Babam subayken "Şark hizmeti" denen ve bir subaya askerlik boyunca bir defa tayin çıkan, o tayin dışında "sürgün" yeri olarak bilinen Van'ı 100'üncü Yıl Üniversitesi sayesinde, onlarca yıl sonra ziyaret etmiş ve öyle bayılmıştım ki, hemen bir daha gitmek geçti içimden. Bu defa Vanlı bacım Serpil'i de götürdüm.. Bitmedi de bitmedi, gezilecek, görülecek yerler.. Pembe flamingolar, yani allı turnaların konak yaptığı deniz kıyısına (Van Gölü demeyin Vanlının yanında.. O denizdir..) gitmedim hiç mesela. Daha nerelere nerelere gitmediğimi, Digiturk'ün 400'lü kanallarında İHA ile çekilmiş ülke görüntülerine Van yansıyınca anlıyorum..


Nuray gibi bir dost var orda.. O 1945'in korkunç Van zelzelesinde çöken evin üst katından, sıkışan kapı yüzünden çıkıp aşağı inemeyen annemi, beni ve kundaktaki Serpil'i, o ikinci kata elinde balta ile fırlayan, kapıyı kıran ve hayatımızı kurtaran Kürt ev sahibimizin hayatta olan torunu Mustafa da var..
O Van'ı candan seviyorum işte.. Ve Van insanını.. Onun için keyiften bayılttı Nuray'ın mektubu beni.. Buyurun, aynen okuyun siz de..

"Bir an için kendimi Avrupa'da bir şehirde sandım. Işıl ışıl bir meydan! Meydan gibi bir meydan! Bakar mısınız, Van'dayız! O kadar güzel bir şekilde heykelleri çok güzel noktalara koymuşlar ki, sanki VİYANA'da geziyoruz, burası VAN!"
Bir sabah telefonuma gelen mesajdan, odama dolan coşku dolu ses, Çağatay Yolda TV programıyla tanıdığımız Çağatay Şahin'in.. Belli ki gezgin yine yollarda ve Van'da gördükleri karşısında mutluluğunu kelimelere sığdıramıyor.

Arkadaşlarıyla paylaştığı mesaj ise izlenme rekorları kırıyor.
(Youtube'a girin "Çağatay Şahin Van" yazın izlersiniz Nuray'ın duyduklarını. H.U.)
Şaşıran, sadece o mu dersiniz?
Yapımı tamamlanıp perde indirildiği vakit; yani karanlık bir alanın ışıldayan bir cazibe noktasına dönüştürüldüğünü gördüğümüzde, hepimiz inanın aynı tepkiyi verdik.
Özetle anlatmak gerekirse; kentin en işlek caddesi üzerine, 1600 metrekarelik bir alanda küçük bir kent meydanı oluşturuldu ve mevcut olan Sanat Sokağı ile birleştirildi. Yıllardır, alelade ve hatta pek de tekin olmayan bir sokağa, neden 'Sanat Sokağı' denir diye düşünür dururdum. İşte şimdi tam olarak karşılığını buldu. Her detayı ile boydan boya giydirilen Sanat Sokağı'nın hemen başında yükselen Sanat Galerisi fikri ise tek kelimeyle şahaneydi!
Efendim tanıştırayım:


"İPEKYOLU ATATÜRK SANAT GALERİSİ."
Aslında sadece 200 metrekarelik bir alana sahip ama sanatla içine dünyayı sığdırabiliyorlar. Galeri, ismiyle müsemma olsa gerek, 30 Ağustos Zafer Bayramı'nda ve oldukça görkemli bir törenle açıldı. Yurdun dört bir yanından gelen müzisyenler, ressamlar, tiyatrocular, heykeltıraşlarla katılım muazzamdı.. Halkın mutluluğunu görmeliydiniz, üstelik uzadıkça uzayan pandemi döneminin kasvetinden sonra.

Atatürk'ün, "Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur" ilkesinden hareketle Van'da bir ilkin gerçekleştirildiğini belirten İpekyolu Kaymakamı ve Belediye Başkan V. Sinan Aslan'ın gözlerindeki gurur ise sahiden görülmeye değerdi.
Galerideki ilk etkinlik olma şerefine; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Akademisyen Sanatçı Mehmet Göktepe koordinatörlüğünde, 15 üniversiteden ve serbest çalışan toplamda 53 sanatçı bir araya getirilerek "Ulusal Resim ve Seramik Sergisi" ulaştı. Durmaksızın aynı kalitede farklı sergiler ise peşi sıra..

İşte, asıl bundan sonrası olay! İnanamayacaksınız belki ama açılışın üstünden neredeyse iki buçuk ay geçmesine rağmen İpekyolu Atatürk Sanat Galerisi'ni, gün içinde yaklaşık 3 bin kişi ziyaret ediyor. İnsanlar akın akın! Yaşar Kemal'lerin, Ruhi Su'ların yetiştiği bu topraklarda, ilgiye şaşırmasak mı acaba?
Açılış yapılır, sonra her şey normal seyrine döner mi, sizce?
Hayır, bu sefer değil! Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü kadrosu adeta ant içmiş gibi durmaksızın çalışıyor! Bayrağı devralan İpekyolu'nun yeni Kaymakamı İhsan Emre Aydın'ın duyurduğu yeni projeler şimdiden heyecan yaratmaya başladı bile.
"Planlanan etkinlikler belki de Türkiye'de bir ilk olacak nitelikte" diyor ama açıklayamıyorum.
Projenin mimarı Abdulkadir Say ile birlikte gördüklerimiz, sanatın insanları nasıl yürekten yakaladığına bir kez daha inandırdı beni.
Meydana girer girmez, müzisyen heykellerle karşılaşan ve sanki çalan senfoniyi duyuyormuşçasına mırıldanarak dans etmeye başlayan İranlı turistler mesela..

Ya Avrupalı turistlerin ilgisine ne demeli?.
Yerli halkı mutlu eden, gülümseten ne?
İşte, istediğim tam da buydu diyor Mimar Say: "Yaşam dolu bir alan oluşturmak!" Nitekim oldu da!
Güneş şehri Van'a yakışır, göz kamaştırıcı görüntülerin her daim yansıması dileğiyle...
Nuray HAYTABAŞI

Van'da Atatürk Sanat Galerisi ile İstanbul'da bir Atatürk Kültür Merkezi açılmasının ayni döneme gelmesi tesadüf değil..
Çünkü Atatürk, bu ülkede Külebi'nin deyişiyle "Edirne'den Ardahan'a" her gün, her an, her yerde yaşıyor..
Yaşayacak..
Atamın olmadığı an var mı ki hayatımızda "tesadüf" olsun!.

Editör: TE Bilisim