Medine'ye Hz. Peygamberi görmeye gelmiş olan Dımâm b. Sa'lebe, Hz. Peygamberin nerede olduğunu sorunca, ona mescidde olduğunu söylemişler. Mescide gelince ashâbıyla beraber oturan Hz. Peygamber'i tanıyamamış ve o ünlü soruyu sorma ihtiyacını hissetmiş:

“Hanginiz Muhammed?”

***

Tüyler ürperten müthiş bir soru.

Bu soruyu sorduran sebebi düşündükçe ürperiyorum.

Elbette soracaktı.

Zira Hz. Peygamberin (sav) ne kıyafeti, ne oturup kalkması ne de hareketleri etrafındakilerden farklıydı. Evet, Allah Resulü büyük bir zattı, son Peygamberdi, devlet başkanıydı ancak onu önceden tanımayan herhangi bir kişi, kendisine tanıtılıncaya kadar onun Peygamber olduğunu bilmezdi.

Bir sahâbî anlatıyor: “Babamla birlikte Resülullah’ın (sav) yanına gittik. Onu gördüğümde babam, "Bu kimdir biliyor musun?" dedi. "Hayır." dedim. "Bu Allah'ın elçisi Muhammed'dir." dedi. Babamın bu sözü üzerine şaşırıp öylece kalakaldım. Çünkü ben Allah'ın Elçisi’ni insanlara benzemeyen farklı bir şey olarak hayal ederdim.”

Hz. Allah (cc), Resulünü bize şöyle tanıtıyor: Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” (Tevbe, 128)

Hakk katından böyle övgülere mazhar bir zat olduğu hâlde, halktan ayırt edilemeyecek kadar sade ve alçakgönüllü bir insan. Hem de her hâliyle!

Kula Cenâb-ı Hakk’ın hoşnutluğunu kazandıran ölçüye dikkat ediyor musunuz?

Hz. Âişe'nin ifadesiyle O, herkes gibi bir insandı. Elbisesini temizler, koyununu sağar ve kendi ihtiyaçlarını kendisi görürdü. Herkes gibi o da hüzünlenir, neşelenir ve öfkelenirdi. Onun da bir hayat meşgalesi vardı. Arkadaşları, dostları vardı.

Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de “Andolsun Allah'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır.” buyuruyor. (Ahzab 21. Ayet)

Evet, her hâli ile etrafındakiler için en güzel örnekti ancak hiçbir zaman kendisini ashâbından ayrı tutmaz, asla üstünlük taslamazdı. O, bir peygamber ve toplumun lideri olmasına rağmen insanlarla arasında herhangi bir mesafe koymamıştır. Meclise girdiği zaman edebinden ayağa kalkan ashabını bu davranıştan sakındırdığı malumdur. Yine baş köşeye kurulmak yerine boş bulduğu herhangi bir yere oturmayı tercih ettiği meşhurdur. Bir gün kendisiyle konuşmaya gelen bir adamın heyecandan titremesi üzerine söylediği şu sözlere dikkat buyurun: Korkma! Ben bir kral değilim. Ben sadece (güneşte) kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.”

O bir kul peygamberdi. İnsanlardan bir insandı. Öyle olmasaydı şayet bize nasıl örnek olabilir, bize nasıl yol gösterebilirdi?

Evet, böyle yüce ve aynı ölçüde de mütevazı bir peygambere sahibiz. Ümmeti olmakla iftihar ettiğimiz bu peygambere hâl ve tavırlarımızla uzak düşüyorsak, kimi örnek alıyoruz? 

Belki O’nu tanımadığımız için onun gibi yaşamıyoruz. 

Belki de daha fenası:

O’nu tanıdığımız hâlde böyle davranmayı tercih ediyoruz.

Salavat zinciri oluşturmak bir sevgi göstergesi değildir. Resulullah’a sevginin en samimi göstergesi, onun gibi yaşamak ve O’nun ahlakıyla ahlâklanmaktır. Malum olduğu üzere O’nun ahlâkı ise Kur’an’dır.

Rabbim hepimize sevgili peygamberimizin ahlakı ile ahlaklanmayı ve onun gibi yaşamayı nasip etsin.