Pandemide Alsancak’ta bulunan 15 fotoğrafçıdan dokuzu kepenkleri indirmiş. Taştepe “Arkadaşlarımızla nasıl bir çözüm bulabiliriz diye düşünürken bu sefer sağlığımızdan olmaya başladık. Hiç yoktan mide rahatsızlığım ortaya çıktı. Başka bir meslektaşımın psikolojisi bozuldu.” sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını.

Kriz 2015’te başladı

İzmir Fotoğrafçılar Odası Başkanı Murat Yavuz, sektördeki ekonomik sorunların asıl olarak 2015’ten itibaren başladığı görüşünde. Ekonomik krizin büyük bir tahribat yarattığını vurgulayan Yavuz şunları aktarıyor:

“2019’a kadar esnaf dayanabildi belki ama bu süreçte inanılmaz derecede borçlandı; kredi çekenler bankalara, vergi ve SGK primini ödeyemeyenler de devlete… İnsanlar artık elindekileri satmaya başladı. Sistem 2020’de pandemiyle beraber tamamen kilitlenmiş durumda. Merkezî bir yerde kiralar en az 10 bin lira… 15-20 şubesi olan fotoğrafçılar şimdi üçe beşe düştü. Birçok arkadaşımız dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Birçoğu da mesela cadde üzerinden yan sokağa geçti”.

Murat Yavuz’un fotoğraf dükkânı da İzmir’in merkezî yerlerinden Çankaya’da uzun yıllar cadde üzerinde faaliyet gösterdi. Fakat zamanla kiraların yükselmesi, sokağa çıkma kısıtlamaları, hafta sonu tatilleri, düğün yasakları ile gelir-gider dengesi bozulunca dükkânı pasaj içine taşımışlar. Şimdi eşi ve bir elemanıyla birlikte işletiyor dükkânı.

Vesikalığın da ömrü azalıyor; banka kredisi çare değil

Yavuz, dükkânın bir yıldır ayda en fazla 20 gün açık kalabildiğini söylüyor. Düğünler yasak olduğu için dükkânı ancak vesikalık fotoğraf geliriyle çekip çevirmeye çalıştıklarını kaydeden Yavuz, “Vesikalığı 30’ar liradan çekiyoruz. Fakat eskisi gibi dükkânlarımızda günde 40-50 vesikalık çekilmiyor. Vesikalıktaki hareketlilik nüfus değişimiyle olmuştu zaten. Ancak onun da son demlerini yaşıyoruz. Önümüzdeki bir iki sene içinde bu da bitecek. Cadde üzerindeyken bile günde aşağı yukarı 20 vesikalığa düşmüştü. Daha önce 10 kişi çalışan iş yerime personel yetmiyordu. Şimdi bir elemana düştü. Belki yarın öbür gün bu çalışanımla da vedalaşmak zorunda kalacağım” diyor. 25 yıldır sektörde olduğuna, ancak ilk kez böyle bir süreç yaşadığına dikkat çeken Yavuz sözlerine şöyle devam ediyor:

“Devletten aldığımız destek gerçekten çok komikti. Biner liradan üç bin lira nakit desteği alabildik. Bir de 500 ya da 750 lira kira desteği sağlandı. Bu kadar. Fakat bu rakamların biraz daha üst seviyelerde olup düzenli bir şekilde devam etmesini beklerdik. Ayrıca salgın ilk başladığında ‘ekonomik önlem paketleri’ ile esnafa altı ay ertelemeli kredi verileceği açıklandı. Bu kredileri esnafın almasına çok taraftar değildim. Çünkü salgın iki ya da üç ay sonra bitecek, hâlimiz düzelecek gibi görünmüyordu. Bakın altı ay çoktan geldi geçti. Kredilerin geri ödenmesi gerekiyor. Nasıl ödenecek? Çoğu esnafa haciz geldi. Mevcut durum daha da sürecek. 2021 sezonu da böyle geçecek gibi. Yine her şey bir sonraki sezona, 2022’ye ertelenecek. Pandemi 2022’de diyelim ki sıfırlandı. Ama insanların erteledikleri o düğünleri yapabilecek, fotoğraf çektirmeye ayıracak bütçesi olabilecek mi? Sorun sadece salgınla sınırlı değil. Ekonomide can yakıcı bir bozulma var”.

100 bin avroluk makine şimdi bin 500 avro

Fotoğrafçılık sektöründe 2000’ler itibariyle dijitalleşmenin başlaması yapısal krizi de beraberinde getirdi. Dünya dijitalle tanışır, dijital teknoloji kitleleri cezbeder hâle gelirken diğer yandan da kompakt sınıfta yer alan basit fotoğraf makinelerinin ve bu makinelerde kullanılan filmlerin üretimi/satışı durma noktasına geldi. Filmli fotoğraf makinelerinin kullanımı azaldıkça film banyosu ve fotoğraf baskı işi de ortadan kalktı. Fotoğrafçı Murat Yavuz, “Eskiden dükkânlarımızda film satardık. Para kazanırdık. Sonra film geri gelirdi, filmin banyosunu, baskısını yapar yine para kazanırdık. Eskiden basılı fotoğraf değerliydi.” diye konuşuyor.

