Geçtiğimiz günlerde 10 Ocak münasebetiyle kentteki meslektaşlarımız ile bir araya geldik. Vangölü Gazeteciler Cemiyeti ev sahipliğinde bu kez biz gazeteciler kendi günümüzde bir aradaydık.

 

Ne siyasetçi dinledik, ne vaatlere kulak kesildik.

Yemeğin ardından da bir kaç meslektaşımız ile o sıralar rahatsızlığı nedeniyle hastanede yatan köşe yazarı Abdulhelim Almalı ağabeyimizi ziyaret edip kendisinin hem gününü kutladık hem “Geçmiş olsun” dedik.

“Eskilerden kim kaldı!” tabirini şu sıralar basın camiası için sıkça kullanır olduk malum. İşin piri diyebileceğimiz isimler bir bir sahadan çekildi. Kimi vefat etti, kimi elini eteğini çekti bu işlerden. Haliyle genç bir jenerasyona bırakıldı alan.

Eskileri iyi bilen isimlerden olan Almalı ağabeyimiz hastane odasında kısa bir muhabbet arasında biz gazeteciler için şöyle bir ifade kullandı:

 

“Biz toplumun gören gözüyüz, işiten kulağı, konuşan ağzıyız. İşittiğimiz de, gördüğümüz de konuşup yazdığımız da önemlidir.”

Üzerine söyleyecek tek bir lafımız yok! Peki gazetecilik bu kadar anlamlı bir şekilde tasvir edilirken biz gazeteciler bu tanımlamanın neresindeyiz?

 

Çok uzağındayız!

Niye derseniz...

Son iki dönemdir gazeteciler toplumun işiten kulağı olmaktan, gören gözü olmaktan çok uzak.

Tanımlama aynen şu halde: Siyasetçilerden kulan kulakların, siyasetçilerin konuşan ağzının tercümanlığını yapıyor. Bakın son yıllarda bu tam anlamıyla üst seviyede seyrediyor. ‘Halk haberciliği’ neredeyse hiç bir anlam barındırmıyor. Meslektaşlar arasında siyasi odakların dürtmeleri kaynaklı ciddi ayrılıklar var. Gazetecilerin oluşumları ve örgütlenmeleri bile siyasi tabanlara göre yapılıyor.

 

Böyle olmaz arkadaş!

Bilen biliyor, son iki dönemdir kent adına biz gazeteciler çok bir şey konuşmadık. Daha doğrusu konuşamadık. Konuştuğumuzda karşımızda bir muhatap değil hep gazeteci bulduk! Siyasi ayrışmalar içerisine çekilip iyice gerildik.

 

Birileri de bunu hep kullandı!

DBP belediyesi bir kesim gazeteciler tarafından daha eleştirilmeden, diğer kesimden gazeteciler “Höyt” diye çıkıştı. Kentte sadece bir kaç kesim gazeteci dışında hiç kimse ile görüşülmedi, gözler kör, kulaklar sağır kaldı.

Tabi gazetecilerin durumu bu haldeyken. Gazetecilik sektörel anlamda avukatlığa kadar uzandı.

Birileri hep birilerinin avukatlığını yaptı!

Fırsat bu ya, siyasiler de bu fırsatı kaçırmadı.

Bakınız küçük bir örnek vereyim.

Siyasiler ya da kentteki birileri o kadar alışkınlar ki, “Biz ne konuşursak, ne dersek diyelim mutlaka basında yer alacak.” Niye? İlla onların söylediğini yazdıracak birileri olduğuna eminler.

 

Yok böyle bir şey!

Biz başta söylediğim 3 önemli görevin muhatabıyız ama ağızdan çıkacak her sözün de bekçisi değiliz.

 

Geçtiğimiz günlerde Ak Parti’nin görevi bırakan gençlik kolları başkanı garip bi garip bir açıklama yapıyor. 2 yıldır yürüttüğü görevde sus pus kalırken, görevi bırakır bırakmaz Cumhurbaşkanını uyarıyor, partisine sayıyor, rüşvet, yolsuzlukların ayyuka çıktığını bas bas bağırıyor. Bunu da bakanın kentle ilgili önemli müjdeler verdiği bir günde yapıyor. Bildiğiniz iyi bir zarar vermeyi hedefliyor.

 

Bu ‘gencin’ açıklamasına ‘işine gelen’ yayınlıyor, bizim de dahil olduğumuz bir ‘kısım’ medya ciddiye bile almıyor. Zira alması da gerekmiyor. Varlığı ile yokluğu belli olmayan her kesimin yer alması gerekmiyor. Açıklama da basın camiasında ‘siyasi’ olarak kabul görüyor. Gencin partisine zarar boyutunu ön plana çıkarmak isteyenler daha büyük puntolar ile ‘ŞOK ŞOK ŞOK’ yazıveriyor.  Neyse, herkesin işi kendine.  Açıklaması yayınlanmayan bu genç rahat etmiyor. Bu kez sosyal medyada acıklı şiirler yazmaktan arda kalan zamanda ‘arapsaçı’ bir yazı daha yazıyor. Ne dediği, kime yazdığı belli olmayan açıklamasında gazetecilere saldırıyor. Alışkanlık bu ya, nasılsa gazeteciler hemen atlayıverir, yayınlarlar, ortalığı kızıştırırız niyetinde.

 

Arkadaş! Genç kardeş! Gençlik terbiyesini iyi almadığı belli. Yeterince tanınmayıp bilinmemesinin ezikliği ile sağdan soldan duyduklarını gevelemeye çalışıyor. Gazeteciler ile ilgili haddi aşan ifadelere başvuruyor.  Ateş olsa cürmü kadar yer bile yakamayacak etkisiz elemanın bu hali bile biz gazeteciler için ibretlik bir hadise. Açıklamayı yayınlayanı belli, yayınlamayanı belli. Gencin ise ne yazdığı belli ne çizdiği! Bu bir örnek. Toplumda bu tür abuk subuk açıklamalar ile gazetecileri gaze getirip emellerine alet etmelerine izin vermemek gerek. Biz bu arkadaşın gazına gelmedik diye anlamadığımız ifadeleri ile eleştirmeye çalışıp kaldığı metni de anlayamadık. Anlamaya da gerek duymadık. Bilin istedim.

 

Gazetecilerin haftası olması hasebiyle, haftanın röntgenine bu konu takıldı işte. Rastgele!

Editör: TE Bilisim