Özlü Söz: İman; sizin aklınızla idrak ettiğiniz meseleye kalbinizin de inanması ve idrak etmesidir.

İMAM HUMEYNİ

Allah bütün kâinatı içindekiler ile birlikte yarattı. Yarattıklarının içinde insanoğluna şerefli olma payesini verdi ve diğer yaratılan her şeyi inanın emrine verdi.

İlk insan olarak Hz. Âdem (as)’ı yarattı ve ona yaratılan bütün eşyanın ismini öğretti. Kendi evlatlarını ve onlardan olabilecek nesilleri Allah’ın hükmüne göre sevk ve idare etmesi için on sayfalık hukukunu gönderdi. Yani yazı Hz. Âdem (as) ile başlar.

Allah yarattığı insanın kendisini tanımasını otoritesini bilmesini ve insanlardan seçip gönderdiği Peygamberler vasıtası ile gönderdiği hukuk ile kendilerini yönetmelerini diledi.

Ama verilen bütün nimet ve inayete rağmen nankörlük eden insan Allah’ın hukuku yerine kendi aklı ile bulduğu ve Şeytanın yoldan çıkarması neticesinde isyan etti.

Oysa Allah insandan istediği şey yine insanoğlu içindi…

İnsanı yaratan Allah ona iki yol ve o yolun sonunda varacağı iki durağı bildirdi. Biri yaptığı teslim hayatının karşılığı olan Cennet, diğeri de yaptığı kötülüklerin karşılığı olan Cehennem….

Bu bilgi ve neticesi insanoğlundan hiç saklanmadı ve gönderilen her Peygamber bunu insanlara bildirdi…

Oysa insan kendisine gelen bu kadar ilahi yardım ve bilgiye rağmen kendi nefis ve aklının peşinden giderek Şeytanın peşine takıldı.

Allah biz insanlardan ne istiyor….

Allah kendisini İLAH ve RAB olarak tanıyıp iman etmemizi istiyor.

İlah kelimesinin Arap dilinde birçok manası vardır. Sevilen, tazim edilen, tespih edilen, yüceltilen, korkulan, sığınılan, güç ve otorite sahibi, kanun koyan, yöneten, kuşatan, bilen, âlim olan gibi birçok mana ihtiva eder.

Bir Müslüman için bütün ilahlık vasıfları sadece Allah’ın zatında vardır. Allah’ın ilahlık vasıflarından herhangi birini alarak bende yaparım diyen bir insan Allah’a şirk koşmuş olur.

Allah kendisine şirk koşulmasını Kuranın Nisa Suresi 48 ve 116. Ayetlerinde açık bir ifade ile asla af etmeyeceğini beyan buyuruyor. Allah bu bilgiyi vermesine rağmen insanların büyük bir çoğunluğu bunu görmemezlikten geliyor.

İnsanoğlu Allah’ın mülkü olan yeryüzünde belli bir toprak parçası üzerinde kendi hükmünü koyarak Allah’ın hüküm koyma yetkisini alarak isyan ediyor. Ve ilmi bir tahsilden geçmediği içinde bu işin farkında bile değildir.

Allah’ın birde Rab sıfatı vardır. Yani Allah yarattığı her şeye belli bir oluşum ve terbiye vererek kendi emrine almıştır. Rab kelimesinin dilimizdeki karşılığı terbiye eden demektir…

Allah’ın yarattığı hangi nesneye bakarsanız orada mükemmel bir yapı ve mucizeler görülür. İnsanların, hayvanların ve bitkilerin anatomik yapısına baktığınızda görülen mükemmel yapı Allah’ın onlara verdiği nizamın dışına çıkmama terbiyesidir. Ama burada insana cüzi irade verilmesi ile insanoğlu bu konuda serbest bırakılarak imtihana tabi tutulmuştur.

İnsan kendisine verilen ilahi ve rabbani her türlü nimete karşı isyan etmesi onun meseleyi iyi kavrayamamasındandır. Çünkü Allah Peygambere hitaben insanlara sor diye başlayan ayetlerle bizleri bu konuda bilgi sahibi yapıyor.

Allah Kuranın Yunus, Mü’minun, Ankebut, Lokman, Zummer ve Zuhruf Surelerinde;

Sizi kim yarattı?

Göklerden ve yerden size rızık veren kimdir?

Diriden ölüyü, ölüden diriyi çıkaran kimdir?

Gökleri ve yeri kim yarattı?

Güneş ve ay’ı kim emrinize verdi?

Gökten su indirip yeryüzünü dirilten kimdir? Soruların sorarak insanların vereceği cevabı da Allah yine kendisi veriyor;

Elbette Allah diyecekler…

Evet! Allah yarattığı insanı en iyi bilendir.

Ateistler hariç her insanın Allah inancı var. Ancak bu inanç Allah’ın istediği gibimidir.

Yukarda meallerini verdiğim Surelerin özetleri ile Allah’ın sorularına insanların vereceği cevap Elbette Allah demelerini Kuranda bize beyan buyruluyor.

Buradan şu anlaşılıyor ki, Allah’ın rablık sıfatlarına insanın bir itirazı yok. Yaratan, rızık veren, gökten su indiren, her nimeti insanın emrine veren Allah’tır.

Allah(cc) bu ayetlerin sonunda; “O halde neden haktan sonra sapıtıp ilahi olandan dönerek sapıklığı tercih ediyorsunuz” diye ikaz etmeyi de bir ilahi lütuf olarak beyan buyuruyor.

İşte en iyi anlamamız gereken konu İLAHLIK ve RABLIK sıfatlarının arasındaki ince çizgiyi anlayabilmektir.

Allah ilah olarak hüküm koyarak hükmüne asla kimseyi ortak etmemesine rağmen insanoğlu bu yasağa riayet etmiyor ve Allah’ın mülkünde kendi hükmünü koyuyor.

Dünyada insanların çoğu Allahın yaratıcı, rızık verici ve her türlü imkânı veren olarak biliyor. Bilmediği şey, İlah sıfatını bir gereği olarak hüküm koyucu olmasına insanoğlunun da bu konuda bu hakka tecavüzdür.

Bazı beşeri ideoloji sahipleri “Bizde Allah’a inanıyoruz” demelerinin temelinde biz Allahın yaratıcı, rızık verici ve her türlü imkânı verici olarak biliyoruz.

Ama İslam olarak 1450 yıl önce gelen ve o dönemin çöl kanunu olarak bildiğimiz hükümlerle bu modern zamanda bu kanunlarla yönetilmeyi istemiz demek Allah’ı Rab olarak kabul ediyoruz ama İlah olarak hüküm koymada kendimizi de yetkili görüyoruz demektir.

Bir Müslüman için Allah hem İlahlığının hem de Rablığının bütün vasıfları ile hiçbir şek ve şüpheye mahal bırakmaksızın iman edilen yüce yaratıcıdır. Ve O’nun hükmünün yeryüzüne hâkim olma mücadelesi Muvahhit her Müslüman’ın asli vazifesidir.

Allah’ın İlahlık ve Rablık sıfatlarının arasını ayırıp kendine göre bir nizam koyan şirke girer ve ne yazık ki şirkin hiç affı yoktur.

Allah bizi ulûhiyet ve rububiyetinin gereğini yerine getiren kullarından eylesin. Çünkü insana ikinci bir hayat verilme şansı yoktur…

Selam ve dua Allah’a gerçek manada teslim olup şahadeti özleyenleredir…