Alim bir zât, talebeleri ile otururken bir an için ufuklara doğru bakıp: “Aah ah; Çoban kazandı, hem de ne kazandı” diye mırıldanır. Bunun üzerine talebeleri “Hocam sizin bu halinizin hikmeti nedir? Neyi kastediyorsunuz?” diye sorarlar. Hoca; “Gelin size anlatayım” der ve anlatmaya başlar:

“Bir zamanlar ilim için yola çıktığımda bana bir tacir eşlik etti. Yolda rastladığımız bir çoban da aramıza katıldı. Bir müddet sonra çoban bize: ‘Siz ne için yola çıkıyorsunuz?’ diye sordu. Ben ilim için yola çıktığımı söyledim, tacir arkadaşım da ticaret için yola çıktığını söyledi. Kendisine sorduğumuzda, o da ‘Allah için belki birinin koyununu, kuzusunu bulup güderim de rızkımı temin ederim diye yola çıktım’ şeklinde cevap verdi. Derken namaz vakti geldi. Namazlarımızı kıldıktan sonra çoban bize şu teklifi yaptı: ‘Gelin beraber dua edelim. Herkes gönlünden geçen duayı yapsın, diğerleri de onun duasına amin desin. Olur da icabet saatine denk geliriz, birimizin duası kabul olur.’ Biz de bu teklifi makul gördük ve duaya başladık.

Ben (Alim): ‘Ey rabbim bana bir ilim meclisi, bir medrese lütfet ve içini de tıka basa talebe doldur. Öyle ki ben onlara hizmet edeyim’ dedim, onlar da ‘Amin’ dediler. Sıra tacire geldi:

Tacir: ‘Ey rabbim bana öyle mal mülk ver ki, şehre sığmasın ve ben bunların hepsini senin yolunda infak edeyim’. Bu duaya da hepimiz ‘Amin’ dedik. Sıra çobana geldi:

Çoban gözlerini yumup ellerini açtı ve: ‘Ey rabbim, Vallahi ben Rab olarak senden razıyım, ilah olarak senden razıyım. Bugüne kadar beni hiç rızıksız bırakmadın. Ben nasıl Rab olarak senden razıysam, sen de kul olarak benden razı ol." dedi ve bizler de ‘Amin’ dedik.

Aradan yıllar geçti. “Görüyorsunuz Allah duamı kabul etti, sizin gibi talebelerim ve medresem oldu. Duydum ki o tacirin da malı mülkü çoğalmış, onun da duası kabul olmuş. Eğer gerçekten biz duanın icabete layık olduğu bir zamana denk geldiysek, demek ki o çobanın da duası kabul oldu ve görüyorum ki ‘Çoban kazandı, hem de ne kazandı!’”…

“Allah razı olsun...” Kendisi küçük, manası çok büyük bir söz. Bir insanın bir insana yapacağı en büyük dua. Allah bizden razı olursa hiçbir şeyin önemi kalmaz. Ancak bu söz, kalıplaşmış bir deyim gibi değil, gönülden ve dua niyetiyle söylendiğinde bir anlam ifade eder.

İnsanlar genelde memnuniyetlerini ifade etmek için “Allah razı olsun” der. Dolayısıyla insanların bu lafı söylemelerini sağlamak ve bu duaya muhatap olmak için gayret göstermek lazım. Çalıştığımız yerlerde işini gördüğümüz, yani sorununu çözdüğümüz kişilerin bizlere “Allah razı olsun” demeleri doğal bir durum. Ancak her durumda insanların sorunlarını çözüme kavuşturamayabiliriz. İşte temel mesele, işini göremediğimiz bu gibi kişilerin de bu duasını alabilmektir. Onun için ise ek çaba gerekir. Çünkü bize gelen kişilerin önceliği işlerinin görülmesidir. Dolayısıyla talepleri olumlu karşılanmaz ise, göstereceğiniz sevgi ve ilgiye rağmen içlerinde bir hoşnutsuzluk doğması doğaldır. Bundan dolayı da bize dua etmekte zorlanabilirler. Onun için talebinin karşılanamayacağı hususunda elimizden gerçekten bir şey gelmediğini onlara samimi bir şekilde anlatmamız ve onları inandırmamız lazım.

Vatandaşın talebinin karşılanamadığı bazı durumda vatandaş haklıdır, ancak işi mevzuata takılmaktadır. Bu gibi durumlarda karşımızdaki kişiye haklı olduğunu, ancak bu durumun yetkimizi aştığını söylemek ve samimi bir şekilde bu durumu hissetmesini sağlamak lazım ki vatandaş bizden ayrılınca işinin yapılamadığı burukluğuyla diğer taraftan elimizden geleni yaptığımız hususunda inancıyla Allah razı olsun diyebilsin.

Gelin bugünden itibaren her gün insanlara bize yürekten “Allah razı olsun” dedirtecek davranışlarda bulunalım. Bulunalım ki bu güzel duaya muhatap olalım. Allah razı olduktan sonra diğer her şey teferruat olur. Rabbim rızasını kazanacak bir yaşam sürmemize yardımcı olsun inşallah.