Özlü Söz: Yolunu şaşıran başkasına yol gösteremez.  Hz. Ali (r.a)

 

15 Temmuz darbe girişimi ile başlayan bir süreçte F.Gülen'in gerçek yüzünün ortaya çıkması Allah'ın gerçek dininin insanlarımız tarafından net olarak anlaşılması için mükemmel bir fırsattır.

 

Allah Kuranın Araf Suresi 175 ve 176. ayetlerinde bize bir kişinin durumunu beyan buyuruyor. O kişi Belamı Bauradır. Firavun onu dünyalık servetle kandırarak kendi safına çektiği bir din alimi. Allah kendisine dua ettiğinde hemen yerine getirme gibi bir ihsanda bulunmuştu. Belam dua ettiği kişinin o duası Allah tarafından anında yerine getiriliyordu.

 

Firavun bu kişiyi mal mülk ve altınlarla kandırarak Hz. Musa (as)'a beddua etmesini istedi. Beddua ettiğinde dili Allah tarafından Firavuna dönüyordu. Yani Hz. Musa'ya beddua ederken Firavuna beddua ediyordu. Çünkü Allah bedduasını Hz. Musa'ya değil Firavuna çeviriyordu.

 

Elimizde Kuran gibi bir ilahi kitap olmasına rağmen F. Gülen gibi bir şarlatan 40 yıl gibi bir zaman diliminde büyük bir insan kitlesini Amerikancı İslam'a bağlayabiliyorsa onu takip edenlerin Kuranı özümleyerek ve kavramlarını anlamadıkları ortaya çıkıyor. Eğer Kuran Allah'ın murat ettiği haliyle okunup gereği anlaşılsa bugün bu tür şarlatanlar ortaya çıkmaz.

 

Diğer yandan da siyasi ve ekonomik olarak siyonizmin emrindeki bütün emperyalist ülkelerin nizamlarını takip ederek İslam coğrafyasında iktidar olmakta o kadar İslam'la bir bağı olmayan bir eylemdir. Çünkü Allah Maide Suresi 51. ayetinde velayet hakkının asla ehli kitaba verilmeyeceğini beyan buyuruyor. Çünkü Allah yine Maide Suresi 3. ayetinde dinimizi kemale erdirdiğini, tamamladığını ve hoşnut olduğunu beyan buyuruyor. Tamamlanmış olan bir dine hangi hak ve yetkiyle İslami olmayan ilke ve kuralları dahil edebiliriz. O halde dini Allah'ın razı olduğu şekliyle anlayıp hayatımıza tatbik etmeliyiz.

 

Bu meyanda 2002 yılında kurulan AKP, ABD desteğiyle iktidara getirilirken bugün geldiği noktada karşılaştığı şeyler tamamen İslami bir zeminde karşılaştığı şeyler değildir. ABD tarafından iktidara getirilenler on yıl birlikteydiler. Ama araları bozulunca darbeye kadar işi getirdiler. Ve gelinen noktada CB Erdoğan bu darbe girişimi ile eli çok güçlenen lider konumuna geldi.

 

Peki ya daha evvel yapıp söyledikleri ne olacak.

 

Ve bugün Çin'de yapılan G20 toplantısında Rusya ve Amerika karşında siyasi durumunu nasıl bir zemine oturtacak. Suriye'ye girildi acaba Müslümanların kaderi üzerine karar veren emperyalistlere bu konuda neler diyecek. Bekleyip göreceğiz..

 

Ve CB'nı Erdoğan'ın 14 yıllık iktidar döneminin sonlarında geldiği noktayı görmemezlikten gelemeyiz. Çünkü Müslümanlar üzerinde büyük oyunlar oynanıyor...

 

Müslümanlar üzerinde oynanan oyunların ispatına o kadar delil var ki, yeter ki Müslümanlar oynanan oyunları görsün.

 

Savaşlar topraklarımızda ve cepheler burada kuruluyor.

 

Coğrafyamızda insanımızın geleceği için emperyalistler karar veriyor.

 

Kimisi vaat edilmiş toprakların asıl(!) sahiplerine geri verilmesi, kimisi enerji kaynaklarının tek elde toplanmaması için cepheleşirken; onlarla işbirliği içindeki Kurana göre hareket etmeyen Müslümanların onların cephesinde bekaları için yer almaları…

 

Coğrafyamızda biz Müslümanlar iktidar değiliz. Siyaset, ekonomi ve her türlü hayat düsturlarımız batı emperyalizmine göre şekillendirilmiş. Biz de buna kendimizce İslami bir kılıf geçirerek rahatını düşünen Müslümanlar olmuşuz.

