınızda serilidir. Kale üstünde, gece, şehrin görüntüsü muhteşemdir.

Gençleri pek umutludur. Çoğu üniversite mezunu işsiz, atanmayı bekliyorlar. Mezun erkekleri ise gurbet ellerde inşaatçılık yapar. Gurbetliğin tatlığını da zorluğunu da en iyi bu gençler bilir. Anlatırlar Van’ın güzelliğini, çalıştıkları şehirlerde.

Özlemlerini “Tuzlu balığın tandır ekmekle nasıl lezzetli olduğunu” her defasında anlatırlar, etrafındakilere. Tabi bir Diyarbakırlıya, bir Trabzonluya, bir Bursalıya anlattığında şaşkın gözlerle “Balık böyle yenir mi hiç! Ha ha” bir ses duyarsınız.

Vanlılar balığı tuzlayıp, kuruttuktan sonra hazır hale geliyor. Her sene mutlaka kendilerine yetecek kadar tuzlu balık kuruturlar. Şehir dışında yaşayan akrabalarına göndermeyi de ihmal etmezler. Pişirirken o lezzetli kokusu bir iki sokak öteden burunlar hisseder.

Şehir dışında bir yerdeysen ve “Memleket neresi bro?” sualinden “Vanlıyık” cevabını aldıklarında size dönerek anlamsızca şöyle derler: “Vanlıyağğğ, Şanlıyağğ. Kılıcı kanlıyığ.” Böyle diyenlere ağızlarına bir güzel şaplak atmak lazım.

Hayır! Efendim. Bir Vanlı hem şanlı hem eli kanlı olmaz, olamaz. “Dur orada” derim, denilmeli. Vanlı insanlar Necip Hoca kadar tatlı ve sanatkâr insanlardır. Öyle kılıcı kanlı insanlar değildir.

Haa… Sanat dedik, doğrudur. İnsanları gibi şehri de sanat kokuyor. Şehrin caddeleri, sokakları tatlı mı tatlıdır. Van’a gelenler Sanat Sokağını, gece Şemsiye Sokağına uğramadan geçmesinler derim. Tatlı ve hoş sokakları çoktur.

Sorulur her Vanlıya: “Van Gölü Canavarı var mıdır?”

“Evet, var” derim hep. Ortaokulda iş eğitimi öğretmeni Sadık Hocamız vardı. Ahşaptan oyma Van Gölü Canavarını yapmıştı. Kanatları bile vardı, uçabilirdi yani. Anlayacağınız bizim canavarın üç temel özelliği var: Hem uçabiliyor hem yürüyebiliyor hem de denizde saklanabiliyor. Arada bir medyada Van Gölü Canavarı birileri tarafından görüldüğü söylense de bizim canavar çok iyi saklanır. Kendini asla göstermez.

Size tuhaf gelebilir, Van Gölü etrafında yaşayan kesim göle gitmek istese “Em ê biçin behrê” derler. Türkçedeki cümlenin çevirisi “Biz denize gidiyoruz.” Herhâlde gölün kocaman oluşu Vanlılar üzerinde deniz etkisi yaratmıştır. Sanırım bu yüzdendir Vanlılar Van Gölü’ne deniz derler.

Yaşar Kemal de kitabında şöyle derdi: “Van Gölü, Van Gölü değil, Van Denizi. Öylesine geniş ki, denizden başkası yakışmaz. Zaten Vanlılar da deniz diyorlar; gümüş tasta bir sudur. Kenarlan oya oya işlenmiş bir gümüş tas.”