Gemideki ekmek ve oyuncak

Abone Ol

Her gün Filistin’de çocuklar ölüyor. Rakamlar soğuk birer istatistik gibi önümüze düşüyor: Bugün beş, dün on, geçen ay yüzlerce… Oysa o rakamların her biri bir gülüşün susması, bir oyuncağın öksüz kalması, bir annenin yüreğine gömülen dağ demek. İnsanlığın vicdanı sokağa dökülüyor; samimi yürekler gözyaşlarıyla haykırıyor. Ama kürsülerde dökülen gözyaşları başka; çıkarların gölgesinde hesap yapan sahte bir tiyatronun perdesi gibi. Birilerinin menfaatleri, çocukların canından daha ağır geldiğinde, dünya büyük bir utancın altına imzasını atıyor.

Çocuklar… Dünyanın en saf, en kırılgan varlıkları. Onların gülüşleri, bir ülkenin gökyüzüne yazdığı en güzel şarkıdır aslında. Fakat bazı coğrafyalarda bu gülüşler yarım kalıyor, çocuklukları savaşın tozuna bulanıyor. Filistinli çocuklar, işte bu yaralı çocukluğun en ağır yükünü taşıyanların simgesi haline geldi. Bir oyuncak yerine taşlarla büyüyen, masumiyetlerini yitirmeden masumiyetin en sert sınavını veren bu çocuklar, insanlığın vicdanına ayna tutuyor.

Bir çocuğun en temel hakkı güvende olmak, oyun oynamak ve eğitim alabilmektir. Ama Gazze’nin dar sokaklarında, Kudüs’ün kuşatılmış mahallelerinde bu haklar sadece birer hayalden ibaret. Dünya çocuk haklarını sayfalarca yazarken, Filistinli çocukların isimleri çoğu zaman bir istatistiğin satır aralarında kayboluyor. Oysa her rakam, bir yuvanın dağılması, bir annenin yüreğinin parçalanması, bir toplumun geleceğinin kararması demek.

Güncel Gerçek: Son raporlara göre, Gazze’de 23 ay süren savaştan bu yana en az 20.000 çocuk hayatını kaybetti; ayrıca 42.000 çocuk da yaralandı (Save the Children verisi). Ayrıca UNICEF’in açıklaması, 2025 itibarıyla Gazze’de çocuklar için öldürme / yaralanma sayılarının 50.000’i aştığını belirtiyor (UNICEF USA).
Güncel medya kaynakları da “ortalama her gün 28 çocuk öldürülüyor” gibi dehşet verici rakamları paylaşıyor (Al Jazeera+1).

Bazen insanın içine bir soru düşüyor: Bir çocuğun gözyaşı, neden bütün dünyayı sarsmıyor? Neden vicdanlar, harabelerin arasında ağlayan o minik yüzlere kayıtsız kalabiliyor? Belki de yüzyılın en büyük sınavı, tam da burada gizli: Çocukların yarasına merhem olabilmekte.

Ve işte burada, onarıcı umudun kahramanları devreye giriyor. Her şeye rağmen yollara düşen gönüllüler, sınır tanımadan çalışan sağlıkçılar, savaşın gölgesinde bile ders vermeye çalışan öğretmenler…Bu yüzden giden her gemideki oyuncak da ekmek de aynı derecede değerlidir. Bir çocuğun aç karnına lokma olmak kadar, yaralı ruhuna umut olmak da önemlidir. Filistinli çocukların yüzünde bir gülümseme yaratabilmek, dünyayı değiştirmese de insanlığın hâlâ tükenmediğinin kanıtıdır. Onların varlığı, Filistinli çocukların geleceğine bırakılan en kıymetli iz. Kimi zaman bir defter, kimi zaman bir gıda paketi, kimi zaman da sadece şefkatli bir dokunuş oluyor yaptıkları. Belki dünyayı değiştiremiyorlar ama bir çocuğun gözlerindeki umudu yeşertiyorlar. Ve o umut, insanlığın hâlâ tükenmediğinin kanıtı oluyor.

Filistinli çocuklar sadece mağdur değil, aynı zamanda direncin sembolü. Yıkılmış okulların duvarlarına hayallerini çizen, bir parça ekmeği kardeşiyle paylaşan, yaralı bedenine rağmen “yarın” kelimesine inanmaktan vazgeçmeyen bu çocuklar, bizlere en büyük dersi veriyor: Umudu asla kaybetmemek. Onlar, hayatın tüm acılarına rağmen umudu onaran en saf kalpler.

Bizlere düşen, sadece izlemek değil. Çünkü her izleyiş biraz da sessiz bir ortaklık demektir. Bir kalemi Filistinli bir çocuğun eline ulaştırmak, bir kitabı onun dünyasına sokmak, bir yardım eliyle yalnız olmadığını hissettirmek… Bunlar küçük görünen ama büyük yankılar uyandıran adımlar.

Yaralı çocuklukların umuda dönüşebilmesi, yalnızca o topraklarda yaşayanların değil, tüm insanlığın sorumluluğu. Çünkü çocuklar sadece kendi ülkelerinin değil, bütün dünyanın geleceğidir. Ve eğer bir coğrafyada çocuklar gülmeyi unutuyorsa, aslında bütün dünya biraz yetim kalıyor.

Bugün Filistinli çocukların yaraları derin olabilir. Ama onlara uzanan samimi eller, karanlığı delen ışık gibidir. O ışık büyüdükçe, yaralı çocukluklar da onarıcı umuda dönüşecektir. Belki dünyanın bütün acılarını silemeyeceğiz ama tek bir çocuğun gözlerindeki umudu yaşatabilirsek, bu bile insanlığın yeniden filizlenmesi için yeterli olacaktır.