Deprem öncesi, deprem sonrası, yeniden yapılanması, büyükşehir olma süreci, küçükken büyük olma uğraşı derken uzun süredir kimliğini arayan kent konumundan çıkamayan Van’ın hal-i pür meali çok da iç açıcı değil.

Malumunuz derdimiz başımızdan aşkın şu sıralar… Yine şükür deyip, Allah derdimizi artırmasın diye dua ediveriyoruz…

Umut var mı derseniz… Orası muamma…

Siyasileri geçtik,
Bürokratları geçtik,
Kurum amirlerini geçtik,
Suskun STK’ları geçtik…

Onlar üzerine konuşalı ve kente sus pus kaldıklarını yazmadığımız, konuşmadığımız laf kalmadı şükür…

Hadi memleketin ahvaline bu kentin dinamiklerinin büyük bölümünün sessiz kaldığını, siyasetçilerin seçim rehavetine kapıldığını da ekleyerek üretebileceğimiz bir çok bahane ile rafa kaldıralım.

Peki, şu sıralar bir çok kamu kurum ve kuruluşunda sergilenen aymaz tavırlar, sorumsuzluklar ve çalışanların başıboşluğuna ne demeli?

Kentteki ‘büyük’ adamların vurdumduymazlıkları öyle ilginç bir noktaya varmış ki, kurum ve kuruluşlarda kamu çalışanlarının tavırları dudak uçuklatıyor.

***

Hani siyasiler sus pus ya, bari gördüğümüz bildiğimizi birbirimiz ile paylaşalım da en azından birilerinin insafına gelir de çözümüne vesile olur diyelim.

Kitabın orta yerinden bir yerden gelin kentteki gidişatı okuyalım:

*Yeni kurulan bazı ilçe kurumlarındaki kurum amirleri siyasetçileri aratmayan hareketler yapıyor. Milli Eğitim camiasında nevi şahsına münhasır bir amir ilin eğitimi ile uğraşmayı bir kenara bırakıp sosyal medyada yediğini, içtiğini paylaşmaktan, siyasetçilerden istediğini alamayan akıl yankesicileri ile birlikte ‘siyasetçi’ edası ile kol geziyor. İlçenin eğitimi ne durumda deseniz kelime edemeyecek ‘müdür’ kentin eğitiminin durumunu zaten kendi hal ve hareketleri ile ortaya koyuyor. Eğitim şart!..

*Kurumlarda ihaleler kaşla göz arasında paylaştırılıyor. Kimi kurumlarda halen depremden kalma ‘mücbir’ sebep ile akşam ihaleye çıkıp sabah adrese teslim ihaleler sunuluyor. Kimi kurumlarda halen ‘bu sana bu bana’ hesabı ile müdürler kayıt dışı zenginliklerine zenginlik katıyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda bizim de kaleme aldığımız habere konu Kredi ve Yurtlar Kurumu’nda göz göre göre milyarlık ihaleler yapılmadan önce belgeler sızdırılıyor, ihalelerin yaklaşık miktarları firma sahiplerinin ellerinde geziyor. Ne müdürü, ne kurum amirleri bu gevşeklikten haberdar bile değilken, bu kentteki herkesin hakkının bulunduğu büyük paralar kral sofralarında paylaşılıyor. Yiyin beyler yiyin!

*Sağlıkta yatırımlar arttıkça sorunlar da artıyor. Kentte yapılan onca yatırıma rağmen yöneticilerle ilgili tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Genel Sekreter 3 yıldır flaş haberlerle ‘gitti, gidiyor’ denilerek hem kentteki siyasi parti temsilcileri, hem de bazı kesimler tarafından hırpalanmaya devam ediyor. İl Sağlık Müdürlüğü’nde sular durulmuyor. Görev değişiklikleri, görevden alınmalar hiç hız kesmiyor. Yöneticilerle ilgili sıkıntılardan dolayı kentin sağlık alanındaki sorunların çözümüne neredeyse sıra gelmiyor. Haliyle sağlıkta memnuniyet oranında Türkiye’de sonlarda olmamız sürpriz olmasa gerek… Sahi bozulan sağlığımızı kim tedavi edecek?

*Vatandaş kamu kuruluşlarında iş yapmak için adeta dil döküyor. Görevi vatandaşa hizmet olması gereken ‘sözde’ hizmet ehli kamu görevlileri ‘okeye’ dönmekten vatandaşın işini yapmaya acizlik gösteriyor. Neredeyse tüm kamu kurumlarında mesai 9-10’da başlayıp 11’de tatile giriyor, çalışmaktan bitap düşen ‘memur’ arkadaşlar 4 oldu mu kepenkleri kapatıyor!

