Irkçılık Yapan Bizden Değildir

Resûl-i Ekrem, ırkçılığı şöyle tarif eder: “Irkçılık, kendi kavminin haksız ve zalim davranışına yardım etmektir.” Etnik ayırımcılığın, ırkçılığın tarihi eskiye dayanır. Söz gelimi; Hinduların kutsal kitabı, insanları şöyle tasnif eder:1.Brahmalar, Tanrı’nın ağzından yaratıldıkları için en üstün ırktırlar. 2. Keşteriler, Tanrı’nın kolundan yaratıldıklarınıiçin vasat bir ırktırlar.3.Feşaviler ise, Tanrı’nın bacağından yaratıldıkları için düşük bir ırktırlar.

Kadim İranlılar, damarlarında Tanrı kanının aktığını iddia ediyorlardı. Aristo ise, Allah Teâlâ’nınüstün ve düşük olmak üzere iki çeşit insan sınıfı yarattığınısöylerdi.

Günümüz İslâm coğrafyasında,ırkçılık fitnesini ortaya koyanlar gayrimüslimlerdir. Arap dünyasında ırkçılığa ilk çağrı; KostantinZorek, George Habeşve AntonSeâdet’ten gelmiştir. Bunların üçü de gayrimüslimdir.

“Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır” âyeti, Allah indinde ırk, renkve bölgenin olmadığına dikkat çeker. Kel olanın dede ya da ninesinin gür saçlarıyla, köse olanın da baba ve ecdadının gür sakallarıyla övünme hakkı olmadığı gibi; ameli olmayanın da nesebi ve geçmişiyle övünmeye hakkı yoktur.

Horasan’da Ehl-i Beyt’ten; yani Hz. Peygamber’in neslinden olmakla övünen fasık ve günahkâr biri varmış. Muttaki ve fazıl bir zenci de aynı yerde ikamet etmektedir. Halk, kendisine hürmet ve ikramda bulunurmuş. Ehl-i Beyt’ten olduğunu iddia eden kıskanç kişi, halkın takva sahibine saygı göstermesine tahammül edemediği için onu rahatsız eder şöyle dermiş: “Ey siyah ve pis zenci! Sen bir zencisin, ataların da kâfirdiler. Ben ise Hz. Peygamber’inneslindenim. Buna rağmen insanlar neden bana değil de, sana saygı gösteriyorlar; bunu anlayamıyorum!” Yanındakiler müdahale etmek isteyince, zenci; “Onu bana bırakın” diyerekPeygamber evladı olduğunu iddia eden kişiye şu cevabı vermiş: “Ey seyit olduğunu iddia eden! Senin derin beyaz olabilir: ancak için de dışın da siyahtır. Benim ise, tenim ve dışım siyah, içim ve amelim ise beyazdır. İç âleminin siyahlığı yüzüne yansıdı, insanlar senden kaçtı. Benim içimin beyazlığı yüzüme yansıyınca, insanlar bana yöneldiler. Ben, senin ceddinin siret ve ahlâkını, sen de benim kâfir ecdadımın siret ve ahlâkını temsil etmektesin. Senin ceddinin ahlâkını yaşadığım için insanlar bana muhabbet beslemektedirler. Sen de ecdadımın ahlâkını yansıttığın için muhabbetlerinden seni mahrum bırakmaktadırlar.”

Selman-i Farisi’yi hatırlarsak, önceleri elden ele dolaştırılan bir köle idi. Resûl-i Ekrem’le tanıştıktan sonra Hz. Hasan ve Hüseyin’le beraber anılmaya başlandı. Onların sahip olduğu tüm haklara sahip oldu. Selman,kimliğiyle ilgili sorulara şöyle cevap verdi:

–İsmin ne?
– Allah’ın kulu Selman.
–Nesebin?
–İslâm’ın soyu.
–Mal varlığın?
–Fakr-u zaruret.
–İşadresin?
–Allah’ın evleri; camiler.
–Giyside tercihin?
–Takva ve tevazu.
–Dayandığın eşya?
–Gece sohbeti ve ibadetler.
–Medar-i iftiharın, övündüğün konu?
–Resûl-i Ekrem’in benimle ilgili olarak buyurduğu, “Selman, aile efradımdandır,” hadisi.
–Dünyadaki tek hedefin?
–Allah’ın rızası.
–Yolculuk nereye?
– Sonmekân cennete.
–Yol haritan ve pusulan?
–Peygamberler serveri Muhammed Mustafa’nın aydınlık yolu.

