Haftalardır devam eden ekmek meselesini uzaktan izliyorum.

Ne zaman nihayete erer ne zaman biter merak ediyordum.

Kimseyi kırmamak, haksız olmamak için de yazmadım.

İşin nihayete ermesi için bekledim.

Sanırım şimdi artık konuşmak gerek.

Kırmadan, dökmeden ama esas meseleyi konuşarak.

Hatırlarsınız ekmek bir süre önce 1,50’den satılıyordu.

Sonra dolar ve enflasyondaki artışlar fırıncıyı bir zam kararına mecbur bıraktı.

Ekmek 1 lira 80 kuruştan satılmaya başladı.

Fakat aylardır yerinde durmayan yükselişler sonrası fırıncı tekneyi çeviremez oldu.

Daha birkaç ay öncesine kadar 100 lira bile olmayan bir torba un fiyatı önce yüzlü haneleri geçti, sonra 200’ü aştı.

Böyle olunca fırıncılar mecbur kaldı.

2 lira 50 kuruş fiyatı biçti.

Bu karar Van Valisi Mehmet Emin Bilmez’in veto etmesi sebebiyle uygulanmadı.

Bilemz, TMO ve benzeri kuruluşların 180 TL’ye un tedarik edeceği gibi süreçleri göz önüne alarak zammı uygulamama kararı aldırdı.

Esnaflar da razı oldu.

O süreçte konuştuğum bir çok fırın sahipi, emekçisinden durumu sordum.

Yana yakıla bir ekmeğin kendilerine 2 lira 30 kuruş, 2 lira 40 kuruş gibi bir mal olduğundan dem vurdular.

Üstelik artışların artık günlük gerçekleştiği ülkede sadece un değil, yağ, şeker, maya gibi faktörlerden dolayı artık yetişemez olduklarını söylediler.

Haliyle, mağdur olduklarını, bu durumda fırını yakamaz olduklarını söyleyip durdular.

Vatandaşa sorun yaşatmamak için içleri ezile ezile fırınlarını yaktılar.

Vali Bilmez’in de zamlarla birlikte vatandaşın daha çok ezilmemesi ile ilgili kararına saygı duydular.

Buraya kadar yaşananlar sürecin bir parçası.

Fakat burada durup düşünmemiz gereken bir şey var.

Vatandaş bir çok zam kararından tepki gösteriyor, ama en çok da mesele ekmek olunca bozuluyor.
Anlaşılır bir meseledir.

Çünkü ekmek yaşamımızın bir parçası.

Bu toplum için su neyse ekmek de odur.

Doymayı ekmek ile özdeşleştirmiş bir milletiz.

Ekmeğe zam hiçbir zam kadar acıtmıyor içimizi.

Vatandaş bu yüzden sitem ediyor.

Alamadığını, ailesini doyuramadığını söylüyor.

Haklı, ekmek alamamak zor.

Ekmeği bile alamayacak durumda olmak çok acı.

Fakat bu süreçte fırıncılara hakaret, aşağılama boyutundaki tepkiler de çok kabul edilebilir gibi değil.

Bir kere şunu bilmek gerekiyor.

Fırıncı devletin bir mekanizması değil.

Onlar da vatandaş, onlar da bizim gibi geçinme derdinde.

Haliyle, piyasanın güllük gülistanlık bir süreç içinde olduğu dönemde zam yapmış olsalar kabul edilemez, tepki gösterilebilirdi.

Fakat onların da suçu yok.

Masrafları karşılayamıyor, çarkı döndüremiyorlar.

Bir ekmeğin çıkması için dünya kadar maliyet ile cebelleşiyorlar.

Gece çalışıyorlar, sabahları ortada kimseler yokken ocağı yakıyorlar.

Tedarik zincirinde onlarca insan ile muhatap oluyorlar.

Ürettikleri ile nihayetinde bir ekmek…

Onlar da geçinmek için üretiyor, geçinmek için satıyor.

Netice olarak, söyleyeceğim şu…

Bu meselede birbirimize düşmeyelim.

Bu meselede kırmayalım, dökmeyelim.

Zor zamanlardan geçiyoruz, kötü bir süreç yaşıyoruz.

Ekonomik gidişat hepimizi hiç olmadığımız kadar bizi sarsıyor ve geriyor.

Bu günlerin bitmesi için mücadele ederken, en az birbirimize zarar verme gayreti içinde olmalıyız.

Bu ekonomik yük zaten bizi mahvediyor.

Bu zor zamanlar bittiğinde biz yine komşumuzun, mahalle bakkalımızın, fırıncımızın yüzüne bakacağız.

Kırmak dökmek yerine bu zamanları nasıl aşacağımızı konuşalım.

Stokçularla mücadele edelim.

Keyfi zamlar uygulayanlar varsa onların ensesine binelim.

Zulmedene baskı kuralım.

Ama birbirimize bunu yapmayalım