Yanlış yerde, zamanda, yönde ve miktarda kullanılan ışıkların, insanların dünyasından hayvanların yaşamına, astronomik faaliyetlerden bitki yaşamına kadar pek çok alanda dünyanın kirlenmesine neden olduğu belirtildi.

 

İnönü Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Tuncay Özdemir, yaptığı açıklamada, tıpkı suyun kirli olmasına "su kirliliği", havanın kirli olmasına "hava kirliliği" dendiği gibi yanlış aydınlatmaya da "ışık kirliliği" denildiğini belirtti. Özdemir, ışığın yanlış yer ve zamanda yanlış yönelimle kullanılması anlamına da gelen ışık kirliliğinin ekonomi, doğa ve astronomi açısından pek çok zararları bulunduğunu kaydetti.

 

Uzaydan gece dünyaya bakılması halinde ışıl ışıl parlayan şehirlerin görülebileceğini anlatan Özdemir, "Normalde yatay olarak aydınlatabilseydik şehirleri, sadece yukarıdan çok az bir ışık görecektik. Bu kullanılan ışığın çok büyük bir miktarının uzaya kaçması anlamına geliyor. Türkiye için 2000'li yıllarda belli başlı büyükşehirler için yapılmış bir çalışma var. Yıllık 20-30 milyon liralık bir enerji kaybı var. Aydınlatmamamız gereken yerleri aydınlattığımız için boşa enerji kaybına yol açıyoruz" dedi. Bütün hükümetlerin politikalarının enerjiler üzerine yönlendirildiği, enerji için hidroelektrik ve termik santrallerin yapıldığını, bu çerçevede de enerjinin çok önemli olduğunu vurgulayan Özdemir, ancak ışık kirliliği gibi nedenlerle enerjinin boşa harcandığını dile getirdi. Özdemir, doğru armatür kullanarak, sadece gereken yerleri gerektiği miktarda aydınlatarak boşa kullanılan enerjinin geri kazanılabileceğini, böylece çok ciddi bir ekonomi tasarrufunun sağlanabileceğini ifade etti.

 

"DOĞAL YAŞAMA ÇOK CİDDİ ZARARLAR VERİYOR"

Elektriğin sosyal hayata 1800'lerin sonu 1900'lerin başında girmeye başladığını anımsatan Özdemir, milyonlarca yıldır gece aydınlatması kullanılmadığını, bu nedenle doğal yaşamın kendini doğal ışıklara göre ayarladığını söyledi. Doğal durumda yumurtasından çıkan kaplumbağa yavrularının deniz üzerindeki ayın yansımasını, yakamozu görerek denize doğru gitmeye çalıştığını anlatan Özdemir, şöyle devam etti: "Eğer siz yakamozdan daha güçlü bir ışık kaynağını, yandaki bir restoranda kullanıyorsanız, caretta caretta yavruları içgüdüsel olarak o ışık kaynağına yönelecekler ve telef olacaklar. Yani doğal döngüyü bozuyor ışık kirliliği. Benzer şekilde büyük gökdelenlerin çevrelerinde kuş türlerinin, aynen pervane böceklerinin lambaların etrafında döndüğü gibi, Avrupa'da Amerika'da çok sık dolandığı görülüyor. Hayvanların göç yollarını ve üreme mevsimlerini etkiliyor. Doğal yaşama çok ciddi zararlar veriyor ayrıca doğal yollarla plakton seviyesini değiştiriyor. Denizde ve göller içindeki plakton seviyesi de değişiyor. Böyle olunca besin zincirinin ilk halkasını kırmış oluyorsunuz. Bu da doğal olarak bütün besin zincirini etkiliyor." Led gibi enerji tasarrufu ve uzun kullanım süresi sunan lambaların erkeklerde prostat, kadınlarda da meme kanseri riskini artırdığı yönünde ciddi araştırmalar bulunduğunu anımsatan Özdemir, ledlerin de dalga boyu nedeniyle insan sağlığına zararları bulunduğuna dikkati çekti.

