Emre Karaduman yazdı...

 

Bak Kardeşim,

 

Dava dedikleri, senin menfi çıkarından ibaret değil. Menfi çıkarın davanın selamete ulaşmasıyla gerçekleşecek olsa bile, değil!

 

Her sohbetine nargileyi şahit tuttuğun dava da, zannederim dava değil…

 

Davanın ne olduğunu öğrenmek için literatürü baştan aşağı taramak yerine büyüklerimizin bize hal- hareketleriyle öğrettikleri ve faydasının sadece nefsine değil, bulunduğun çevreye, topluma velhasıl senden başkalarına da olduğu kitlesel gayedir. Somut örnek arıyorsan, sadece bir anlık gözünü kapat ve aklına dava adamı diye bildiğin/ bilinen birilerini getir, o zatların kendileri için değil topluluklar için ter döktüklerini göreceksin. Hem de kimileri boncuk boncuk terler dökmüşlerdir.

 

Dava kutsal bir terimdir, zira referansını yüce dinimizden alır. Davaların en yücesi İslam’ın selameti ve en büyük dava önderimiz de Âlemlerin nuru, Resulullah Efendimiz Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘ dir. Efendimizden başka sayılamayacak çoklukla ifade edilebilecek zatlar da dava için ter döktüler. Allah hepsinden razı olsun.

 

Din maneviyatımızla ilgilidir, milli değerlerimiz de. Ve bunların muhafazası ki bu muhafaza evvela kendi benliğimizde mümkün olmalıdır. İkisinin de sınırı yoktur ve bu sınırsızlık insana güç katar. Ve insanın gayesi kitlesel olsa bile içerisinde milli- manevi değerleri barındırmıyorsa bunun adı sempatizanlıktır.  Sempati ömür boyu devam edemeyebilecek bir tutum olduğu için sempatizanlık da baki olmayacak, hoş zaten baki olsa bile sonu selamet olmayacaktır.

 

Birilerinin sempati duydukları olguyu kısa süreliğine de olsa, menfi manayla da olsa tepelerinde gezdirmeleri, dava erlerinin davalarını gönüllerine kazımalarından daha mühim değildir. Bu sebeple gönüle kazınan mübarek her türlü olumsuzluğa rağmen gönülde durmalıdır. Yani şimdi sen, toplumun selameti için tam da bir dava bilinciyle hareket etmeye uğraşıyorsun ve senin uğruna kahır çektiğin ve bir ömür çekmeye razı olduğun işler başkalarına sakız olmuş olabilir,

 

Sen, ülkün için nefsini ayaklarının altına alıyorsun ve nefsi için ülküsü ayaklarının altında olanlar baş görünebilir,

 

Sen, içerisinde bulunduğun kitleden olup maksadı belirsiz kimselerin yaptıklarıyla zan altında kalıyor da olabilirsin,

 

Sen, susmaya mahkûm kalıyor da olabilirsin,

 

Sen, hizmetini belli dünyevi işler için yapmıyor ve dünyevi neticeler beklemiyor olabilirsin, ancak içerisinde bulunduğun topluluklardan menfaati için halkanıza katılmış ve menfaat elde etmiş olanlar da olabilir, Allah rızası için aslolana bak.

 

Biliyorum sempatizanlarla karşılaştırılmak çok zoruna gidiyor, onların gayeleri olan ‘şey’ lere kavuşması senin de önünde kavuşulacak şeyler düşündürüp hanenden, etrafından benzeri sorulara maruz kalabiliyor olabilirsin, sen mükâfatını yalnız Allah’ tan beklerken, birileri kendilerini mükâfatlandırma makamı olarak görebilir, sen hizmete her koldan ve yoldan koşmaya uğraşırken senin koşuşlarına bariyer koyanlar senin mevzilerinde senin gibi görünüyor da olabilir. Ver Allah hatırına, davana bak.

 

Ve unutma; senin düşüncelerin iş dünyasında, ekonomide, politikada, sivil toplumda ve benzeri ortamlarda en önde görünebilir. Bunlar imtihanda kazanmaya yaklaştığını değil, imtihanının çetinleştiğini gösterir.

 

Haydi, şimdi silkinme zamanıdır. Yalnız olmadığını bilerek, ancak yalnız gayret etmeye uğraşarak memlekete mührünü vurma zamanıdır. Bu mühür Allah’ ın huzuruna varıldığında ortaya çıkacak ve o zaman sen, sen olacaksın.

 

Bu arada, yazıdaki “sen”, “ben” de olabilirim.

 

Ve siz yol büyüklerimiz, kendinize gençlerin aklındaki şu soruyu sorun:

 

Şahsi gayesi için davasından vazgeçen mi kazanıyor, davası için şahsi gayesinden vazgeçen mi?

 

Yazının hedefi kimse değildir, muhatabı herkestir…

Editör: TE Bilisim