"Edep bir taç imiş nûr-i Hüda'dan,

Giy o tacı emin ol her belâdan.”

Şöyle bir protokol kuralı vardır: “Üstünüzün makamına girerken ceketinizin düğmeli olmasına dikkat edin.” Bu bir saygı ve edep kuralıdır. Protokolü bir kenara bırakırsak bir makama (resmi, özel veya manevi bir önderin makamı olabilir) girerken ast-üst farkı gözetmeden o makama edeple girilir, edep ile çıkılır. Bu edebin göstergelerinden bir tanesi de varsa ceketin önü açık bir şekilde girmemektir. Bu konuya ne kadar değer verirsiniz bilemem ama ben çok değer veririm. Bu durum yabancı kültürlerde çok anlam ifade etmeyebilir ama bizim kültürümüzde çok anlamlıdır; en azından benim yetiştirildiğim kültürde.

Tecrübelerim şunu göstermiştir ki kendini muktedir gören veya göstermek isteyen genç yöneticiler üstünlüğünü hissettirmek için bir makama (bu herhangi bir makam olabilir) girdiğinde, ilk yaptığı şey bilinçli bir şekilde ceketinin önünü açıp girmektir. Bu şekilde, yani bilinçli bir şekilde bu hareketi yapan kişiyi düelloya giden ve her an elini tabancasına atmak isteyen kovboylara benzetiyorum.

Belli bir yaşa geldim. Benim nazarımda, bu konuda iz bırakan kişileri düşündüğümde hiç zorlanmadan bazı isimler hatırıma geldi. Bunlardan örnek teşkil edecek bazı kişilerden bahsedeceğim:

Nezir AYGÜLER (1970 li yıllar) : Lise öğretmenimdi. Çok disiplinli ve bilgili bir öğretmendi. Bir gün dahi derse önü açık girdiğini görmedim. Bu ve benzeri öğretmenler hem kendi dersini verir hem de davranışlarıyla edep dersi verirdi.

O.Fikri UÇAK: 1050 sayılı kanunun duayeni (en iyi bilenlerden biri) muhasebat başkontrolörü. 1995 yılında Maliye Mesleki Eğitim Kursunda 1050 sayılı kanun dersimizi veriyordu. O zamanlar altmış yaşının üzerindeydi. Dediğim gibi bu kanunun en iyi bilenlerden birisiydi. Sanırım genel müdürlük de yapmıştı.  O yıl dersimize geldi. Dersi tane tane anlatırdı. Diğer taraftan çoğumuz 20-30 yaş aralığında memurlardık. Sınıfa girdiğinde sanki çok üst düzey birinin makamına girer gibi vakar ve saygı ile girerdi. Sınıfa girdiğinde ve ders anlattığında hiçbir şekilde önü açık göremezdiniz.

Son olarak büyük filozof rahmetli Şaban Teoman DURALI’yı örnek vermek istiyorum. YouTube'da Felsefe Söyleşileri yayınları var. Bunu izlemenizi tavsiye ediyorum. Onu izlerken, büyük filozofun vakarlı ve edepli duruşunu görürüz. Bir söz vardır, dolu başak eğilir. Bu sözün yansıması tam olarak merhum bilgede görülür. Nur içinde yatsın.

Örnek verdiğim şahısların çoğu bizden hem yaşça büyük hem makam-mevkice üstündü. Ama bu durum onların saygısını bozmadı. Tam tersi davranan kişileri de gördüm. Bunların özelliği hem yaşça küçük olması hem de hiyerarşik olarak ast üst konumunda olmamalarıydı. Ancak; onları bu davranışlara sevk eden düşünce, kendilerini üst olarak görmek isteyişleri veya üstün olduklarını hissettirmeye çalışmalarıydı.

İnsanı büyük yapan görüntüsü, işgal ettiği makam değil; davranışları, hitabeti ve edebidir. Yazımıza Yunus’un güzel bir sözü ile son veriyoruz: Gezdim Halep ile Şam'ı, Eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş, İllâ edep illâ edep.