Mecusî asıllı ve elden ele dolaştırılan Selman’ınüstünlük anlayışı ve ulaştığızirve budur.

Hz. Peygamber sadece Araplar için çalışmadığı gibi, diğer peygamberler de sadece kendi kavim ve ırkları için çalışmadılar. Erdemli kişiler, sadece kendi şahıs, ırk ve yakınlarıiçin değil; insanlığın tüm varlık ve değerleri için çalışır, tüm insanlık için rahmet ve umut olurlar.

Namazlarımızda okuduğumuz “Tebbet Süresi” de soy sop ve ırkın herhangi bir ayrıcalık ve üstünlük getirmediği mesajını vermektedir.“Elleri kurusun,” âyetinde kastedilen kişi, Resûl-i Ekrem’in öz amcasıdır. Müslüman, Peygamber’in amcası, Ebu Leheb’e,“elleri kurusun”, demekle sevap kazanmaktadır. Sure, okuruna şu mesajı da vermektedir: Salih ameli olmayan peygamber amcası da olsa hüsrandadır, peygambere yakın olup olmaması kendisine hiçbir yarar sağlamaz. İbnMesud şöyle der: “Sırat köprüsünde bazı kişiler yıldırım gibi, bazıları rüzgâr gibi, bazıları kuş gibi, bazıları hayvanlar gibi yürüyerek, bazıları da sürüngenler gibi sürünerek geçecekler. Sürünenler, ‘Ey Rabbimiz, bizleri niçin süründürdün?’ dediklerinde, Cenabı Allah, ‘sizleri ben değil; amelleriniz süründürdü,’ buyuracak.”

Cenabı Allah cümlemizi amelleriyle öne çıkan kullarından eylesin, bizleri ve tüm insanlığı ırkçılık belâ ve fitnesinden korusun.(Âmin).

DİPNOTLAR

1 Ebu Davud, Edeb,111.

2Mü’minûn, 23/101.

HADİSLERİN IŞIĞINDA

Küçük Kıvılcımlarla Gelen Felaket: Küçük Günahlar

“Ey Aişe! Günahları küçümsemekten sakın. Zira Allah adına onların her birinin bir gözetleyicisi vardır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, c.6, s.70.)

Tatlı sözlü, fakat sert mizaçlı adamın biri yol üstüne dikenli bir çalı dikmişti. Yoldan geçenler onu ayıpladılar:
- Bunu sök at, dediler.

Fakat bu kimse ihmal etti ve onu sökmedi. O dikenli çalı, her geçen gün biraz daha büyüyor ve etrafı kaplıyordu. Geçenlerin elbisesi dikenlerden yırtılıyor, ayakları yaralanıyordu. Bir Allah dostu o adama:
- Bunu sökmelisin, diye hatırlatınca, o:
- Evet, sökerim, dedi. Fakat, “Yarın, öbür gün iyice sökerim!” derken yine ihmal etti. Bu müddet içinde de diktiği dikenler kökleşti ve kuvvetlendi.

Allah dostu olan kişi ona:
- Ey vaadine yerine getirmeyen, sözünden durmayan kişi! Bu işi sürüncemede bırakma! Vazifeni yerine getir, artık daha fazla ihmal etme. Helake yaklaşıyor başkalarını da tehlikeye atıyorsun, dedi.

