Kalenin ardı bostan...

Abone Ol

Tarihi Hüsrev Paşa Camii ve çevresi... Bugünlerde popüler kültüre yenik düşen bir kültürel mirasımız. Camii ve etrafında ki külliye öyle bir miras ki Anadolu da ki sayılı eserlerden bir tanesi... Şadırvanı, camisi ve güzel hatlar yazan imamı ile şehrin gözbebeği adeta. Fakat bu günlerde bu güzelliğinde başına bir şeyler örülüyor. “Dış çekim” isteği ile camiye gelen bir takım zevat, camii adabına mugayir hareketlerde bulunuyor cami avlusunda erbane vurup el çalıyor, hem camii cemaatinin vicdanını hem de büyük üstat Sinan’ın kemiklerini sızlatıyorlar.

İş sadece bununla kalmıyor, inanca saygının bir göstergesi olarak camiye girişte ziyaretçiler tarafından kılık kıyafete dikkat edilmiyor, camiinin huşu dolu manevi ortamına bir hançerde böylece saplanılıyor. Cemaat kızgın, imam tedirgin fakat kimse bu zevata kalkıp da yüksek perdeden bir şey söyleyemiyor. Çünkü yetili mercilerin içten gelen suskunluğuna vatandaşta boyun eğiyor. Hele eski şehire girişteki cips standı tabureli kahvehaneyi görenler, bir şehrin aziz hatırasına demek ki böyle küfredilebiliyor diyerek. Başlarını eğip geçiyorlar.

Artık kalemizin ardı camii değil, bostan... Bir bostan ki herkesin kafasına göre at koşturduğu, camii girişini bakkala, çayevine dönüştürebildiği, tarih bir yapıya hele ki bir camiye istediği gibi gelişi güzel girip def vurup göbek atabildiği bir bostan. Üç dönüm bostan yan gel yat oğlum Osman...

Huzur bulmak için ikindi namazlarında yetişmeye çalıştığım camiye artık ayaklarım varmıyor çünkü gidince biliyorum ki bir kaç densiz acayip pozlar vererek ve manasız kahkahalarıyla hem namazı hem de serencamımı bozacak, mutluluk aramaya gittiğim mekandan hüzün ve yeis ile ayrılacağım. 50 yıllık tekel binası içi bir bardakta fırtınalar koparılıyorken, 500 yıllık tarih ve maneviyat elden gidiyor fakat kimsede tık yok, bir tedbir yok. Bu durum yeni değil yaklaşık 3-4 yılan beri Hüsrev Paşa Camii ve çevresindeki manevi ve kültürel ortam camiinin silüeti tehdit edilmekte. Bir yapı sadece fiziki özellikleri ile var olmaz, camiinin ve eski şehrin manevi havası oradaki o iki camiinin maneviyatının ayakta kalmasına bağlı.

Son sözü aynı alanda bulunan ve birer vakfiye olan camilerin, vakıf senedindeki cümlelere bırakıyorum. Bu cümleler öyle ağır ki manevi yükünün altından kalkmak pek zor, umarım bu cümleleri okuyanlar camilere karşı aldıkları cahilce tutumdan bir an önce vazgeçerler...

"... her kim ki tağyir ve tebdiline taarruz ve ibtaline sa’y ederse Allahu Teâlâ’nın saht gazabına uğrasın ve gidecek yeri cehennem olup, Firavun ve Hamat askerleri ile haşrolsun, bunlara yardım ve muharrir, müsavvid kimesneler bulunursa Allah’u Teâlâ’nın laneti de onlara olsun...”