Ders: Türkçe

Konu: Türkçe

Hayli zamandan beri bu konuyla alakalı bir yazı yazmak istiyordum.Sonunda kısmet oldu.

Ya da şöyle mi söylemem gerekiyordu: " Bir türlü know howu konsolide edemedim. Fokus olup, aksiyon alamadım."

Bu şekilde söyleyince daha mı havalı oldu? Yoksa kulağı tırmalayan bir ifade mi oldu?

Sözü hiç uzatmadan bir soruyla girelim konuya diyorum:

Resmi dili Türkçe olan, Türkiye'de Türkçeyi doğru kullanıyor muyuz?

Cevap veriyorum: Ne yazık ki doğru kullanmıyoruz. Çoğu insan isim, sıfat, zarf ve fiilin farkını bilmiyor, ama bir sorsan herkes dil uzmanı. Sokağın içinde kulaktan dolma bilgilerle kendi anadilimizi öğreneceğimizi sanıyorsak yanılıyoruz. Maharet; akılsız bir kuşun duyduklarını tekrar etmesi gibi her duyduğunu Türkçe zannedip kullanmakta değil, hüner yabancı kökenli kelimeleri dile dolamakta değil. Asıl maharet, eğer varsa bu kelimeleri Türkçe karşılıklarıyla kullanmak.

Peki Türkçemizle ilgili söz konusu olan bu olumsuz durumun sebebi ne?

Suçlu eğitim sistemimiz mi?

Öyle genelin yaptığı gibi " Eğitim sistemimiz kötü." diyip, sadece bir tarafı ezen, feryat figan tespitler yapmayacağım. Evet, tabi ki eğitim sistemimizde eksiklikler var. Ama öyle çok uzaklara gitmeden, bizden bir kuşak önceki nesle bir bakalım. İmkanlar daha kısıtlıyken, kendini yetiştirme çabasına girmiş "ayaklı kütüphane" olarak nitelendirilen insanlara…

Böyle geniş, kapsamlı sözlüklerin, her yeri saran internet ağlarının, bu kadar çok kütüphanenin olmadığı zamanlarda nasıl yetiştirmişler kendilerini?

Öyle kendiliğinden olmamış bu iş.

Meraklarının peşine düşmüşler, araştırmışlar, bir bilgi için zamanlarını feda etmişler. Tıpkı değerli kalıntılara ulaşmaya çalışan hazine avcıları gibi…

Çok derinlere inmeden konuyu farklı bir boyutuyla irdelemeye devam edelim.

Türkçemize günümüzün büyük bölümünü ayırdığımız televizyonun, internetin katkısı ne yönde? Maalesef bu soruya da cevabım olumsuz olacak. Bir örnekle açıklayayım. Mesela, eskiden savcılık mesleğini yapan biriyle ilgili bir haberi "eski Cumhuriyet Savcısı" başlığıyla veriyorlar. Ben burdan cumhuriyetin eskidiğini anlıyorum, adamın eskiden savcı olduğunu değil. Haber "Cumhuriyet eski Savcısı" şeklinde verilmeliydi ki doğru anlayalım.Sözcükleri doğru yerde kullanmanın ortaya çıkardığı etki işte bu kadar keskin oluyor.

Gelelim bir başka meseleye. Yeni yeni dillerimiz türüyor, haberiniz var mı? İnternet dili, plaza dili…

olm., diil,slm, mrb… şimdi aklıma gelmeyen daha birçok anlamsız kısaltmaların yer aldığı, Türkçe ve İngilizce karışık yazışmalar vardı önce. Sonra bu "yeni dil" konuşmaya da yansıdı. Yaşımın öyle ileri olmadığı halde bu yeni dili anlamakta çok zorlandığımı itiraf ediyorum.

Bir de beyaz yakalıların harman olduğu plazalarda kullanılan bambaşka bir dil mevcut. ( Hiç saklamayacağım bende ağza fırıncı küreğiyle vurma hissi uyandırıyor.)

Brief: Konuyla ilgili bilgi vermek

Canlıya almak: Bir sistemi çalışır hale getirmek

Down olmak: Morali bozulmak

Excuse: Özür dilemek (Özrü kabahatinden büyük.)

Focuslanmak: Odaklanmak

Konsolide etmek: Birleştirmek, bir araya toplamak

Know how: Bilgi birikimi

Lead etmek: liderlik etmek

Confirm etmek: Onaylamak

Off day: Tatil günü

Push etmek: süreci hızlandırmak için baskı yapmak

Daha o kadar çok var ki…

Umarım siz de benim kadar yabancısınız bu ifadelere.

Bu yeni dilleri kullanırken savunma olarak,Türkçenin yetmediğini söylüyorlar. Türkçenin bize yetemeyişinden bahsederken atasözleriyle, deyimlerle, dil oyunları gerektiren fıkralarla, tekerlemelerle dolu masallarla, Türkçe yakılmış türkülerle,  divanlarca dolu şiirlerle ve bu coğrafyada Türkçe ile yetişmiş alimlerle dolu bir dil geçmişini nasıl da inkar ediyoruz.

Dili doğru kullanmak sadece düzgün konuşmak demek değildir. Dili doğru bilmek ve doğru kullanmak öncelikle düşünce dünyamızı etkiliyor. Doğru düşünen, düşündüklerine hakim olan; konuşurken de yazarken de diline hakim olur. Her şeyi bilmemiz mümkün olmayabilir. Ancak güzel ve etkileyici konuşmak istiyorsak her söylediğimizin bilincinde olmamız gerekiyor.

Buradan da anlıyoruz ki; dili doğru kullanmak düşünceyi, düşünce konuşmayı; konuşma iletişimi etkiliyor. Unutmayalım; ne kadar çok şey bilirsek bilelim, karşıdakine aktarabildiğimiz kadar işe yarar.

Netice itibariyle sağlıklı iletişimin ucu da hayatımıza dokunuyor. Söz, toplumları bir felakete sürükleyebileceği gibi, bir esenlik de getirebilir.

Dilin hüneri onu kullananda açığa çıkıyor.

Ne diyordu Bizim Yunus:

"Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı

Siz ola agulu aşı bal ike yağ ide bir söz"

Nereden nereye… İki dizede kitaplar dolusu gerçekten Türkçe ile sunulduğu zamanlardan şimdiye…