Çalıyı diken adam:
- Merak etmeyin, sökeceğim, dedi.
- Çabuk ol, işi savsaklama, vaadini yerine getir. Sen yarın bu işi görürüm diyorsun ama şunu iyi bil ki gün geçtikçe o diken büyümekte, boy atmada; sen ise ihtiyarlamaktasın; gücün kuvvetin de devamlı eksiliyor. Çabuk ol, vaktini boşa geçirme. Kendi helakini hazırlama! İşte önemsemeyerek yapılan küçük günahlar da zamanla bu dikenli çalı gibi büyür, her tarafı kaplar, kalpteki iman ışığını söndürür ve vurdumduymaz davranan günahkar kişiyi sonunda helake götürür.

Dünya ve ahirette mutluluğa kavuşmanın yolu küçük-büyük demeden günahların hepsinden sakınmak ve sevap kazanmaya çalışmaktır. Bu nedenle hayatımız boyunca bizi dünyada huzursuz edecek ve ahirette de hüsrana sürükleyecek günahlardan sakınmak en önemli görevlerimizdendir.

Dinimizce yasaklanan davranışlar büyük ve küçük günahlar olmak üzere ikiye ayrılır. Resul-i Ekrem (sav) bazı büyük günahları şöyle sayıyor: Allah’a ortak koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, namuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zina iftirasında bulunmak gibi insanı helake sürükleyen yedi günahtan kaçının!”(Buhari, Vesâye, 23, Tıp 38.)

Büyük günahlarda Allah’a isyan etme ve kullara büyük zarar verme söz konusudur. Küçük günahlar ise büyük günah olarak sayılan davranışların dışında kalanlardır. Ancak bunların küçük olarak nitelenmesi onların işlenebileceği ve gözardı edilebileceği anlamına gelmez. Allah’ın rızasını kazanmak ve iyi bir mü’min olabilmek için hem büyük hem de küçük günahlardan sakınmamamız gerekir.

Hz. Ömer (ra), bir gün Ubey bin Kâ’b’a,
- Takva nedir, diye sordu.

O da:
- Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü, dedi.

Hz. Ömer (ra):
- Evet, yürüdüm, diye cevap verdi.

Ubey bin Kâ’b (ra):
- Nasıl yürürsün orada, diye sorunca Hz. Ömer şu cevabı verdi:
- Paçalarımı sıvar ve dikenlere basmamak için parmaklarımın ucuna basarak itina ile yürürüm.

Ubey bin Kâ’b bunun üzerine şunları söyledi:
- İşte takva buna benzer. Her davranışında günaha girme endişesi taşıyarak hareket etmektir. (Muhammed Ali es-Sabuni, Muhtasuru Tefsiri İbn Kesir, c.1, s.28.)

Peygamberimiz (sav) büyük günahlardan olduğu gibi küçük günahlardan da uzak durmamızı ister ve durumu bizlere şu misalle anlatır: “Küçük görülen günahlardan sakının! Çünkü bu günahların durumu şuna benzer: Bir topluluk bir vadide konaklamışlar. Ekmeklerini pişirmek için her biri birer çalı çırpı getirmiş, böylece yeterli odunu toplamış ve büyükçe bir ateş yakmışlar. İşte küçük gibi görülen günahlar da böyledir. Birike birike büyür ve sahibini helake götürür.” (Buhari, Rikak, 32; İbnMacev, Zühd, 29.)Bu aynen damla damla yağan yağmurun büyük felaketlere sebep olan selleri oluşturmasına benzer. Küçük-büyük her günah bizi Allah’ın rızasından uzaklaştıran birer adım gibidir. Bediuzzaman Said Nursi’nin de dediği gibi “Her bir günahta inkara giden bir yol vardır.” Bu nedenle Yüce Rabbbimizin hoşuna gitmeyecek her türlü günahtan uzak durmalı ve günahlara karşı hassas olmalıyız. Kainata rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimi bu hususu şöyle örneklendirir: “Mü’min, günahlarını içinde öylesine büyütür ki sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş gibi görür. Günah işleme konusunda duyarsız olan kişi ise günahlarını, burnunun üstüne konan (hemen uçuverecek) bir sinek gibi görür.”(Buhari, Davaat, 4.)