Hatta basitinden şu sıralar kapısını çaldığım üç beş kurum ile ilgili birkaç anekdot paylaşayım:

Sağlık raporu almak için Van’ın önemli sağlık ocaklarından birisinde işlemlerimin yapılmasını bekliyorum. Memur ‘işlemleri yapmak’ için önüne koyduğu kağıtlara 10-15 dakika boyunca evrakların yüzüne bile bakmadan durunca merak edip hemen yanına gidip bilgisayar ekranına bakıyorum. Gördüğüm manzara bu kentteki vatandaşların karşılaştığı manzaradan farksız değil.

Memur bey okey sırasını bekliyor, önünde işlem ile ilgili hiçbir ekran yok. Ben bir anda yanına oturunca da dosyayı ve birkaç fotoğrafı önüme fırlatıp şöyle diyor:

“Al bu fotoğrafları kes, şu evraka yapıştır sonra da getir imzalayayım.”

Onca bekleyiş meğer sistemsel değil ‘abime’ büyük taş gelmediğindenmiş deyip çıkıyorum. Etraftaki manzara da farksız değil memurlar masa başında vatandaşlar evrak ellerde kapı kapı gezip adeta onların işini yapıyor.

Bir diğer kamu kuruluşunda telefon ve benzeri hizmetler almak için ilgili kuruma gidiyorum. Saat 10:50 ama çalışanlar öğlen tatiline çoktan girmiş bile. Çalışanların yarısı çıkmaya hazırlanıyor, yarısı öylece oturuyor. Memurlarına dillerine pelesenk olmuş ‘sistem yok’ sözüne tenezzül edilmiyor ki kapıya bir dizi bahaneler yazılıp odalar kilitleniyor. Kapıyı açıp içeri daldığımda ise ilgili vatandaşları çay yudumlarken buluveriyorum. Biraz çıkışınca da işlemler ‘olmayan’ o sistemde ‘bal’ gibi işleyiveriyor!..

Balık baştan kokar misali…

Kodamanlar bu soğukluğu yaratmış ki, çalışanlar bu vurdumduymazlık ile vatandaşa hakaret etmeyi iyice alışkanlık haline getirmiş. Tüm kurumlar yapar da belediyeler eksik kalır mı? Bir fatura ödemek için belediyede ilgili bir birime gidiyorsunuz arkadaş keyfi istemediği için parayı almıyor. Vezneci mesai saatleri içerisinde dışarda fink atıyor. Arattığınızda ise ‘işim var sonra gelsin’ şeklinde umarsız cevaplar alıyorsunuz.

Bunları hepsini yaşamak için öylesine özel bir hazırlık yapmaya ya da dedektif kılığında kurumlara gitmeye gerek yok.

Bitti mi? Bitmedi…

Adı fark etmez hangi kuruma giderseniz gidin ‘bunalım’ memurların tavırlarında aşağı yukarı aynı tepkileri görecek, sıradan bir evrak işlemini nadiren 1 iş günü içerisinde çözebileceksiniz! Van’da işler artık böyle yürüyor.

Hani büyükşehir olduk ya, işler paylaşıldı, yeni kurumlar yeni kuruluşlar kuruldu. İşlemler artık daha hızlı ilerliyor. Yukarıda kendimin de bizzat şahitlik ettiği bir çok kurumda işler aynen bu şekilde ‘yürümüyor’ işte!

Haliyle biz küçücük bir evrak işlemini bile memurların ‘mücbir’ sebep halleri yüzünden günlerce çözemezken kentte biriken bunca sorunun çözülmesi için boş yere hayal kuruyoruz…

Kentte ekonomik kriz varmış.
Esnafın hali perişanmış.
Kentin ulaşım, park, bahçe sıkıntısı varmış.
Siyasiler vatandaştan bihabermiş.
İktidarı da muhalefeti de kenti umursamaz haldeymiş…

Kimin umurunda ki?

Kent olarak nasipsizliğimiz o kadar büyük bir boyuta ulaştı ki, bizim durumumuz Sultan II. Mahmut’un nasipsiz bir vatandaş için sarf etti sözler ile tebliğ oluveriyor:

Vermeyince Mabut, ne yapsın Mahmut!?

Editör: TE Bilisim