Eski insanların hayatlarını tetkîk etmeye çalıştığım bugünlerde kafam hayli karıştı. Eski insanlar diyorum. Eskiden insanlar diyorum. Düşünce akışımın değişen seyrinde, kâh zamanın hızlı akışına inat kendini sapasağlam yetiştirmeye çalışan, ömrü vefa ettiği sürece kendini insanlara faydalı olmaya adamış güzel adamların zamanına gidiyorum kâh bugünün insanının ahvalini düşünmeye dalıyorum.

Bir şeylerin yanlış gittiğini biliyorum. Yakînen hissediyorum ki, aradan bu kadar zaman geçse dahi ahvâl bu şekilde olmamalıydı. Önce durup kendi içime bakıyorum bir de çevreme  baktığımda tahayyül dünyama bile fazla gelen tüketiciliği iliklerime kadar hissediyorum. Düşünüyorum ve diyorum ki nasıl olurda o insanlar hem ilmi, fennî, dinî alanlarda hemde mesleklerinde bu kadar başarılı olabilirler.

● Mesela onca devlet meselesi varken, koskoca Osmanlı sınırları güneşin doğup battığı her yere uzanmışken nasıl olurda Kanûnî Sultan Süleyman böylesine bir hükümranlık kurup böylesine kendini geliştirip her alanda mâhir olabilir. Nasıl olurda şuan ki dinlediğimiz beyitleri yazabilir. Düşüne biliyor musunuz ? Nasıl olurda koskoca bir İmparotorluk Sultanı, "Muhibbî" mahlasını kendine şiar edinip 2779 gazelden oluşan Divanı ile Divan edebiyatının en fazla gazel yazan şairi olabilir. Hem onca işleri, idari ve ilmi faliyetleri arasında nasıl olurda bir yandanda kendini el sanatlarındaki mahâretiyle kuyumculuk ustası olarak yetiştirebilir .

● Misal hepimizin bildiği "Uyan ey gözlerim gafletten uyan" şiirinin gûftekârı Sultan III. Murad , hem Osmanlıyı en geniş topraklara ulaştırıp hemde nasıl Türkçe, Arapça, Farça dört divân yazabilmiştir . ● Peki Fatih Sultan Mehmed Hân, hem ana dili hariç ileri derecede 8 dil öğrenip ( İtalyanca, Slavca, Farsça, İbranice, Latince, Yunanca, Keldanice,Arapça) hem de sayamayacağım kadar icraat yapabilir.

Burada misallerini verdiğim sadece padişahlar değil nice Âlim zâatların yazdıkları kitap sayfalarını ömürlerine bölsen karşılığı olmayacak, yaşadıkları günleri dörde beşe katlayacak kadar çok eserleri olduğunu görüyoruz. Bunları düşünüyorum ve hafsalam almıyor.

● Soruyorum kendime peki ben ne yapıyorum... Ben sürekli bir tüketici olarak kayda değer bir şeyler üretmeden nasıl yaşayabiliyorum? Onlar nerede, ben neresindeyim dünyanın...?

Bizler dünyada 25 yaşa kadar daha eğitimimizi tam anlamıyla tamamlayamıyorken, daha tek bir konuda dahi ciddi manada uzmanlaşamıyorken nasıl olur da onlar ömürlerinde en az on, onbeş alanda uzman olabilirler. İnsan olmaksa maharet; onlar da insan biz de insanız.

Birşeyler yapmalı dostlar. Benliğimizi bir şekilde geliştirmeli... "Zamanım yokları, Yorgunumları, Uykusuzumları, depresyondayımları" bir kenara atma vakti gelmeli artık. Bu aralar "Zaman" kavramı üzerine kitaplar okumaktayım. İnşallah gelecek zamanlarda kitaplardan elde ettiğim notları ve düşünceleri sizlere de aktaracağım.

Gelin soralım bu gece kendimize.

- Hayat hızla geçiyor ve ben neresindeyim hayatın... ?

 - Neleri başardım şimdiye kadar ve gereksiz, fâidesiz hangi konularda debelendip durdum?

Bu yazıdan kendi hisseme aldığım; her doğan günü nimet bilmek.

Ne diyor Efendiler Efendisi( s.a.v) "Bir günü bir gününe eşit olan ziyândadır ."

Üretken, ileri görüşlü, ilim-irfan sahibi, daima bilgiye aç insanlar olabilmemiz temennisiyle…

İlham verene ve O'lana şükranlarımı sunuyorum.