 

Türkiye’de Kemalizm’in ilânihaye devam etmesi İslam coğrafyasında emperyalizmin emelleriyle örtüşmemesi ve batıla İslami bir kılıfın geçirilmesi ile yeni bir dönüşüm yapması ne yazık ki Müslümanlar tarafından çok ciddi olarak algılanamıyor.

 

Yıllardır İslami saflarda at koşturan birçok yazar ve çizer özellikle AKP’nin iktidara getirilmesiyle tıpkı Hıristiyanların ilk bozulmadan sonra Reform ve Rönesans döneminde yeni bir revizyona tabi tutulması gibi oldu. Yıllarca Kuranın ilkelerini savunup bu ilkelerin hayata geçirilmesi ile siyasi hayatlarını sürenlerin bir anda tüp söylemlerini tersini yapmaları bugün birçok kişinin kafalarını karıştırmış durumda.

 

Siyasi hayata emperyalistlerin desteği ile geldiğine pek inanamayan halk AKP’den çok umutluydu. Ama son siyasi geriye dönüşümlerin oluşumu toplum üzerinde bir şok etkisinin olması AKP kurmayları tarafından pek düzeltilemeyecek kadar zordur.

 

A. Dilipak gibi bir yazarın “AKP; ABD, İngiltere ve İsrail tarafından bir proje partisi olarak kuruldu” ifadesi tam bir gerçeği yansıtırken onlara oy veren ve genellikle Menderesten başlayıp Demirel’le devam edip Özal ile zirve yapan oy potansiyeli milliyetçi-muhafazakâr olarak AKP ile geleneği bozmadı.

 

Erbakan gibi bir ilim ve siyaset insanını bile bırakıp ABD’nin verdiği iktidar ile önünü kesen AKP ve tabi ki onun lideri konumundaki Erdoğan’ın yaptığı son siyasi manevralar diklenmenin sonrasında eğilmenin siyaseti olarak tarihe geçti.

 

Mavi Marmara Gemisi olayın başından beri emperyalizmin bir senaryosuna göre hazırlanmış bir projeydi. Gerek organize eden İHH ve gerekse o gemiye binen ve ümmet düşüncesi ile hareket edenlerin ortak görüşü senaryonun bir parçası olarak hesaplanmışlardı.

 

Aslı hedef ABD ve diğer emperyalistler ile Siyonist örgütler tarafından desteklenmediği imajını vermek ve yanı zamanda İsrail’in müdahale edeceği kesin bilinirken öldürülecek kişilerin kanı üzerinden ABD ve özellikle İsraile çatan CESUR TÜRK BAŞBAKAN imajını vermekti. Ve öyle de yapıldı…

 

ONE MİNUTE deyimi ile meşhur olan Davos zirvesinde Erdoğan o zaman Siyonist Şimon Perez’e; “Siz adam öldürmeyi iyi biliyorsunuz” dedikten sonra M.M. Gemisinde şehit edilen Müslümanlar için ağzına gelen her şeyi söyleyen Erdoğan o zaman bakın neler söylemişti; “İnsanlığın vicdanından süzülen yardım gemileri silahla, zorbalıkla engellendi. Yükü merhamet ve şefkat olan gemiler menzillerine varamadı, kana bulandı.”

 

Erdoğan Mavi Marmara olayının hemen ardından İsrail için "Yalan söylemeyi devlet politikası haline getiren ve işlediği suçtan yüzü kızarmayan bir yönetimden soruşturma beklemek yerine, uluslararası camia bu olayı tüm yönleriyle soruşturmalı ve hukuki karşılığını vermelidir. Kimse Türkiye ile aşık atmaya, Türkiye'nin sabrını test etmeye kalkmamalı. Türkiye'nin dostluğu ne kadar kıymetliyse düşmanlığı da o kadar şiddetlidir. İsrail'i bu yaptıklarıyla baş başa bırakamayız. Bu yönetim bunun bedelini ödemelidir. Alenen cinayet işleyen, alenen katliam yapan saldırgan bir devletin pişmanlık dilemeden ve hesap vermeden insanlığa kendini anlatması mümkün değildir. Yaptıkları açıkça devlet terörüdür" demişti.

