Son birkaç yıldır feryat, figanlar artık arşa çıkıyordu.

Bilimsel açıklamalar, eldeki akademik veriler, görüntüler, gözle gördüklerimiz her şey bize yakın zamanda karşı karşıya olduğumuz tehlikeye dair çok önemli şeyler söylüyordu.

Bu önemli şey: Van Gölü’nün hızla yok olduğu ile ilgiliydi!

600 bin yılı aşkın bir yaşı olduğu belirtilen Van Gölü’nü yüz binlerce yıl sonra çok ciddi bir şekilde kirleten, öldüren bizlerin tahribatı çok ciddi boyutlara vardı.

Yıllardır kirliliğine dair görüntüde bir şeyler yansıtmayan Van Gölü son 5-10 yılda aleni bir şekilde kirlendiğini gözle de gösterir oldu.

Her gün tonlarca çöp, atık akıtılarak kirletilen Van Gölü, bir de arıtmanın ciddi manada işlevsiz kalmasıyla hızlı bir kirliliğin kurbanı olmaya başladı.

Anlayacağınız göz göre göre kendi gölümüzü öldürüyorduk.

Bir şeyler yapılması gerekiyordu fakat uzunca bir süre adım atılmadı.

Ta ki sesler artık yüksek çıkmaya başlayıncaya kadar.

Kentte yaşayanlar, dışardan gelenler, araştırmalar gölün içinde bulunduğu vahim durumu rakamlarla, verilerle, görüntülerle ortaya koymaya başlayınca tehlikenin boyutunu anlamaya başladık.

Ardından da tabi çağrılar hararetlendi.

STK’lar, çevre dernekleri, kuruluşlar tepkileri yükseltti.

Van Gölü’nün artık kirletilmeme değil acilen bir koruma kanunu ile kurtulması gerektiği konuşulmaya başlandı.

Bu anlamda sağolsunlar seslendiren, emek veren, gönül veren, taşın altına gövdesini koyan çok oldu.

Bu anlamda atılan adımlar, çağrılar geç de olsa karşılık bulmaya başladı.

Önemli isimler aracılığı ile konu Cumhurbaşkanlığın, ilgili bakanlıklara aktarılmaya başlandı.

Van Gölü Aktivisitleri’nin, Van TSO’nun, Edremit Belediyesi’nin yaptığı girişimler, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan’ın desteği ile Ankara’da anlatıldı.

Ardından da üst düzey toplantılar oldu.

Van Valiliği’nin, Çevre ve Şehircilik’in de dahil olduğu süreçle birlikte Van Gölü artık sadece sivil toplum nezdinde değil kurumların da olduğu toplantılar ve görüşmelerle konuşulmaya başlandı.

Bu süreçler sürerken Konu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşine de aktarıldı.

Sıfır atık gibi önemli çevre çalışmalarının öncesi olan Erdoğan’ın sürece dahil edilmesi konuyu artık ciddi bir yere taşıdı.

En nihayetinde de DAKA, YYÜ gibi kurumlar da bu iş için bir Sempozyum planı ile geçtiğimiz aylarda yola çıktı ve önceki gün tamamlanan Van Gölü Sempozyumu için hızlı bir çalışma başlattı.

Van Gölü Sempozyumu ile onlarca akademisyen her yönüyle Van’ı konuşurken açılışa gelen Emine Erdoğan’ın katılımıyla aynı zamanda eylem planı konuşuldu.

Özel bir önem atfedilen Van Gölü’ne dair müjdeler verilirken, sempozyumla birlikte olması gerekenler ve daha bir çok konu detayları ile konuşuldu.

Bu yönüyle küçük adımlarla başlayan süreç ciddi anlamda ete kemiğe kavuşmaya başladı.

İşte bizim istediğimiz, beklediğimiz de buydu.

Bir araya geldiğinde, birlikte hareket ettiğinde çok güzel işler yapmayı başarabilen Van’ın geleceğinin, göz bebeğinin kurtulması için artık çok ciddi çalışmalar, kayıtlı görüşmeler ve buluşmalar var diye biliyoruz.

Bunlar önemli, hayati buluşmalar ve çalışmalardı.

Şükürler olsun ki kurumlar bir araya gelerek bu sempozyum, eylem planı, çalıştay, buluşmalar ile gölün kurtuluşu için yoğun bir çaba sarfediyor.

Arıtma tesisinin devre alınması, dip çamur temizliğinin de yapılması ile onlarca yıldır hunharca kirlettiğimiz gölü yeniden kurtarma çabalarına başladık.

Şimdi artık sadece kurumların değil.

Sempozyumun kapanışında Vali Mehmet Emin Bilmez’in ve diğer isimlerin de dediği gibi artık kurtuluş sürecinde bizlere, Vanlılar’a da çok iş düşüyor.

Gölü kirtletmeyerek, zerre çöp, atık atmayarak bu kurtuluş sürecinde yer almamız gerekiyor.

Yoksa ne kadar büyük temizlikler, önlemler alınırsa alınsın insan eliyle yapılan tahribatın önüne geçilmeyecek.

Ki bu çok ürkütücü bir senaryo.

Düşünmek, neticelerini görmek istemem.

Eminim sizler de istemezsiniz.

Bu yüzden bundan sonraki süreç hepimizi bağlayan bir süreç.

El birliği ile kirlettiğimiz gölü kurtarma ve geleceği taşıma vaktidir.