Merdiven basamaklarını tırmanırken

Başkasının onuruna saygı gösteren aslında kendi onuruna saygı göstermiş olur. İnsanların onuruna saygı duymayan birçok kişinin aynı duruma düştüğünü çok gördüm, çok gördünüz. Bizim inancımız insan onuruna çok önem verir ancak ne yazık ki bu konuda gelişmiş ülkeler bizden çok önde. Adeta bizim inancımızın ilkelerini tatbik ediyorlar.

Sevgili peygamberimiz (sav) Kâbe’yi tavaf ederken ona şöyle seslenmiştir: “Ey Kâbe, ne kadar hoşsun! Kokun ne kadar da güzel! Şanın, hürmetin ne kadar da yüce! Ancak canım elinde olan Allah’a andolsun ki, bir müminin hürmeti, saygınlığı Allah nezdinde senin hürmetinden, saygınlığından daha büyüktür.”

Her insan hata yapabilir, yanlış davranabilir, verilen görevi eksik yapabilir veya unutabilir. Bazı yöneticilerin (Anne-baba, öğretmen dahil) bu şekilde davranan kişileri hemen cezalandırma yoluna gittiğini görüyoruz. Veya çok daha önemlisi rencide ettiğini biliyor ve görüyoruz.

Rencide etmek; birini üzecek ve kalbini kıracak davranışları özellikle de toplum içerisinde söyleyerek insanları zor durumda bırakmak manasına gelmektedir. Evet, özellikle toplum içinde insanlara kaba davranmak çok ağırdır. Hatırladıkça kalbimi yaralayan bir olay var. Uzun yıllar önce küçük çocuğuma bir davranışı yüzünden misafir önünde kızmıştım. Çocuğum bakışlarını benden kaçırıp misafire baktı. O an yıkıldım. Çocuğumu rencide etmiştim. Çocuğum küçüktü ancak rencide olmuştu. Daha sonraki yaşamımda hep buna dikkat etmeye çalıştım ve çalışıyorum. Küçük bir çocuk bu denli etkilendiyse büyüklerin etkilenmesini varın siz düşünün. Allah rızası için birisini başkasının önünde uyarmayın. Tek başına uyarınca da onur kırıcı davranışlarda bulunmayın. Çünkü onun görünmeyen bir hâmisi var. O’nun gücüne gidebilir. O’nun gücüne gittiği zaman ise başımıza Dervişin kabak hikâyesindeki olay gelebilir. Hikayeyi kısaca hatırlayalım:
Vaktiyle bir derviş berbere gidip saçını usturaya vurmasını yani saçını tamamen kesmesini ister. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Biraz sonra bıçkın bir kabadayı içeri girer. Doğruca dervişin yanına gelir ve başının kazınmış olan kısmına okkalı bir tokat atarak;

– Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım diye kükrer. Dervişlik bu, “sövene dilsiz, vurana elsiz” olmak gerek. Kaideyi bozmaz derviş, ses çıkarmaz, usulca yerinden kalkar. Berber mahcuptur ancak korkudan ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Kabadayı oturduğu yerde küstahlığını sürdürerek  “Kabak aşağı, kabak yukarı” diyerek dervişi incitmeye devam eder. Nihayet traş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın bir şekilde bir kabadayıya bir dervişe bakar. Gayri ihtiyari;

– Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? der.

Derviş, mahzun ve düşünceli…

– Vallahi gücenmedim ona, hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir sahibi var, O gücenmiş olmalı..

Kitabımıza göre her insan onurlu doğar. “Biz Âdemoğlu’nu onurlu kıldık” (İsra 17) ayetine göre onur, şeref, itibar, değer, izzet, kerem bizzat Yaratıcı Kudret’in, Yüce Allah’ın doğuştan her insana lütfudur.

Diğer taraftan bizlerde davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Çünkü kişiyi onurlu veya onursuz kılan temel ölçütlerden birisi de davranışlarıdır. Biz kendi davranışlarınızı terbiye edersek onur kendiliğinden gelir.

Merdiven basamaklarını tırmanırken etrafına dikkat et indiğinde de onları göreceksin!