Günahlar, Allah’ın ve Resulü’nün yasakladığı ve yapılmasından hoşlanmadığı davranışlardır. Bu nedenle günahlardan tümüyle uzak durmak samimi bir kulluğun gereğidir. Zira hakiki kullukta günahın küçük veya büyük olması değil onu kime karşı işlendiğinin farkında olmak önemlidir. Bunun için Allah dostlarından biri şöyle der: “Günahın küçüklüğüne ya da büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak.”

Mü’minler olarak bizim en büyük amacımız Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek olmalıdır. Bu amaca zarar verecek her davranış bizim aleyhimizedir. Ashab-ı Kiram’dan Enes bin Malik’in Peygamberimizden sonraki dönemde yaşayanlara söylediği şu söz onların bu konudaki titizliğini göstermesi açısından manidardır: “Siz kıl kadar bir önemsemediğiniz bir takım işler yapıyorsunuz ki biz onları, Resulullah (sav) zamanında helak edici büyük hatalardan sayardık. (Buhari, Rikak, 32.)

Bir gün Peygamberimiz (sav) eşi Hz. Aişe’ye şöyle buyurdu:
- Ey Aişe! Günahları küçümsemekten sakın. Zira Allah adına onların her birinin bir gözetleyicisi vardır.”(Ahmed bin Hanbel, Müsned, c.6, s.70; İbnMace, Zühd, 29.)

Sürekli işlenen küçük günahlar zamanla bizi günah bataklığına düşürür. Çünkü işlenen her günah kalbimizde bir leke bırakır. Peygamberimiz (sav) bu hususu şöyle açıklamıştır: “Şüphe yok ki mü’min bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer mü’min pişman olur, tövbe ve istiğfar ederse siyah nokta silinir. Mü’min günah işlemeye devam ettikçe siyah noktalar artarak bütün kalbi kaplar ve onu karartır…”(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 75; İbnMace, Zühd, 29.)

Büyük günahlardan uzak durduğumuz müddetçe işlediğimiz küçük günahların telafisi mümkündür. Allah Teala bizlere bu müjdeyi şöyle veriyor: “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.”(Nisa, 31) Peygamberimiz (sav) de büyük günahlardan uzak durup ibadetleri ve diğer sorumluluklarımızı yerine getirdiğimiz müddetçe ara sıra işlenen küçük günahlarımızın affedilebileceğini şöyle müjdeler: “Beş vakit namaz ve Cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazan’a kefarettir. Büyük günah işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.” (Müslim, Taharet, 14; Tirmizi, Salat, 160.)

Küçük günahları önemsememek, onları küçümsemek ve bunlarda ısrar etmek bizi günah işlemeye alıştırır. İşlediğimiz her küçük günah bizim psikolojik olarak günahlara karşı olan hassasiyetimizi zayıflatır ve büyüklerini yapmaya hazır hale getirir. İşlediğimiz küçük günahlar aynı zamanda Allah’a karşı isyan etmeye, kulluk bilincimizi zayıflatmaya, günahlara karşı duyarsız hale gelmeye sebep olur. Tıpkı mikropların bağışıklığı zayıflamış bir vücuda kolayca girebilmesi gibi. Bu nedenle küçüklüğüne, büyüklüğüne bakmadan günahların her türlüsünden sakınmaya çalışmalıyız.

DUA

Allah’ım! Bizi her türlü günahtan uzak tut. Bizi nefsimizin ve şeytanın hile ve vesvesesinden koru. Hatalarımızı ve günahlarımızı bağışla.

NÜKTE-HİKMET

En Güzel Nöbet
Bir adam Abdullah ibn-i Mübarek’e ribat (geceleri tutulan hudut nöbeti) hakkında sormuştu.
İbn-i Mübarek şöyle buyurdu:
- Kendini hak ile uyar. Ve nefis ve şeytanına karşı kendi kendinin nöbetçisi ol. Allah için nöbet tutmanın (ribat) en güzeli budur.

Editör: TE Bilisim