Van’da Bediüzzaman'a mekan ve makam olmuş, dolayısıyla nur menzilleri olarak adlandırabileceğimiz yerleri şöyle sıralamak mümkündür:Vali Tahir paşa konağı,Başet dağı zirvesi,Akdamar adası, Erek Dağı, Van Kalesi, Horhor, Zeve, Norşin Camii, Çoravanıs Köyü ve kardeşi Abdülmecid’in Akköprü mahallesindeki evi...

Bediüzzamanın Birinci Cihan Harbinden önce ve Rusya esaretinden sonra kaldığı bu mekanlar Nur ummanında ve Nur deryasında seyreden insanlar için kıymeti olan yerlerdir.

Bediüzzamanın talebeleriyle aziz hatıralarının yaşandığı bu beldeler hakkında kısaca bilgiler verelim. Şöyledir:

Van kalesi ve Horhor:

Eski Van şehri ki, Bediüzzaman’ın kaldığı yer de burasıdır.Şimdi harabeye dönen ve ancak bazı kalıntıların bulunduğu bu yerde, Van eski valisi Tahir Paşa’nın konağının kalıntıları da bulunmaktadır. Van kalesi bu şehrin kuzeyine düser. Kalenin güney yamacında iki mağara bulunmaktadır. Bediüzzaman bu mağaraların üst kısmında olanından aşağıdakine düşerken “ah davam” demiştir. Bu mağaranın tam altında kalenin dip kısmında Horhor suyu bulunmaktadır. Bediüzzamanın Birinci Cihan Harbindeki medresesi de bu mıntıkadadır.

Başed dağı:

Van'ın Gürpınar ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır. Van’dan arabalarla rahatlıkla gidilebilmektedir. Takriben Van’a 25 km dir. Bediüzzaman Van'a ilk geldigi yıllarda bu dağın tepesinde de kalarak talebe okutmuştur. Dağın tam zirvesinde büyük bir mana er'i medfundur.

Zeve:

Van’a yirmi kilometredir. Burası eskiden bir köydü. Birinci Cihan Harbinde Rus ve Ermeniler tarafından en büyük katliamlardan birisi burada gerçekleşmiştir. Bediüzzamanın talebelerinden Molla Ahmed-i Cano burada, bir velinin mezarı yanında yatar.

Norşin Camii:

Bediüzzaman'ın Rusya esareti dönüşü kaldığı menzillerdendir. Van merkezindedir. Molla Hamid ve Molla Resül gibi eski talebeleri burada kendilerine hizmet etmişlerdir.

Erek Dağı ve Çoravanıs Köyü:

Erek dağı, Van'a yaklaşık beş kilometredir. Her çeşit ulaşım aracıyla Erek Dağı’na gidilebilir. Rusya esareti dönüşü Bediüzzaman burada, şimdi harabeye dönmüş eski manastır tabir edilen ve "çilehane" olarakta bilenen yerde kalmıştır.

Burada kaldığı yıllarda hemen yanıbaşında bulunan "Çoravanıs Köyü”ne gelirdi. Ekseriyetle Cuma namazları için Çoravanıs köyü camisine gelen Bediüzzaman, zaman zaman buradaki camide istirahat etmek ve çalışmalar yapmak için  kaldığı da olurdu.

Eski talebelerinden Ali Çavuş ve Molla Hamid burada kendilerine hizmette bulunmuşlardır. Kendisi de Çoravanıs’lı olan Ali Çavuş’un mezarı da buköydedir.

Bediüzzaman burada kalmakta iken 1925 yılındaAnadolu'ya Nefy/ sürgün edilmiştir.

VASTAN (GEVAŞ):

Vastan (Gevaş.) Van'a bağlı bir kazadır. Van’a yaklaşık yirmi kilometrelik bir mesafededir. Van gölünün güney kıyısında, bağları bahçeleri bol ve verimli, dağları ise çok yüksek bir yerdedir. Yeşillikler ve güzellikleriçinde şirin birkasabadır Gevaş.

Birinci Dünya Savaşının o en kesafetli yıllarında, Bediüzzaman talebeleriyle birlikte bu üç beldede de, Rus ve Ermeni güçleriyle çarpışmıştır. Rus ve Ermenilerin birleşik hareketleri sonucu mezalimlerine karşı koyan Bediüzzaman, önceki sayfalarımızda teferruatlıca anlattığımız gibi talebeleriyle özel kuvvet teşkil ederek, önce Hizan’ı, sonra Gevaş’ı ve daha sonra da Bitlis'i çetin muharebelerle kurtarmıştır.

Bu çetin savaşta talebesi Molla Habib'i Gevaş'ta, yeğeni Ubeyd’i de Bitlis'te şehit vermiştir. Birçok talebesi de yaralanarak gazilik makamına erişmiştir. Kendisi Bitlis deresinde ayağı kırılarak saatlerce suyun içinde kalmış, sonra da Rus askerleri esir ederek kendisini Rus esaret kampına götürmüşlerdir.

Tarih, bu üç mekânı kanlı muhaberelerle ve yaşamış oldukları vahşetin acılarıyla yâd ederken, buralarda o yıllarda kahramanca çarpışan ve halkını vahşetten, kıyımdan, zulümden, acılardan. Soykırımdan kurtarmak için ölümü göze alan Bediüzzaman ve talebelerinin kahramanlıklarını da asla unutmayacaktır.

Bediüzzaman’nın Van Hayatından Bir Kesit(Lem’alar adlı eserinden..)

“Harb-i Umumîde Rus’un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul'da, iki üç sene Dârü'l-Hikmette, hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra, Kur'ân-ı Hakîmin irşadıyla ve Gavs-ı Âzam’ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla, İstanbul'daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şâşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van'a gittim.

Herşeyden evvel, Van'da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van'ın meşhur kalesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir, benim medresem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten dost, kardeş, enîs talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musibet yüzünden mânevî şehid olarak vefat etmişlerdi.

Van’lı ressam Hüseyin Ayça’nın Erek dağına ait bir suluboya resim çalışması…