Hepimiz birer oblomowuz

Abone Ol

“Oblomow” hepimizin içinde biraz var olan ve bazılarımızda daha egemen olan bir kimlik. “Oblomow” aslında İvan Gonçarovun eserlerinden biri.

Hiçbir şey yapmadan uyumak, her şeyi ertelemek, en basit işleri bile sonraya bırakmak ve yataktan kalkmaya bile üşenen biri. Bu tanım romandaki başkahramanlıktan çıkıp hayatımızda tembelliği simgeler oldu. Toplumun ruh halini, yaşamla başa çıkma biçimini temsil eden bir simge.

Aslında bizde “Oblomow “ gibi mâlesef bilinçli tembelleriz. Uyumak, üşenmek, ertelemek bunların bize getirisinin olmadığını biliriz. Ama bunlarla yaşamaktan ne kadar mutsuz olsak bile hayatımıza kolaylıkla alırız.

Çünkü bunlarla yaşamanın daha kolay olduğunu biliriz. “Oblomow “ için yaşamak kayıtsızca hayal kurmaktı. Tıpkı bizler gibi. Gerçeklik bizler için çoğu zaman fazla keskin, fazla yorucu ve gereğinden fazla sorumluluk yüklüdür. Bu yüzden hayallere sığınırız, çünkü orada hesap yoktur. Oblomowun dünyası yumuşak bir yorganın altıydı, hem bedeni hem de ruhu için bir tür sığınaktı. Tıpkı bizler gibi. Hayal kurmak ne kadar güzelse kurduğun hayalleri yaşamak daha güzel olsa gerek. Bundan bile emin değiliz. Belki bugüne kadar yaşattığımız hiçbir hayalimiz olmadı. Hep bir kısır döngü içerisinde kaldık.

Yapacağım, edeceğim, yarın bütün her şeyi değiştireceğim diyerek hep kendimize bir şans vermeye çalıştık. Ertelediğimiz o yarınlar hiçbir zaman gelmedi. Biz hâlâ hayal hayal kurmakla uğraşırken, birde baktık ki büyümüşüz. Evlenmişiz, çocuk çocuğa karışmışız. Ömrümüzü yarılamışız. Ama içimizde, hiç büyümeyen bir yer hâlâ çocukken kurduğumuz hayallerde kalmış.

İçimizdeki Oblomow, bu yüzden hiç ölmedi. Çünkü o sadece hareketsizlik değildi, ertelediğimiz, vazgeçtiğimiz ve bastırdığımız bütün hayallerin adıydı. O çocukluk hayallerine sığınıp, “ belki bir gün “… Demeye devam eden yanımızdı. Dışarıdan bakıldığında yetişkiniz belki, ama içimizde bir çocuk hâlâ bekliyor. Hayallerini gerçekleştirecek zamanı, cesareti, şartları…

Birde bakmışız ki hayal dünyamızda boğulmuşuz. Hayaller belli bir zamandan sonra gerçeğe dönüşmüyorsa sahibiyle birlikte boğulup gider. Sonra yine gerçeğe dönüşmüyorsa o sadece oyalanmaktır. Ve insan ne kadar oyalanırsa o kadar geç kalır. Sonunda hayaliyle birlikte yavaş yavaş sönmeye başlar. İçindeki heves, kıpırtı, cesaret, hepsi birer birer boğulur. Geriye kalan sadece “ keşke’lerdir. Oblomowda böyleydi. Hayalleri vardı ama adım atmadı. Atamadı. Çünkü ya cesareti yetmedi ya da alıştığı rahatlık ağır bastı. Ama zaman da beklemedi