Yavuz, sektöre 1983 yılında fotoğrafçılığın siyah-beyaz zamanlarında ve beta kasetli kameraların kullanıldığı dönemde çırak olarak girdiğinden bugüne değin, en büyük kırılmayı dijital teknolojiyle yaşadıklarını dile getiriyor. Sistemi bir anda dijitale entegre etmeleri gerektiğini söyleyen Yavuz, meslekte yaşadıklarından hareketle süreci şöyle anlatıyor:

“Fotoğrafçılar siyah-beyazdan renkliye geçişte renkli agrandisör sistemini kurdu. Agrandisörler inanılmaz pahalıydı. Sonra aydınlık odalar ve printer baskı makineleri çıkmaya başladı. O sisteme geçildi. Printer baskı makinelerinden sonra ‘minilab’ dediğimiz baskı ve yıkama ünitesi iç içe olan sistemler çıktı. 2000 yılı itibariyle dijital sistemler çıkınca elimizdeki bütün cihazlar, araçlar tarihe karıştı. Oysa fotoğrafçılığın ilk baskı teknolojilerinden olan agrandisörlerden ileri bir teknoloji olan ilk renkli film baskı makinesini 1996’da almıştım. Ancak dört yıl ekmeğini yiyebildim. Tabiî o arada da taksitlerini ödedim. Dijital sistemler çıkınca bu kez dijital baskı makinesi aldım. O zamanlar 100 bin avro filandı. Fakat şimdi dijitallerin de pabucu dama atılıyor. Termal sistemler, daha basit makineler çıkmaya başladı. Bizim 20 yıl önce 100 bin avro verdiğimiz makinelerin ikinci eli şu anda bin 500 avro gibi komik rakamlara satılıyor. Yani yatırımları iki senede adapte ettin ettin. Edemedin mi hiç şansın yok.”

Film üretimi durdu; fabrikalar iflas etti

Geleneksel fotoğrafçılıkta kullanılan malzemeleri üreten fabrikalar ne oldu? 1925’te Girit’ten göç ederek İzmir’de bir fotoğrafhane kuran fotoğrafçılığın simge isimlerinden Hamza Rüstem’in torunu Mert Rüstem, dijital teknolojiden sadece fotoğrafçı esnafının etkilenmediğini belirtiyor; Agfa, Polaroid, Leica, Kodak gibi fotoğrafçılıkta dünya devi markaların zaman içinde eriyip gittiğini hatırlatıyor. Fotoğraf makinelerindeki tarihsel değişimin yansımalarından bahseden Rüstem, “Fotoğrafçı henüz Kodak’ın ilk dijital fotoğraf makinesi 1.1 mega pikselini, Sony’nin ise Modica’sını tecrübe edemeden bu fotoğraf makineleri de önemini yitirmeye başladı. Mesela Sony, Canon, Nikon gibi büyük üreticiler basit sınıf dediğimiz dijital fotoğraf makinelerinin üretimini bırakmak zorunda kaldı.” diyor.

En büyük kırılmayı akıllı telefonlar yarattı

Filmli makinelerden dijital makinelere geçildi ama hemen ardından akıllı telefonların gelişmesiyle fotoğraf makineleri büyük oranda günlük hayattan çıktı. Rüstem’e göre dijital devrim sektörde büyük bir sarsıntı yarattı. Dijital teknolojinin kendi içinde çok kısa sürede çağ atladığını vurgulayan Rüstem, şunları ifade ediyor:

“Makineler günlük yaşamda her an elimizin altındaki cep telefonlarının içine girmeye başladı. Fotoğrafçılıktaki en büyük kırılma bu oldu kuşkusuz! Oysaki 2000’lerin başında dijital teknolojinin gelişmesiyle her fotoğrafçı büyük paralar harcayarak dijital fotoğraf laboratuvarları kurmuştu. Yani filmli makinelerden fotoğraf basarken bu kez dijital basit sınıf makinelerden çekilmiş pozları basmaya başlamışlardı. Ancak fotoğrafı dijital olarak çeken kişi elindeki araçta ânında bunu görebildiği için bastırma ihtiyacı duymayacaktı artık… Albüm kültürü değişime uğrayıp fotoğraflar dijital belleklerde saklanır hâle gelince fotoğrafı bastırmak da gereksiz bir masraf olarak görülmeye başlandı. Fotoğrafçı film satışı ve banyosundaki gelir kaybının yanı sıra dijitale geçerken bir de buradan darbe aldı.”

Editör: TE Bilisim