Gözlerinde görüyorum, sonsuza kadar kovaladığım hayalimi, ellerinden dileklerle el sıkışıyormuşçasına neşe çalıyorum.
Arzularımın elimden alınmasını, beni küllere çevirmeni, etrafa saçıp savurabilmeni, beni etten, kemikten ve kemikten bir adamdan daha hafif bir adama çevirmeni istiyorum. Alnındaki bir damara ya da boynundaki bir kolyeye.
Sana her zaman söylüyorum, "Elini seviyorum." Ve sen ne demek istediğimi düşünüyorsun. Daha doğrusu, ben ait olduğum şeyi değil, insan kendi yurdunun toprağına ait olduğu için, senin elini buluyorum demek istiyorum.
Bir kelebek kanatlarını çırptığında, her şey değişti, rüzgarın yönünü değiştirerek bir kasırga yapan kanat, sen olman gerektiği zaman olan buydu: Hayatımda olmak, her şeyi değiştirmek. Kavga etmeyeceğim, her kelebek benim hayatımda seninle kanat çırpan gibi gerçek inancı yaratır.
Batıl inançlardan bıktım. İnsan Rabbin avucunda dinlenmesi gerekmez mi? İnsanın köleleştirilmiş bir yaratık olduğunu unuttuğumda, kalbini dualarla dolduruyor, adını ilahi olarak, çılgın bir keşiş olarak anıyorum.
Aşk biter mi? Umutsuz bir gözyaşı olarak mı? Aşağı inmeyi reddeden bir göz kapağında kuruma? Geri döner misin? Aşk unutulur mu? Yoksa kırık bir kolda nabzı atan bir damar gibi mi kalıyor yoksa tırnakların arasında ölü deri gibi mi yaşıyor?
Aşk biter mi? Unutuldun mu? Öyleyse neden hala ona tutunuyorum, kırık bir gövde gibi. Hafıza dolu kalacak ve ölüm sadece tanrıların merhametiyle yaratılan başka bir yaşam anlamına geliyor.
Peki içimizdeki aşk nereye gidecek? Belki senin gibi biri gitmez. Gitmiyorsun içimde kök salıyorsun.