 

ASTRONOMİK ZARARLAR

Işık kirliliğinin ayrıca astronomi alanında da zararları bulunduğunu dile getiren Özdemir, insanların köye gittiğinde ışıl ışıl parlayan yıldızları, şehirlerde izleyemediklerini belirterek, şunları kaydetti: "Köylerde damlara gider uzanır, yıldızları izleriz, Samanyolu'nu görürüz. Şehirlerde ise öyle bir şansınız yok. Gökyüzüne baktığınız zaman hiçbir şey görmüyorsunuz. Mesela son günlerin güncel olayıydı; Venüs Jüpiter yakınlaşması vardı. Şimdi uzaklaşmaya başladılar. İnsanlar onları gördüğü zaman ne kadar hoşlarına gidiyor. Zaman zaman telefon açıp soruyorlardı 'bu gözükenler nedir' diye. Ayrıca gökyüzüne baktığında pırıl pırıl bir gökyüzünün görüldüğü ortam insanı hem daha huzurlu hem de daha mutlu yapmıyor mu. Zaten günümüzün en büyük sorunu mutsuzluk, huzursuzluk sendromları. Bunu doğal olarak etkilemiş oluyorsunuz." Gözlemevlerinin çok ciddi maliyetlerle kurulduğunu hatta birkaç ülkenin birleşerek gözlemevleri kurduğunu anlatan Özdemir, buraların ışık kirliliğinden uzak yerlerde kurulması gerektiğine dikkati çekerek, "Biz uzayı izlerken optik bölgede gözlem yapıyorsak yıldızdan gelen ışığı ölçerek izleme yapıyoruz. Dışarıdan bir müdahale varsa bu bizim gözlemimizin sonucunu tamamen etkiliyor" dedi.

 

TÜRKİYE'NİN IŞIK KİRLİLİĞİ HARİTASI ÇIKARILACAK

İstanbul Kültür Üniversitesince başlatılan Türkiye'de Işık Kirliliğini Engelleme (TİKE) çalışması kapsamında şehirlerdeki gönüllülerin ışık ölçüm cihazlarıyla ışık kirliliğinin derecesini ölçtüklerini aktaran Özdemir, kendisinin de yer aldığı çalışma çerçevesinde Türkiye'de ışık kirliliği haritası çıkarılacağını ve bu harita sayesinde ışıksız kalan bölgelerin doğal alan ilan edilmesine yönelik öneriler sunulacağını ifade etti. Özdemir, ayrıca Birleşmiş Milletler'in bu konuya dikkati çekmek amacıyla bu yılı "Uluslararası Işık Yılı" olarak ilan ettiğini bildirdi.

 

EN BÜYÜK GÖREV BELEDİYELERE DÜŞÜYOR

Işık kirliliği konusunda en büyük görevin belediyelere düştüğünü belirten Özdemir, belediye yöneticilerinin yol ve bina aydınlatmalarını yaparken dikkat etmeleri, kullandıkları armatürleri iyi seçmeleri gerektiğine işaret etti. Yaygın aydınlatma araçları yerine yönelimli armatürler kullanılması, gereksiz yere, gösteriş olsun diye aydınlatma kullanılmaması tavsiyesinde bulunan Özdemir, ışık kirliliğinin önüne geçebilmek için şu önerileri sıraladı: "Biz bütün gece tüm şehri aydınlatmak zorunda değiliz. Caddelerde zamanlayıcı gibi cihazlar kullanarak, daha az kullanılan saatlerde gittikçe şiddetini düşürerek hem enerji tasarrufu sağlayan hem de uzaya çok ışık yaymayacak önlemler alınabilir. Halk arasında sarı lamba olarak bilinen insan sağlığına zarar vermeyen, düşük basınçlı sodyum lambaları kullanılabilir. Büyüme ışık kirliliğini beraberinde getiriyor. Eğlence merkezlerinin lazerleri hem hava trafiği açısından çok ciddi sıkıntılara yol açabiliyor hem de gözlemevlerine, doğal yaşama etki edebiliyor. Bunlara sınırlamalar getirilmeli." 

Editör: TE Bilisim