 

Fakat şimdi de bakın neler söylüyor; “Türkiye’den böyle bir insani yardımı götürmek için günün başbakanına mı sordunuz? Biz zaten yardımı yaptık, yapıyoruz. Bunları da yaparken, gövde gösterisi olsun diye mi yapıyoruz? Edebi adabı içinde yaptık yapıyoruz" ifadelerini kullanması herkesi akla uymayan bir garabetle karşı karşıya bıraktı…

 

Peki, dün söylediklerinin bugün arkasında durmayan Erdoğan’a ne oldu veya onu bugünkü söylemlerine kimler bugün mim koydu. Bu tamamen kendisini iktidara getiren güç odaklarının onu hizaya çekmelerinin neticesi olduğu kuvvetle muhtemeldir ki böyle bir geri adımı attı…

 

Çünkü daha evvelde NATO’nun Libya’ya müdahale edeceğini duyduğunda “Yönetimlerin yanlışlarının faturası, halklara ödetilmemelidir. Libya halkının cezalandırılması anlamına gelecek her türlü yaptırım ve müdahale büyük ve kabul edilemez sıkıntılara sebep olabilir. Şimdi bize basın mensupları soruyor, çok enteresan! NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya‘da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir?” diye bir tepki göstermişti.

 

Kendisini iktidara getirenler herhalde büyük bir direktifle kendisini uyarmışlardı ki, Cidde’deki toplantıda. “Bugün Türkiye eğer NATO bu işi ele alsın diye ısrar etmiş ve NATO'nun şu anda işi ele almasında aktif rol oynamışsa asla bizden NATO ve Arap ligiyle müşterek bu hareketin yürütülmesi teklifini yapmak suretiyle Irak'ta yaşananların yaşanmasını istemiyoruz” demesi ile o ilk diklenmesinin tam aksini dile getirmişti.

 

Aynı şey Mavi Marmara içinde geçerlidir zira güç odakları kimi iktidar getirirse ondan koşulsuz hizmet etmesini bekler. Kulağımıza çalınan kadarıyla ABD senatosunda 40 kadar senatör kendisine mektup göndererek eğer uyum sağlamadığı durum devam ederse yaptığı antlaşmaların açıklanacağı tehdidini vermişlerdi…

 

İsrail ile yapılan antlaşma geriye atılan bir adım olurken mesele Filistinlilere yapılan gıda ve oyuncak ile diğer ihtiyaçlar üzeri bina edildi. Biz çok iyi biliyoruz ki Filistinliler yıllardır bu ekonomik abluka altında toprakları için mücadele vererek kanlarıyla bu mücadelede destan yazdılar.

 

Fakat Erdoğan güç odaklarının direktiflerini yerine getirdi ki meseleyi yardım ile geçiştirmeye çalıştı. Peki, bu Filistinlilere haksızlık ve davalarını mecrasından kaydırma değil midir?

 

Rusya’nın angajman kuralları gereği uçağı düşürüldü. Bu ihlali yapması nedeniyle özür dilemesi gereken Erdoğan oldu. Diğer yandan BM toplantısında davetli olduğu yemeğe darbeci SİSİ katılıyor diye tepki gösteren Erdoğan şimdi SİSİ ile bağlar kurmaya çalışıyor.

 

Başını Suudi krallığının çektiği ve tamamen Siyonizm'in emrindeki emperyalistlerin dizayn ettiği plan ve proje çerçevesi içinde coğrafyamızda yapılan bu cepheleşme bir Amerikancı İslam'ın tezahürüdür. Kuran gibi bir ilahi kitap elde olmasına rağmen Müslümanların ehli kitabın direktif ve emirleri doğrultusunda hareket etmesi tamamen Kurana terstir...

 

Yani kısacası Erdoğan Amerikancı İslam ile İslam’ı Latin harflerle özümlemeden tahsil edenlerin önüne içinden hiç çıkamayacakları bir kuyu koydu bakalım içinden nasıl çıkacaklar.

 

Gelecek İslam’ındır çünkü Hz. Peygamber (sav)’ın bu konuda müjdesi vardır.

 

Mevla’m görelim neyler, neylerse güzel eyler…

 

Selam ve dua Allahın yolunu hiç terk etmeyen Mümin Müslümanlar olsun…